Bugun...


YAZAR : ALİ OĞUZ

facebook-paylas
HIZIR ALEYHSSELAM
Tarih: 19-08-2024 09:14:00 Güncelleme: 19-08-2024 09:14:00


HIZIR ALEYHSSELAM

İsmet Zeki Eyüboğlu/Anadolu Gerçeği s.19’da: “Anadolu’da sağlık arayışlarında hocalar, hacılar, üfürükçüler bilimden daha etkilidir, inandırıcıdır. Su kaynaklarından, ulu ağaçlardan sağlıkla ilgili dilekler, umutlar beklerler. Antalya'nın Güver uçurumu kıyısında, Damlataş mağarasında, Konya'nın İvriz yöresinde suyun kaynağındaki mağarada, Manisa'nın Ağlayan Kaya'sında, Antakya'nın Sen Piyer kilisesi dolaylarında, Efes'te Meryemana evinde, Aşk evinde, Harput'ta kalenin yanındaki türbede, Sıvas'ta medrese yıkıntılarında sayısız uçkur, yama, iplik, ip, yazılmış-çizilmiş ağaç parçalarını görmek kolaydır...”

Çocukluk yıllarımızda köylülerimiz de hastalandığında, başı sıkıştığında, sıkıntıya düştüğünde, dara düştüğünde umudunu su kaynakları ve ulu ağaçlardan oluşan ziyaretlerde kutsal sayılan dergah ve ocaklarda sorunlarına çare ararlardı. Bu alanlar dışında sürekli sığındıkları kutsal varlık Hızır Aleyhsselam’dı. Rahmetli annem, sabah akşam “Ya Hak, ya Boz atlı Hızır size sığındım (Allah'ım, Boz atlı Hızır), doğru yolu göster, yardımcı ol Ya Hızır,” diye dualara başlar, ardından dileklerini sıralardı. Bir işe veya yola çıkacağım zaman “Boz atlı Hızır yoldaşın olsun” diye dua ederdi. Üç gün süren Hızır orucunu hiç aksatmadan tutar, her Perşembe akşamı kendi elleriyle hazırladığı mumları ziyaret olarak tanımladığı Taş Mahalle çeşmesine götürüp yakar, bu çeşmeden ellerini yüzünü yıkayarak dua edip eve dönerdi. Nur içinde uyusun, ömrünce her sıkıntısında “Boz atlı Hızır’a” sığnırdı. Annem sürekli dualarında çağırdığır Boz atlı Hızır’la karşılaşmamıştı fakat, farklı yıllarda Hızır’la karşılaşan veya karşılaştıklarını söyleyen insanlara şahit oldum. Bu kişilerin anlatımlarında karşılaştıkları ak sakallı kişinin Hızır olduğunu söylüyorlardı. O insanların anlattıkları ilginç olaylardan bir ikisini yazmak istedim.

Rahmetli Baki Solmaz, bir uçurumun kenarındaki evinde eşi ve dört çocuğuyla kıt kanat geçinen bir büyüğümüzdü. Keklik tutkusu nedeniyle evine fazla vakit ayıramadığı için yakınları ve komşuları sürekli kendisini eleştirirlerdi. Ekilebilecek arazileri de yeterli olmadığından sahipleri köyde olmayan arazileri ekiyordu. Bu arazilerin birinden dönerken Taş mahallede karşılaştığı insanlara şöyle bir olay anlatmıştı: “Ben Osık’ın tarlasından dalgın bir şekilde yürüyerek eve gelirken aniden ak sakallı, yüzü temiz yaşlı biriyle karşılaştım. Onun ak sakalı kuşak hizasına kadar sarkıyordu. Bir eliyle omuzuna attığı torbayı tutuyor, diğer elinde düzgün bir sopa vardı. Yanına yanaşarak sopa tuttuğu eline yapıştım: ‘Sen kimsin, burada ne arıyorsun?’ diye sordum. O bir kaç kez ‘Evladım bırak kolumu...’ deyince kolunu bıraktığımda ortadan kayboldu! Kimdi neyin nesiydi bilmiyorum.” Baki Solmaz’ın anlattıklarını çoğu tiye almıştı. onu dinleyenlerden biri de gülerek: “Sen Hızır Aleyhsselam’la karşılaşmışsın, keşke kolunu tutacağına bir dilekte bulunsaydın!” diyordu.

Rahmetli Hamza Daşcan, köyün en varlıklı kişisiydi. Köyümüze bağlı Mandere mezrasında oturuyordu. O da keklik tutkunuydu, sabah gün ağarmadan dağ tepelerinde hazırladığı Koz(etrafı taş duvarla örülü sığınak) çevresine evcil kekliğini yerleştirir ve onun çevresine de tuzaklar döşerdi. Bulunduğu mezrada vakit geçireceği kimseler olmayınca ekseriyetle hava karardıktan sonra atıyla köye gelirdi. Onun bir anlatımında; Taş mahalle çeşmesinin başına geldiğinde ak sakalı birinin atının yularını tutarak kendisini uzun süre bırakmadığını, o anda dilinin tutulduğunu ve bir şey soramadığını anlatmıştı. “Ee sonra ne oldu?” diye soranlara: “Ben onun ne amaçla atımın yularını tuttuğunu anlamaya çalışırken, onun bir ata binerek köyden Mandere’ye doğru gittiğini gördüm” demişti.

Rahmetli Ali Dursun dayının Taş mahalledeki evlerinde oturan ve köyümüzün çobanlığını yapan Hasan’ın eşi hastalanmış, kendisini ziyarete gidenlere: “Ben çeşmeye su doldurmaya gidiyordum, çeşmeye varmak üzereydim ki çeşmede abdest alan yaşlı ak saçlı, ak sakallı birini gördüm. Rahatsız etmeyeyim diye yüzümü yana döndürdüm ve tekrar baktığımda yoktu. Hemen eve geldim ve hastalanıp yataklara düştüm,” diye anlatıyormuş. İşin ilginci hastalığı uzun sürünce kocası komşuları davet ederek, getirdiği kurbanlık hayvanı çeşme başında kesmiş ve kısa sürede iyileşmiş...

Buna benzer anlatımlara ülkenin farklı yörelerinde de rastladım. Balıkesir’de bir anısını anlatan kişi: bir gün gittiği piknik yerinde yanına gelen ak sakallı, perişan birinin yardım talebinde bulunduğunu, o anda yardım edemeyeceğini söyledikten kısa süre sonra onun çevrede hiç at olmamasına rağmen ata binip gittiğini söylemişti. Ve Merzifon’da sürekli rüyasında peygamberi gördüğünü söyleyen bir meslektaşımız, Hızır aleyhsselam’ı beyaz bir post üzerinde otururken gördüğünü söylemişti.

Anlatılanların ne kadarı gerçekti? Bilmiyorum.

Hızır’ı araştırırken Onun hemen her dinde, her inançtaki halk arasında ve farklı kaynaklarda; Ab-ı hayat suyundan içtiği için ölümsüz olan, yoksul insanların evlerine davetsiz uğrayan, yoksulların sahibi, çiftçilerin ürünlerine bolluk ve bereket getiren, sıkıntıda ve darda olanların yardımına koşan, çaresiz hastalıklara deva olan, sarp ve ıssız alanlarda zorda olanların yardımına koşan, denizlerde ve ırmaklarda yolculuk yapanların yardımcısı ve yol göstericisi olarak anlatıldığını gördüm. Hızır aleyhsselam’ın dünyanın çok geniş coğrafyasında kültürel alanda ve çeşitli inanç ve tapınma figürü olarak bilinen esrarengiz bir evliya olduğu anlatılmaktadır. İnsanlar başları sıkıştığında ve zorda kaldıklarında yardım dilerken kimi kültürde Onu peygamber, kiminde melek, kiminde veli ve kimi zaman da evliya olarak andıklarını gördüm. O ölümsüz bir erendi, medet umdukları ilahtı, zorda kalanların kılavuzu, yol göstericisiydi.

Dünyanın farklı ülkelerinde farklı isimlerle anılan Hızır, bazı kültürlerde tanrı mertebesine çıkarılarak çeşitli dinsel imgelerle kutsallaştırılmıştır. Hızır: her kültürde karakteristik özelliklerini korumakla birlikte yaşatıldığı inanç sistemine göre kültürel farklılıklar almıştır. Örneğin: Nusayrilerde Hızır tanrı veya Hz. Ali olarak kutsanmış, Antakya’da Hz. Muhammed ve Hz. Ali ve Melek mertebesinde, Dersim Alevilerinde de zaman zaman Evliya, zaman zaman Hz. Ali'yle özdeştirilmiştir. Dersim bölgesinde adına kurbanlar kesilip, her yıl Hızır orucu ve Hızır Cemi düzenlenir ve mumlar yakılarak dualar edilir. Doğu kültürlerinde, özellikle İslam ülkelerinde din ve mitoloji günlük yaşamda daha fazla önemli yer tutar. bazı bölgelerde ekinlerin verimliliğini sağlayan bir giz, denizlerin kralı ve koruyucusu, yol gösterici, ejderha öldürme özeliğine sahip olan evliya menkıbelerinde anlatılan gizemli güçlere sahiptir Hızır.

İslam tasavvuf çalışmalarıyla tanınan Annemarie Schimmel (1976.105-6) Hızır’ı peygamberler arasında bir veli, esrarengiz bir peygamber olarak betimlemektedir. Hızır’ın peygamber olduğu Kur’anı Kerim kehf suresinde Hızır adı anılmamaksınız Allah’ın bilge bir kulu olarak anılmaktadır. 18-82 ayetlerinde Musa peygamberin genç arkadaşı ve yol göstericisi olduğu, Allah tarafından çok özel bir ilimle donatıldığı anlatılmaktadır. Yaşar Nuri Öztürk ise (1995-277) bu ayetlerde anlatılan genç yol göstericinin Hızır olmadığını, Yahudiler tarafından İslam’a dahil edildiği görüşündedir. Araplara göre Hızır her Cuma farklı bir kutsal mekanda ibadet etmektedir. Mevlana Şems ilişkisini detaylı incelediğinizde; Mevlana’nın Şems-i Tebrizi’yi Hızır olarak tanımladığını görürüz.

Antakya yöresinde anlatılan ve “Antakya: YA. C-1” den özet olarak aldığım bir öyküde: “Hıdır Bey köyünde bir hayat suyu vardı ve suyun başında bir ejderha... Köylülerin suyu içmeleri karşılığında her yıl bir kızı kurban etmeleri zorunluymuş. Köyde kız kalmayınca kurban sırası kralın kızına gelmiş, kral kızının elleri, kolları ve ayakları bağlanarak ejderhanın önüne atılmış. Ejderha tam kızı yutmak üzereyken yetişen bir çoban mızrağını ejderhaya saplamış. Yaralı ejderha korkunç acılarla pençeleriyle yerleri yararak kaçmaya başlamış, yararak kaçtığı yerlerde bir ırmak oluşmuş. Günümüzde Asi Irmağı o ejderhanın yararak açtığı alandan akan ırmak, kral kızını kurtaran çobanın da Hızır olduğu anlatılmaktadır.” Sormak lazım: Köyün kızları tükeninceye kadar ejderhaya yem olurken bu çoban neden ortaya çıkmamıştı? Fakirlerin, yoksulların, düşkünlerin, başı sıkışan ve darda kalanların yanında olması gerekirken Hızır, bu öyküde neden sadece kral kızına sahip çıktığının sorgulanmadığı düşündürücü...

 



Bu yazı 683 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
2493 Okunma
1931 Okunma
1593 Okunma
1362 Okunma
1001 Okunma
862 Okunma
763 Okunma
682 Okunma
635 Okunma
620 Okunma
570 Okunma
502 Okunma
493 Okunma
477 Okunma
445 Okunma
420 Okunma
420 Okunma
389 Okunma
3969 Okunma
3615 Okunma
3526 Okunma
3254 Okunma
2971 Okunma
2493 Okunma
2146 Okunma
2052 Okunma
1931 Okunma
1930 Okunma
1827 Okunma
1593 Okunma
1468 Okunma
1362 Okunma
1250 Okunma
1185 Okunma
1064 Okunma
1053 Okunma
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI