Keban'a ait gelenek, görenek ve inançlar 2
Hasta olan kişinin öleceğine kanaat getirilince hastanın üstünde Kuran-ı Kerim okunur. Hastanın el ve ayakları düzeltilir. Sağ el işaret parmağı (şahadet) açık şekilde bırakılır. Hastanın yüzü kıbleye çevrilir. Ölmek üzere olan hastaya Kelime-i Şahadet hatırlatılır. Hasta ölünce gözü açık ise kapatılır. Ağzı açık kalmasın diye çene tülbent ile bağlanır. Ayaklar bileklerinden tülbentle bağlanır. Cenazeyi yıkamak için su ısıtılır, cenazenin başı kıbleye gelecek şekilde döndürülür, hoca cenazeyi yıkarken tüm işlemleri sağ taraftan yapar, cenazeye gusül abdesti aldırır. Yaşlılar kefenlerini önceden aldıkları için vasiyeti gereği kefenlenir. Ölen kişi daha önce beni felan kişi yıkasın diye vasiyet emişse, vasiyeti yerine getirilir. Kefenlenen cenaze camiye getirilir, topluca cenaze namazı kılınır. Cenaze önceden hazırlanan mezara getirilir, ölü bekletilmez, kısa sürede gömülür. Ölü evinde yemek pişirilmez. Komşular pişirdiği yemeği cenaze evine getirir. Topraktan geldik, toprağa gideceğiz inancı yaygındır. Ölen kişinin vasiyeti var ise, o vasiyeti yerine getirilmesine özen gösterilir.
Keban halkı inancına göre , ölen kişi öldüğünü gömüldükten sonra anlarmış. Ölen kişi kabirde kalkmak ister ve başını tahtaya vurduktan sonra ‘’ Eyvahhh ! Ölen Benmişim ‘’ dermiş. Ölen kişiye telkin verilir. Telkinin amacı sorgu meleklerine kolay cevap vermektir.
Bayan cenazesi kabire indirilirken abdesti kırılmayacak, birileri tarafından kabre indirilir. Bu kişiler kocası, kardeşi, babası, oğlu, dayısı tarafından gömülür. Ölü kabire indirilirken üzeri çarşaf veya battaniye ile de örtülür.
Yas tutmada ölü yakınları ağlar. Bayanlar daha çok ağlar. Taziye kurulur. Keban’daki taziye süresi 3 gündür. Taziyeye gelenler merhumun veya merhumenin ruhuna Fatiha der. Orda bulunanlar ise Fatiha duasını okur ve şu sözler söylenir.
Gibi sözlerden birini söyler.
Ölü evine yas için gelen kişiler ve özellikle kadınlar ölen kişinin en yakınına sarılarak ağlar. İlk bayram kara bayramdır. Aynı acı bayram sabahın dada başlar. İlk bayram sabahı mezara gidilir, kuran okunur, ölünün sağken kılmadığı namazları ve oruçları karşılığında fakirlere para verilir, kırkı dolunca mevlid okutulur.
Mezarlığa giderken selam verilir, mezarın üstünden geçilmez. Perşembe ve Cuma günü, bayramlarda ölmek herkese nasip olmaz düşüncesi yaygındır.
İlk gök gürlemesinde kadınlar gücünün yettiği kadar ağır bir taşı alarak başının üstünden arkaya atarlardı. İnanca göre kadının attığı taş ne kadar büyük olursa, yayıktan o taşın büyüklüğünde yağ çıkacağına inanılırdı. Bu inanç Keban’ın köylerinde hala devam etmektedir.
Eskiden Keban’a yağmur yağmadığı zaman 5-10 kadar çocuk ev ev dolaşarak yağ, un, yumurta, bulgur vs. gibi yiyecek maddeleri toplarlardı. Çocuklar herhangi bir kapının önüne gittiklerinde de şu sözleri söylerdi .
‘’ Çömçeli gelin ne ister,
Allahtan yağmur ister ‘’
Yiyecekler toplandıktan sonra yaşlı bir kadın tarafından pişirilerek çocuklara yedirilirdi. Bazen de yağmurun yağması için yakalanan akrep veya yılan kuyruğundan herhangi bir ağaç dalına asılırdı.
Çok şiddetli yağmur yağdığında evde bulunan herhangi bir demir parçası dışarı atılırdı. Dışarı atılan demir parçasının yağmuru keseceğine inanılırdı.
Ay ve güneş tutulduğu zaman teneke veya davul çalınırdı. Keban’da bu inanca göre ayın önünü cinlerin kapattığıdır.
Hamur veya yoğurt mayası komşuya verilmezdi. Evin bereketinin o komşuya geçeceği inancı hakimdi.
Yeni doğan çocuğun altına höllük denilen elenmiş toprak koyularak kundaklanırdı.
Kurşun dökmek; eskiden Keban’da yaygın olan kurşun dökme inancı korku, psikolojik nedenlerden hastalanmış olanlara uygulanan bir işlemdi. Bu işlem ateşte eritilen kurşunun hastanın başı üzerindeki içi su dolu bir kaba dökülmesi ve bu sudan bir yudumunun hastaya içirilmesi suretiyle yerine getirilirdi. Kurşunun aldığı şekillere bakarak hastalığın nedeni bulunmaya çalışılırdı. Kurşun döken kadın kurşunun yürek şeklini almışsa hastalığının korkudan olduğunu söyleyip kurşundan küçük bir parçada hastanın elbisesine dikilirdi.
Sonuç olarak diyebiliriz ki milli kültürümüzün bir parçası olan gelenek ve görenekler nesilden nesile aktarılan, yaşatılan değerlerdir.
Araştırmayı Yapan
MUSTAFA ERGAN