Bugun...



Kebanlı İş insanı Hemşerimiz TÜSİAD Başkanı Orhan Turan

Türkiye ekonomisinin geleceğine dair yaptığı tespitler ve önerilerle dikkat çeken isimler arasında yer alan TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, en son yaptığı açıklamalar ile gündem oldu.

facebook-paylas
Güncelleme: 27-02-2025 00:35:08 Tarih: 14-02-2025 13:51

Kebanlı İş insanı Hemşerimiz TÜSİAD Başkanı Orhan Turan

Kebanlı İş insanı Hemşerimiz TÜSİAD Başkanı Orhan Turan

Türkiye ekonomisinin geleceğine dair yaptığı tespitler ve önerilerle dikkat çeken isimler arasında yer alan TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, en son yaptığı açıklamalar ile gündem oldu.

Orhan Turan'ın açıklamaları kısa süre içerisinde merak konusu olurken kim olduğu ve ne iş yaptığı da en çok aratılanlar da yer aldı.Peki, Orhan Turan kimdir, nereli ve ne iş yapar

Elazığ’ın, bugün barajıyla tanınan Keban ilçesine bağlı Bayındır köyünde doğdum. Sınıf arkadaşlarımla sınırlı maddi imkânlara sahip ailelerden geliyor olsak da hayallerimizin sınırları yoktu. Her gün geleceğimizin nasıl şekilleneceğine dair hevesli hayaller kuruyorduk. 10 yaşındayken taşındığım İstanbul’a bu hayalleri de taşıdığımı hatırlıyorum.

 İstanbul’un farklı mahallelerinde de, ağabeylerimle okuduğumuz devlet üniversitelerinde de benim gibi hayalleri sınırsız olan ve Anadolu’nun farklı yerlerinden gelen yüzlerce arkadaşım oldu.

ORHAN TURAN KİMDİR?

Çocukluk ve gençlik yılları

Orhan Turan 1960 yılında Elazığ’ın Keban ilçesine bağlı Bayındır Köyü’nde Babası Bektaş Turan,üç çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi.Bayındır Köyü ilkokulu 4 sınıf öğrencisi, 10 yaşındayken ailesi ile birlikte İstanbul’a taşınan Orhan Turan, ilk ve orta öğrenimini Piri Reis İlköğretim Okulu’nda tamamladı.

 Eğitim hayatına Atatürk Erkek Lisesi’nde devam eden Turan’ın çocukluğu ve gençliği İstanbul’un tarihi semtleri Kasımpaşa, Beyoğlu, Dolapdere ve Kurtuluşta geçti.

29 Mart 2022 tarihinden itibaren TÜSİAD'ın (Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği) başkanlık görevini üstlenen Orhan Turan, 1960 yılında Elazığ Keban’da bir köyde doğdu. Birleştirilmiş sınıfta okudu,Babası esnaf. Kasımpaşa’da büyüdü,Mühendis,Kurduğu yalıtım şirketiyle zenginler kulübüne girdi

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, eğitimini mühendislik ve işletme alanlarında tamamlayarak iş dünyasında başarılı bir kariyere imza atmıştır. 1981 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden mezun olan Turan, İşletme Yüksek Lisansı'nı Marmara Üniversitesi'nde tamamlamıştır. Akademik çalışmalara da büyük önem veren Turan, Sabancı Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Marmara Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi'nde lisansüstü seviyesinde öğrencilere dersler vermiştir. Kariyeri boyunca birçok önemli projeye imza atan Orhan Turan, iş dünyasında sanayi, enerji ve inşaat sektörlerinde yöneticilik yapmış, aynı zamanda girişimcilik ve sürdürülebilir kalkınma alanlarında aktif çalışmalar yürütmüştür.

ORHAN TURAN HANGİ GÖREVLERDE ÇALIŞTI?

Orhan Turan, sadece iş dünyasında değil, sivil toplum kuruluşlarında (STK) da aktif olarak görev almış ve birçok önemli projede yer almıştır.

1997-1999: Isı, Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği (İZODER) Yönetim Kurulu Üyesi

2007-2011: İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (İMSAD) Yönetim Kurulu Başkanı

2018-2022: TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanlığı

2021-2024: TÜRKONFED Yüksek Danışma Kurulu Üyesi

2017-2019: TÜSİAD Denetleme Kurulu Başkanlığı

2022-devam ediyor: TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanlığı

ORHAN TURAN HANGİ ÖDÜLLERİ ALDI?

Orhan Turan, 2008 yılında CNNTürk, Milliyet Gazetesi ve Ernst & Young iş birliğiyle düzenlenen Yılın Girişimcisi Yarışması'nda "Yılın Girişimcisi" ödülüne layık görülmüştür. Bu başarı, Turan'ın girişimcilik alanındaki çalışmalarını uluslararası platformlara da taşımıştır. Aynı yıl Monte Carlo'da düzenlenen "Dünya Yılın Girişimcisi" yarışmasında Türkiye'yi temsil etmiştir.

Girişimcilik, akademik çalışmalar ve STK faaliyetlerindeki başarıları, Orhan Turan'ı Türkiye'nin önde gelen iş insanları arasında özel bir konuma taşımaktadır

ORHAN TURAN İLE  SÖYLEŞİ

Elazığ’ın Keban ilçesine bağlı Bayındır Köyü’nde doğmuşum. İklim şartlarının çok zorladığı ve yolların üç-dört ay kar nedeniyle kapalı olmasından dolayı kasabayla ilişkinin kesildiği bir köydü. Öyle zamanlarda hasta olanlar ölüyor; sağ kalanlar, daha dirençli olanlarsa hayatlarını devam ettiriyorlardı. Mesela bir kız kardeşim varmış; bebekken altı ay boyunca ağlamış ve sonunda vefat etmiş. En büyük mücadelemiz doğaylaydı. Kurtlar köyü basardı. Onun için orada evler hep iç içedir. Üç kardeşiz, üçümüzün de nüfus káğıdındaki doğum tarihleri yanlıştır. Ben 1958 doğumluyum. Hangi gün doğduğumu bilmiyorum. Doğum tarihimi sordukları zaman 10 Aralık diyorum, nüfus kağıdımda ise 7 Kasım 1960 yazıyor. O dönemde ancak ilkokula giderken nüfus káğıdı çıkarılırmış. İlkokulun ilk üç sınıfını o köyde okudum. Okulda iki sınıf vardı; birisinde dört ve beşinci sınıflar, diğerinde de birinci, ikinci ve üçüncü sınıflar eğitim görürdü. Öğretmen üç sınıfa birden eğitim verirdi. Üçüncü sınıftayken o sınıfın başkanıydım. Kar yağdığı günler okuldan eve döndüğümüzde annem ellerimizi kendi saçlarına sürerek ısıtırdı. Top peşinde koşardık, bahçelerde oynardık, bakır leğenle kayardık. Sakin bir çocuktum. Genel yapım hırçın değildir, uyumluyumdur. Genelde pek problem yaratmam ve problemin kaynağı olmak istemem.

Annem ve küçük ağabeyimle köyde yaşarken, babam 1950’lerde İstanbul’da ticaret yapmaya başlamıştı. Önceleri portakal falan, sonraları da sırtında halı satıyordu. Büyük ağabeyim de onun yanında lise eğitimini sürdürüyordu. Yazları köye gelir, yanında kaşar peyniri ve sucuk getirirdi. Evde bir bolluk olurdu. Pazar sabahları özeldi; her gün içtiğimiz çorba yerine çay içerdik.

İstanbul’a gelince kültür şoku yaşadım

İlkokul üçüncü sınıftayken babam bizi de yanına aldı ve 1968 yılında Kasımpaşa’ya taşındık. İstanbul’a taşınacağımız söylendiğinde çok şaşırmıştım; evi de oraya götüreceğimizi zannetmiş ve çocuk aklımla evin altına tekerlekleri nasıl koyacağımızı düşünmüştüm. Köyden şehre gelince bir kültür şoku yaşadım. Dolayısıyla dördüncü sınıfın ilk günlerinde hafiften çuvalladım. Yeni bir ortama girdiğim zaman ortamdaki insanların benden çok üstün zekalı ve başarılı olduklarını düşünürüm. TÜSİAD’a girene kadar aynı şeyleri hissettim. Fakat zaman içinde hiç de öyle olmadığını gördüm. Dördüncü sınıfta ders çalışma metodunu da bilmiyordum. Ama başarılıymışım ki beşinci sınıfta başkan seçildim. Ortaokul birinci sınıfta da zorlanmıştım. Hatta üç dersten ikmale kalmıştım. Babam, ikmal sınavlarına girmememi ve birinci sınıfı tekrar okumamı tavsiye etmişti; daha sağlam olacağını düşünüyordu. Hakikaten de sağlam oldu, ondan sonra hep takdir ve teşekkür belgesi aldım. Piri Reis Ortaokulu’nu bitirdikten sonra Beyoğlu Atatürk Erkek Lisesi’ne devam ettim. Öğrenci hareketlerinin yoğun olduğu bir dönemdi. 

Üniversitede arkadaşlarla çektirdiğim bir tane resmim yoktur;

O dönem ciddi bir sol sempatizanıydım. Siyasi görüşlerimin şekillenmesinde İktisat Fakültesi’nde okuyan büyük ağabeyimin etkisi olmuştu. Lisedeyken toplantılara giderdik. Çok iyi konuşurlardı ve ben de çok etkilenirdim. Konuşmaların içeriğinin yanı sıra havası bile beni etkiliyordu. 1976’dan beri hep ciddi işlerle uğraştım. Üniversitede arkadaşlarla çektirdiğim bir tane resmim yoktur; illegalite...

Ekonomik durumumuz kötü olmamasına rağmen ortaokuldan itibaren yaz tatillerinde çalışmaya başlamıştım. Ekonomik bağımsızlığı sevdiğim için çalışıyordum. Kendi paramı kazanmak istiyordum. Çalışma talebi benden geliyordu. Babamın dükkanı da Galata’da olduğu için o civardaki esnafın yanında çalışıyordum. İlk işim Yüksek Kaldırım’da bir radyo tamircisinin çıraklığıydı. Para biriktirip Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Fakir Baykurt ve Orhan Kemal’in kitaplarını alıyordum. Alışverişi Cağaloğlu’ndaki Remzi Kitabevi’nden yapıyordum. Manifaturacıda indirme bindirme yaptım, avukatın yazıhanesinde ve elektrik taahhütü yapan bir firmada çalıştım... Lise son sınıfta ise bir tekstil firmasında tezgahtarlık yapıyordum. İşi öğrenmiştim. Tekstil işinin karlı olduğunu düşünüyordum. Üniversiteye giremeseydim herhalde tekstilci olurdum.

Annem beni gördüğünde bayılmıştı

1977 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Vatan Mühendislik’i kazandım. Sol kökenli öğrenciler okula giremiyordu. Ecevit iktidarıyla beraber işgal kırılmış ve eğitimlere devam edilebilmişti. Yapım gereği rengimi hemen gösteririm. Ben de sol kanattaydım. Dışarıda da çok aktif görevler alıyordum. Stresli bir dönemdi. Uzun süre kabuslar gördüm; güya sağ görüşlü öğrenciler okula hakim olmuşlar, benim de iki dersim kalmış ve ben sınavlara giremiyorum...

Okulun açıldığı ilk günlerde sağ görüşlü birisi öldürülmüştü. Okulu kapatıp, elimizde T cetvelleriyle bizi de zorla cenazeye götürmüşlerdi. Tanıyacaklarından korktuğum için çok tedirgin olmuştum. Gözlüğümü çıkarıp, yüzümü bereyle falan kapatarak cenazeye gitmiştim. Çok kavga çıkardı. Her kavgadan sonra da polis alır götürür on-on beş gün evden uzaklaşırdık. Bir keresinde on beş gün sonra eve döndüğümde annem o kadar ümidi kesmiş ki kapıda beni gördüğünde bayılmıştı.

Dersleri çok takip eden bir öğrenci olmamama rağmen dört senede mezun oldum. Ön sıralarda oturanlar bana çok şaşırıyorlardı. Dersin özüne çalışıyordum. İstatistik yaparak son beş dönem gelen sorulara odaklanıyordum. Hatta o soruları bastırıp satıyorduk. Gelirini de arkadaşlara veriyorduk.

Mülkiye’yi istiyordum

Mühendisliği bilinçli seçmemiştim. Bir mühendisin ne yaptığını bilmiyordum. Tercihlerim arasında tıp ve siyasal bilgiler de vardı. En çok Mülkiye’yi istiyordum. Makine fakültesini kazanamasaydım Mülkiye’ye girecektim. Soldaki liderlerin çoğunluğunun bu okuldan mezun olması da kararımda etkili olmuştu. Yazar olmayı arzuluyordum. Sanatçılara ve yazarlara karşı büyük ilgim vardı, şiirler yazıyordum. Hatta roman yazmaya bile niyetlenmiştim. Şiir yazarken Nazım Hikmet’ten esinleniyordum. O’nun gibi sosyal içerikli konulara ağırlık vermeye çalışıyordum.

Mühendislik eğitimi analitik düşünmeyi öğretiyor ve insana bir yön veriyor. Fakat ondan sonra kendini geliştirmiyorsan aldığın eğitimin hiçbir önemi yok. Lisans eğitiminden sonra bir yıl Marmara Üniversitesi’nde işletme yüksek lisansı da yaptım. O gün bugündür, 1971’den beri okuyorum. Mesela arabada sol tarafımda okuyacağım bir yığın şey durur. Okuma alışkanlığını ortaokulda edindim. Bazen okuyamadığım zaman uyuyamıyorum, kendimi yemek yememiş gibi hissediyorum. Okuduğum zaman kendimi huzurlu buluyorum. Şu günlerde makro ekonomi ve yönetim tekniklerine ilgi duyuyorum. Öğrendiklerimi firmaya uyarlamaya çalışıyorum.

Sabahın o saatinde sokakta sadece köpekler oluyordu

1981 yılının eylül ayında okuldan mezun oldum. Ardından Marmara Üniversitesi’nde işletme yüksek lisansı yapmaya başladım. O sırada ENKA’nın bir makine mühendisine ihtiyaç duyduğunu öğrendim ve müracaat ettim. İş yeri Tuzla’da, evim ise Kurtuluş’taydı. Mesai 7.30’da başladığından 5.30’da uyanıyor, Elmadağ’a kadar yürüyor ve ilk otobüsle Mecidiyeköy’e, oradan Kadıköy’e ve Kadıköy’den de Tuzla’ya gidiyordum. Sabahın o saatinde sokakta sadece köpekler oluyordu. Kahvaltımı rahmetli babam hazırlıyordu; emeğini hiçbir zaman ödeyemem. Saat beşte mesai bitince de yüksek lisans eğitimine gidiyordum. 23 yaşındaydım ve eve ancak saat onda girebiliyordum, hemen uyuyordum. Hafta sonları da İngilizce kursuna devam ediyordum. Çok zor ve ağır bir dönemdi ve 1983 yılının nisan ayına kadar sürdü. Askere gidince rahatladım.

Askerde hayatım değişti

Asteğmen olarak Tuzla’da dört ay eğitim aldık. Ben, takım komutanı olarak ücra yerlere gitmek istemediğimden meslek kurası çekmek istiyordum. Otuz üç makine mühendisi vardı ve bunların 22’si takım komutanı olacaktı. Kura çekilirken bir yarbay, ‘Biriniz gelin bakın da hile yapmadığımızı görün’ demişti ve ben de gönüllü olmuştum. Kağıtların içinde 11 tane dolu, 22 tane de boş vardı. Dolu kağıtlar aydınger olduğu için arkadan bakınca belli oluyordu. Sayarken bir tanesini kırıp kendime göre işaretlemiştim. Sıra kura çekmeye gelmişti. Kura sırası bana geldiğinde torbanın içinden o işaretlediğim kırık kağıdı bulabilmek için biraz zaman harcamış ve çabuk olmam konusunda bir uyarı almıştım; fakat sonunda doluyu seçmiştim. Askerliğimin geri kalanını Eskişehir’de hava kuvvetlerinde yaptım. İnşaat Emlak’a gittiğimde hiçbir şey bilmiyordum. Hayatım orada değişti. Taahhütü, yalıtımı, inşaat sektörünü, keşif yapmasını ve birçok şeyi orada öğrendim.

Para yok, pul yok, tecrübe yok, çevre yok...

Askerliğim sırasında 1984 senesinde fakülteden arkadaşlarımın firma kurduklarını öğrendim. Laleli’de bir iş hanının dördüncü katında 19 metrekarelik bir ofisti. Bir masa vardı ve erken gelen o masaya oturuyordu. Kalorifer tesisatı, borulama, boya, elektrik, enerji nakil hattı gibi taahhüt işleri yapıyorlardı. Askerlik dönüşü benden ortak olmamı istemişler ve ben de kabul etmiştim. Firmanın ismi ODE’ydi. ODE ismi o iki arkadaşımın Oğuz ve Demirci olan soyadlarının kısaltmasıydı. Dünya Gazetesi’nden ihale takip ediyorduk. İlk işim SSK Kadıköy Dispanseri’nin kalorifer tesisatının değişimiydi. 900 bin liraya almıştık ve ondan da zarar etmiştik. Para yok, pul yok, tecrübe yok, çevre yok... Düzenli maaşı olan bir işte çalışmam konusunda ailemden ve eşimden çok baskı görüyordum. Fakat bir şeyleri başaracağıma dair bir inanç vardı içimde. Bir süre sonra ortaklarıma Beşiktaş’ta bir mağaza açmayı teklif ettim. Bayilik alacaktık. Vitrifiye satışı da yapmakla birlikte özellikle yalıtıma odaklanmayı planlıyordum. 1986 yılının haziran ayında mağazayı açtık. Ticareti Beşiktaş’taki mağazada öğrendim. Mağaza yolun altındaydı ve ben ‘eksi 1’ diyordum. Yani ticarete sıfırdan değil eksi birden başlamıştım. Soğuk bir yerdi. Biraz para kazanınca kömürlü bir kazan almıştık. Kurtuluş’taki evin altını da depo olarak tutmuştum, akşamları malzeme geldiği zaman kapıcıyla beraber indirirdik. O yılın sonunda Veysi Oğuz; 1987 yılının sonunda da diğer ortağım Mustafa Demirci ortaklıktan ayrıldı. 1988’in ilk günü ‘Yalıtıma odaklanacağım’ diyerek tek başıma masaya oturdum. Yalıtımda o zamanlar mühendislik hizmeti verebilecek firma yoktu. O boşluğu görmüştüm. İzocam, Sika ve BTM’nin bayiliğini yaparak işe başladım. O zamanki bayi firmalar radyatör, vitrifiye gibi her türlü ürünü satıyor, bunların yanında yalıtım malzemesi ticareti de yapıyorlardı. Ama biz sadece yalıtıma odaklandığımızda o firmalar süreç içinde elendiler ve yalıtımdan çekildiler. Bizim gibi firmalar artmaya başladı. Mühendislik hizmeti verip de yalıtım işine giren ilk firmalardan birisiyiz.

İdare ediyorduk

Eşim Seher Hanım ile aynı mahallede oturuyorduk. Bir halk oyunları grubundaydık. O, Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun. 1982’de nişanlandık ve ben askere gittim. 1984 yılının eylül ayında evlendik. Askerde üç-beş kuruş para biriktirmişim. Bu parayı da şirkete elektrik parası, su parası diye veriyordum. Cebimde para yoktu ama yine de evlenmiştik. Seher çalışıyordu ve standart bir geliri vardı. Evi de babam vermişti, idare ediyorduk. Eşimin yaşantısı benden daha düzenliydi. 1988 yılında ithalat yapan bir firmada muhasebe müdürü olarak çalışıyordu. Firma batınca tazminat olarak bir bilgisayar verdiler. O bilgisayarla bizim firmaya muhasebeyi düzeltsin diye geldi fakat ‘hala düzeltemedi!..’. Şimdi firmamızın mali işlerine bakıyor. Birlikte çalışıyoruz. bir oğlumuz var. Notre Dame de Sion’da okuyor. Müziğe ve bilgisayara karşı ilgisi var. ODE’de çalışmak isterse tüm personelim gibi ondan da hiçbir tecrübemi esirgemem.

Kömür parası toplamıştım

Maddi sıkıntılar da çekiyordum. Hatta bir seferinde, 1988 yılında bayiliğini yaptığımız bir firmanın Kıbrıs’ta bayiler toplantısı vardı. Cebimde de para yoktu. Oturduğum apartmanın yöneticisi olduğum için tüm dairelerden kömür parası toplamış, kömürcüye vadeli çek vermiş ve böylece nakit parayla Kıbrıs’a gidebilmiştim. O zamanlarda kredi kartları da yaygın değildi. Lokal bayiliklerimiz devam ederken bir süre sonra bayilik sistemiyle uzun vadede benim vizyonuma uygun işler yapamayacağımı düşündüm ve farklı bir şeyler yapmak istedim. İthalat yapmayı kafama koymuştum. Türkiye’ye kauçuğu, polietileni, folyo bandını, korozyon bandını, akustik foumu, flanşı ve fleksible havalandırma kanallarını ilk biz getirdik. Bir süre sonra ithalatla da olmayacağını düşündüm. 1995’e kadar iyi bir sermaye birikimi yaptık ve onunla da Çorlu’da yatırıma başladık. Polietilen üretimi daha ucuz bir yatırım olduğu için ilk bu malzemenin üretimini gerçekleştirdik.

 

Global ve vizyoner düşünememişim

 

Bir pazar günü Çorlu’ya arazi bakmaya gittik. Doğulu olduğum için daha global ve vizyoner düşünememişim. Doğulularda hep ‘yarın’ endişesi vardır. 13 dönüm yer aldım. Fakat polietilen üretimi yapılan bir bina, bir depolama tesisi ve bir de idari bina yapınca ve ardından da kauçuk üretimine geçince o arsa iki sene sonra tamamıyla doldu. Bugün 120 bin metrekare açık arsa, 30 bin metrekare de kapalı alanımız var. 1996’da polietilen üretimine geçtikten sonra bayi ağı oluşturmak amacıyla arkadaşları toplayıp, ‘İkişerlikten ekipler oluşturun, bir grup Karadeniz’e, bir grup Akdeniz’e, bir grup Ege’ye, bir grup da İç Anadolu’ya gideceksiniz’ demiştim. Çocuklar da, ‘Bize kim bayi olur ki?’ cevabını vermişlerdi... O yıllardan bu yana çalışan bayilerimiz var. Bayilerimizi iş ortağı olarak görüyoruz, samimi bir ilişkimiz var. Bilgi ve deneyimleri paylaşıyoruz. Bayilik sistemine başladığımızda bütün köşeler kapılmıştı. Olmayan bayileri oluşturduk ve rakiplerimizin bayilerinin karşısına diktik. Bu kolay bir iş değil. Bir fark yaratmak gerekiyordu. O farkı yarattık ki şu anda 140 iş ortağımız var.

1997’de kauçuk köpüğü ile ilgili üretim için İtalyanlarla görüşmeye başladım ve onları Türkiye’ye yatırım yapmaya ikna etmeye çalıştım. İthalatı 5 konteynerdan 180 konteynere çıkartmıştık. Yunanistan’a yatırım yapmayı planlıyorlardı. Apo’nun Roma’da olduğu dönemdi ve İtalyan malları Türkiye’de protesto ediliyordu. Türkiye’nin potansiyeliyle ilgili sunumlar yaptık. 1998’de yatırım için imza attık, 2000 senesinin nisan ayında ise kauçuk üretimi ile ilgili her şeyi bitirmiştik.

Yeni bir proje lazım

2000 yılı nisan sonunda hedefi gerçekleştirmiş ve mekanik tesisat yalıtımında bütün ürün yelpazesini tamamlamıştık. Yeni bir proje lazımdı. Bir şeyler yapmamız, üretmemiz gerekiyor. Arkadaşlara, ‘XPS ile ilgili ne kadarlık bir yatırım gerekiyor, bir fizibilite yapın’ dedim. 16 Haziran 2000 tarihinde fizibilite raporu elimdeydi ve 3 Temmuz’da da gidip arsayı satın aldım. Eylül’de inşaata başladık, ekimde bütün makine ekipmanlarını sipariş ettik. Kasımda banka krizi patladı, şubatta bir kriz daha... Ama biz hedeflediğimiz dönemde malı piyasaya verdik. O dönem iş hayatımdaki en sıkıntılı dönemdi. Genelde olumsuzlukları kendi içimde absorbe edip, dışarıyla paylaşmayan bir yapıya sahibim. Fiyat oturtamıyorsun, fiyat veremiyorsun, satış yapamıyorsun; böyle ciddi bir kaostan geçtik. Fakat ciddi şeyler de öğrendik. Mesela 2001 krizinde bir lira para batırmadık. Riski o kadar iyi kontrol ettik ki, belki bayilerimiz bile bize kızdılar. Ama onlara da para kaybettirmedik.

XPS yatırımını bitirdikten sonra, daha önceki Hollandalı ortağımızla Ductflex’i kurduk. Bir süre sonra onlar dünyada üretimden çekildikleri için şu anda firmanın yüzde yüzünü biz kontrol ediyoruz. 2003 eylülünde de membran üretimi için çalışmaya başladık. 2004 haziranında da membran üretimine geçtik. Son olarak geçen sene 15 bin metrekare kapalı alanı olan bir lojistik merkezini hizmete soktuk. Türkiye’de o konuda tekiz. Aynı anda yirmi tır yükleme kapasitesi var. 1995’ten 2004’e kadar yatırım yaptık. Özetlersek kimsenin yatırım yapmadığı, paradan para kazanmanın çok rahat olduğu bir dönemde biz yatırım yaptık...

Önümüzdeki süreçte lifli malzeme üreteceğiz

Mekanik yalıtımla geldik buraya. Orada ürün yelpazesini tamamladık. Tamamlayınca yapıya doğru kaymamız gerekiyordu. İlk adım XPS idi, ikinci adımı ise membran. Önümüzdeki süreçte ‘yapı’da büyüyeceğiz. Mekanikte yapacağımız pek bir şey kalmadı. Camyünü üretimini düşünüyoruz ve şu anda fizibilite çalışmaları yapıyoruz. Taşyünü de üretmeyi planlıyoruz. Bunlar ciddi yatırımlar. Daha sonra ise farklı sektörlere girmeyi düşünüyoruz. Bunlardan birisi turizm sektörü. Türkiye’de ciddi bir turizm potansiyeli var. Butik otelle başlamak istiyoruz. İstanbul’da araştırıyoruz. Daha sonra da güneyde beş yıldızlı bir otel veya kültür turizmi olabilir.

Kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz; beni bile ODE yarattı

 

Firma olarak belirli süreçleri geçtik. Ticaret yaptık, bayilik yaptık, ithalat yaptık ve en son üretim yaptık. Bu tür firmalar sağlıklı firmalardır. Ticaretten, satıştan gelen firmalar daha başarılı olur. Çünkü Türkiye’deki yalıtım sektöründe ciddi olan bütün firmalarla çalıştım. Hepsinin bayiliğini yaptım. Artı ve eksiklerini iyi biliyorum. Masanın öbür tarafında çalıştım, bayiinin beklentilerinin ne olduğunu biliyorum. Yani her iki tarafı da iyi bildiğim için beklentilerini anlayabiliyorum. Bu bizim için ciddi bir avantaj. On beş yıl içerisinde ciddi bir know-how oluşturduk. Firma olarak farklı bir iş yapma modelimiz var. Ve kimsede olmayan bir yönetim know-how’ına sahibiz. Büyük firmaların çoğunluğuyla çalıştım. Oralardan ders çıkararak bir marka yarattık ve bir bayilik sistemi kurduk. Bugün 140 bayiimiz var. Türkiye’de yalıtım sektöründe ticaret yapıp ve ardından üretici olup, ilklere imza atan başka bir firma yok. Yurtdışında da çok büyük devlerle iş yaptık. Bizde bir kültür oluştu ve bütün doğruları kendimiz bulduk. Belki bir yerlerde genel müdürlük yapmış olsaydım bazı şeyleri daha hızlı geçebilirdik. Kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz. Kendi doğrularımızı kendimiz yaratıyoruz. Mesela prensip olarak rakiplerden eleman almayız. Kadrolarımızı kendimiz oluşturuyoruz. Beni bile ODE yarattı.

Başka bir meslek seçmiş olsaydım yine ticaretini yapardım

Ticareti seviyorum ve ticarette başarılı olduğuma inanıyorum. Başka bir meslek seçmiş olsaydım yine ticaretini yapardım... Siyasal bilgilerden mezun olsaydım kitapçı olabilirdim. Diş hekimi olsaydım, ilgili makineleri getirir satardım. Mesela ben makine mühendisiyim;  taahhütle başladım, ondan sonra mağazacılık yaptım. Hayat beni hep ticarete itti, sonra sanayiciliği öğrendik. Üretmek zevklidir fakat satış daha da zevklidir. Birkaç sene öncesine kadar tarla olan yerlere çok modern tesisler kurduk. Her şey o kadar düzgün ve modern ki insanlar o tesisleri görünce ilaç fabrikası sanıyorlarmış. Benim kimyamda bu var; ben bir işi yaparsam doğru yaparım veya hiç yapmam. Her pazartesi kamyon sayarım. Her pazartesi liste gelir, hangi malzemeden kaç kalem çıktığına bakarım.

Göcek’i çok seviyorum

En büyük zevklerimden birisi seyahat etmek. Son zamanlarda Göcek’i çok seviyorum. Göcek’te yelkenli bir tekne aldım. Seneye İstanbul’a getireceğim. Doğada ve denizde huzur buluyorum. Kendimi dinlemeyi de severim. Cuma akşamı gidiyorum, pazar akşamı dönüyorum. Dizüstü bilgisayarımı ve kitaplarımı götürüyorum. Kışın çok daha hoş ve sakin oluyor. Gördüğüm en ilginç yerlerden birisi Çin ve Güney Amerika. Kuzey Kutbu da çok ilginçti. Avrupa artık beni açmıyor. Çin’e 1993 ve 2003’te gittim; o kadar değişmiş ki aynı otelde kalmışım, fark edemedim. Çok ayrı bir tabloyla karşılaştım. İnsanların tipi değişmiş, boyları uzamış, kilo almışlar, giyim kuşamları değişmiş... Bir toplumun on senede bu kadar değişebileceğini orada gördüm. İlk gittiğimde kadınlar otobüs kullanıyordu, bir yığın bisiklet vardı.

Marmara Üniversitesi’nde zaman zaman ders veriyorum. Öğrencilerle pazarlama teknikleri, ihracat ve girişimcilikle ilgili deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Çok ilginç sorular geliyor. Karşılıklı fikir alış verişi yapıyoruz.

Liderlere ve sanayicilere acıyorum

Lider, iş adamı ve sanayici yalnızdır, zavallıdır. Bu gözle kimse bakmıyor. Ben bu firmanın lideriyim, benim arkamda kimse yok. İnsan bazen ‘ikinci adam’ olmayı istiyor. Bir çalışanın problemi varsa, başkasıyla konuşur rahatlar. Sen ise birçok yerden gelecek problemi oturuyorsun tek başına çözmeye çalışıyorsun ve kimseyle paylaşamıyorsun. Sorunlarla baş başa kalıyorsun. Biz işimize odaklanmış insanlarız. Daha fazla yatırım, daha fazla istihdam, güler yüzlü mutlu çalışan, bayi teşkilatı vs... Kişisel egolarımızı tatmin etmek için burada değiliz ki. Bunları aşmışız zaten. Benim konumumdaki bir yığın insan da aşmıştır. Ben bugün, ‘İşi bırakıyorum’ desem hayatımın sonuna kadar refah ve huzur içinde yaşayabilirim. Amaç o değil. Bir yığın heves ve emellerinle insanları sürüklüyorsun. Liderlere veya sanayicilere acıyorum. İnsanlar bu boyutuyla bakmıyorlar. Diyelim ki biz çok para kazanıyoruz; ne yapıyoruz? Arsa alıyoruz, bina yapıyoruz, bir tane daha tesis kuruyoruz, ülkede ekonominin canlanmasına katkı koymaya çalışıyoruz. Bence sanayi kuruluşlarından vergi alınmamalı. Zaten biz hazineye vergi dışında trilyonlarca para ödüyoruz. Sanayi kuruluşlarının istihdam sağlaması yeter. Bugün ülkenin en büyük sorunu istihdam değil mi? Türkiye son üç yılda yüzde otuz oranında büyüdü, ama yüzde otuz oranında istihdam artmadı. İnsanlar aksine daha az elemanla iş yapmak istiyorlar, çünkü maliyet baskısı arttı. Biz de son iki yıldır sürekli maliyetlere odaklanıyoruz.

Rekabette en önemli şey insan kaynağı

Şeffaflık benim için çok önemli. Önem verdiğim ikinci şey ise verdiğin sözün arkasında durmak. Eskiden çok rahat söz verirdim, şimdi o kadar çok söz vermiyorum. Verirsem herkes sözümün arkasında duracağımı biliyor. Çok düzenli ve disiplinliyimdir. Çalışanlarımdan, yaratılan o disipline uymalarını isterim. İnsanlar kendilerini geliştirmiyorlarsa çok kızarım. Herkes bir yere girer çalışır, kimse aç kalmaz. Ben normal bir okuldan mezun oldum. Ama bir yığın çok iyi eğitim almış fakat başarılı olamamış insan gördüm. Okul bir yöntem belirliyor ama insanlar bireysel olarak kendilerini geliştirmiyorlarsa o alınan eğitimin hiçbir anlamı yok. Kendini geliştirmenin yaşı yok. Çağa ayak uyduramadığı için treni kaçıran çok arkadaşım oldu. Teknolojiye uyamıyorsan, kendini mesleki olarak geliştiremiyorsan yapacak bir şey yok. Bireysel olarak eksiklikleri tamamlamak, hem toplum, hem sektör, hem de birey için çok  önemli. Rekabette de çok önemli. Rekabette fiyat kırarsın, rakibin de bir ay sonra fiyatı kırar. İnsan kaynaklarını yarattığın zaman seninle rekabet edebilmesi için minimum yedi sene gerekiyor.

 

Haber Etiketleri :  Keban , TÜSİAD  , TÜSİAD Başkanı Kimdir , TÜSİAD Başkanı Orhan Turan aslen nereli , Keban ilçesi Bayındır köyü ,tüsiad başkanı kimdir nereli , Orhan Turan 1960 yılında Elazığ'ın Keban ilçesine bağlı Bayındır Köyü'nde dünyaya geldi




Editör: Keban Gazetesi / Keban Haber / Keban Haberleri

Bu haber 1490 defa okunmuştur.


İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KEBAN Haberleri

HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
3958 Okunma
2092 Okunma
1545 Okunma
1269 Okunma
1188 Okunma
1115 Okunma
945 Okunma
929 Okunma
859 Okunma
837 Okunma
756 Okunma
723 Okunma
723 Okunma
714 Okunma
708 Okunma
670 Okunma
670 Okunma
560 Okunma
543 Okunma
524 Okunma
519 Okunma
501 Okunma
486 Okunma
439 Okunma
5201 Okunma
4994 Okunma
4807 Okunma
4604 Okunma
4477 Okunma
4249 Okunma
4113 Okunma
4041 Okunma
3958 Okunma
3930 Okunma
3808 Okunma
3371 Okunma
3220 Okunma
2748 Okunma
2441 Okunma
2319 Okunma
2092 Okunma
1820 Okunma
1608 Okunma
1604 Okunma
1557 Okunma
1545 Okunma
1531 Okunma
1491 Okunma
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI YUKARI