Bugun...


YAZAR : ALİ OĞUZ

facebook-paylas
"KEŞKE AKSİNİ SÖYLEYEBİLSEYDİM?"
Tarih: 08-06-2024 12:02:00 Güncelleme: 08-06-2024 12:02:00


1950'li yılların son çeyreğinde Demokrat Partiye karşı başlayan öğrenci olayları, 27 Mayıs sonrası tüm dünyada esen özgürlük hareketleri sonrasında Türkiye'yi de etkileyerek artmaya başladı. Bu akım kısa sürede gençlik içerisinde Atatürkçü, sosyalist düşünce ve fikirlerin yaygınlaşmasını sağladı. 1968 yılı mayıs ve haziran aylarında Fransa'da iktidara karşı başlayan öğrenci olayları, işçilerin de desteğini alarak ülke çapında ayaklanmalara, fabrika işgallerine vardı. Fransa'da başlayan bu isyan sonrası tüm dünya ülkelerinde giderek artan gençlik olayları 68 kuşağı veya 68 hareketi olarak tarihe geçti.
Çetin, öğrencilik yılarında katıldığı boykotlar ve öğrenci eylemlerine öğretmen olarak göreve başladıktan sonra da sürdürdü. Ülkede devam eden yürüyüş, boykot ve protestolarda hep yer aldı. Defalarca göz altına alınarak işkence gördü, çalıştığı kurum tarafından hakkında soruşturmalar açıldı, fakat o doğru bildiği yoldan şaşmadı. Katıldığı yürüyüşler, protestolar sırasında eşiyle tanıştı ve uzun süren bir beraberlikten sonra evlenmeye karar verdiler. Ailesiyle birlikte kızı istemeye gittiklerinde eşinin ablası da kocası Haşim'le birlikte oradaydı, aynı ilde olmalarına rağmen ilk kez karşılaşıyorlardı. Birbirlerine hal hatır sordular, kız isteme faslı bittikten sonra kısa süren bir sohbettin ardından evlerine döndüler. Evlilik hazırlıkları yapılırken tekrar bir araya geldiklerinde Haşim: "Çetin artık yuva kuruyorsun elini eteğini sokaktan çek" diye ikazda bulundu. Çetin bozulmuştu ama bacanak olacağı kişiyi kırmamak için kibarca: "Bizim sokakla işimiz olmaz abi, biz 68 hareketinin bir neferi olarak ülkenin geleceğinin peşindeyiz," diyerek geçiştirmek istedi. Haşim: "Biz ülkenin menfaatlerini düşünmüyor muyuz sanıyorsun? Benim kaygım bu gidişe dur dememeniz halinde işinizi ve özgürlüğünüzü kaybetme kaygısıdır." Çetin tartışmayı gereksiz görerek oradan uzaklaşırken kendi kendine söylendi, "İşimiz iş, anlaşılan biz bu bacanakla geçinemeyeceğiz!"
Çetin evlendikten birkaç gün sonra bacanağı Haşim tarafından akşam yemeğine davet edildiğinde isteksizce davete katıldı. Yemek sonrası kahveler içilirken konu yine dönüp dolaşıp siyasi konulara gelince Çetin tedirgin oldu. Onun tedirginliğini sezen Haşim: "Çetin söylediklerimi sen yanlış anladın, Ben demokrat adamım, solcuyum ama Atatürk ilkelerine bağlı biriyim. Öğrencilik yıllarımda ben de zapt edilmez bir gençtim, halen hedef gösterilecek biriyim bunu bilmeni istiyorum." Haşim'in sağlam duruşu, konuşurken karşısındakini sıkmadan sohbet edişi aralarındaki soğuk havayı yumuşatmaya başlamıştı. Giderek sohbet koyulaştı ve konudan konuya atlayarak konuştular, tartıştılar, gülüştüler. Çetin ile hanımı gecenin sonunda rahatlamış olarak vedalaşıp evlerine döndüler. O günden sonra sık sık iki bacanak buluşuyor sohbet ediyor, ara sıra da bir kaç arkadaşlarıyla buluşup biriç oynuyorlardı. 1970'li yıllarda olaylar artınca uzun bir süre bir araya gelemediler. O yıllarda ülkede sürekli tansiyon yükseliyor, her geçen gün ölüm olayları artarak devam ediyordu. Bir akşam Çetin'in evine eşiyle birlikte gelen Haşim tepeden düşer gibi, "Bize burada rahat yok bacanak, benim gibi evden işe, işten eve giden birine rahat vermeyenler senin gözünün yaşına bakmazlar dikkatli ol. Ben çoktan kararımı verdim Almanya'ya gidiyorum" dedi. Çetin ve eşinin şaşkın bakışlarını gören Haşim: "Bir kaç kez iş yerimin vitrinini taşlayıp indirdiler, sıra canımıza gelmişti. Bu olaylar üzerine yaklaşık altı ay önce Almanya'ya gitmek için müracaat etmiştim, ancak bu gün olur belgesi elime ulaştı. Ben birkaç gün içinde Almanya'ya gidiyorum. Çocukları kayınpedere bırakacağım, orada düzenimi kurunca gelip hanım ve çocukları alıp götüreceğim. Bu süre zarfında dikkatli olun ve çocuklara da arada bir göz kulak olun." Şaşkınlıkları geçtikten sonra bir süre ülkenin geleceği üzerine sohbet ettiler, ayağa kalkan Haşim: "Bize müsaade, gidip yol hazırlığımı yapacağım, işlerim ayarlar ayarlamaz gideceğim görüşemezsek sağlıkla kalın!"
Haşim sessiz sedasız çekip gitmişti. Çetin ise, eşi ilk çocuğunu doğurduğunda duyduğu sorumluluk nedeniyle giderek eylemlerden uzak durmaya başladı. Ülke giderek bir kaos ortamına sürükleniyordu. Her yeni gün artarak devam eden ölüm haberleri, taranan kahveler, öldürülen gencecik öğrencilerin haberleriyle bitiyordu. Bunlar yaşanırken Çetin, okuluna gidiyor ve okul sonrası gelip evine kapanıyordu. Bacanağı Haşim ise: Almanya'ya gittikten bir yıl sonra sessiz sedasız gelip hanımı ve çocuklarını toplayıp Almanya'ya götürdü. Berlin'de iş düzenini kurmuştu ne kırılan vitrin derdi, ne de kör bir kurşuna hedef olma korkusu vardı artık.
Çetin, artık olayları gazete ve televizyonlarda izliyordu. Bazen aldığı günlük gazete nedeniyle sözlü saldırıya uğrasa da şimdilik hedefte olmadığına inanıyordu. Okullar tatil olduktan sonra evde otururken kapıya yanaşan yabancı plakalı bir aracı gördüğünde eşine dönerek "Bu gelenler kim?" diye soracaktı ki arabada inenlerin bacanağı, baldızı ve yeğenleri olduklarını fark etti. Haşim aldığı bir minibüsle tatile gelmişti ve ailece Çetin'in evine misafir olmuşlardı. Sonraki yıllarda da bu misafirlik aksatılmadan devam edecekti. Haşim, her gelişinde Almanya'yı anlata anlata bitiremiyordu, sanayide çalışırken serçe parmağını hızara kaptırınca karşılığında verilen tazminatla Berlin'de ana cadde üzerinde bir lokanta açtığını söylüyordu. "Bacanak görmelisin koca bir döner takıyorum akşama varmadan bitiyor, onlarca piliç grile takıyorum yetiştiremiyorum. Bacanak bizimkiler her köşe başına bir döner dükkanı açmışlar, Almanlar döner için sıraya giriyorlar. Döner işi tutunca adamların fast food'ları iş yapmaz oldu." Çetin dayanamayarak "Abi bu fast food neyin nesi oluyor?" "Alman milleti evde yemek pişirmeyi bilmiyor, hazır yemek çıkaran yerler var oralardan yemeklerini alıp yiyorlar veya eve götürüp karınlarını doyuruyorlar."
Çetin Türkiye'de, Haşim Almanya'da yaşamlarını sürdürürlerken yazdan yaza buluşuyor, Haşim'in arabasıyla sahil kentlere gidip bir süre tatil yaptıktan sonra herkes kendi evine dönüyordu. 1980 yılına girilmişti ve her gün devam eden eylemlerde can kayıpları artarak devam ediyordu. Bir hafta sonu Çetin çarşıdan dönerken evlerinin yakınındaki Belediyenin çiçek serasına uğrayıp bir iki çiçek almak istedi. Serada genç bir delikanlı göreve başlamıştı, çiçek seçerken yardımcı olmaya çalışıyordu. Bir iki saksı çiçek aldıktan sonra oturup biraz sohbet etiler. Delikanlı Bulgaristan'dan kısa bir süre önce Türkiye'ye geldiğini söyleyince Çetin: "Neden ülkenizi bırakıp geldiniz, geldiğinize değdi mi?" diye sordu. Delikanlı dert küpüymüş başladı sızlanmaya: "Ben orada üniversite bitirdim. Türkiye'ye gelince nereye başvurduysam başarısız oldum. Çünkü orada öğrendiklerim burada işime yaramadı. Nereye başvurduysam başaramadım. Bir akrabamız burada işe başlamama vesile oldu, işi öğrenmeye çalışıyorum." Çetin: "Türkiye'ye geldiğinizde sizi buraya devlet mi yönlendirdi?" "Yok burada geçmiş yıllarda gelen akrabalarımız vardı, biz onların yanına geldik. Biz buraya geldiğimizde; akrabalardan birinin verdiği tek odada aylarca üst üste yattık. Oysa orada her şeyimiz vardı." Çetin araya girerek "Kusura bakma kimi Sosyalizmi yerin dibine sokarken, kimi kesim de bulunmaz bir rejim olarak anlatıyor. Sen Sosyalizmle yönetilen bir ülkeden üstelik sürgün olarak geldin. Oradaki rejimden biraz bahseder misin?" O kısaca anlattı: "Orada hepimizin evi vardı, işi vardı, geçim sıkıntımız hiç olmadı. En küçük köyümüzde bile kasabımız, manavımız, marketimiz mevcuttu. Burasıyla mukayese kabul etmez refah düzeyimiz vardı. Bulgar hükümeti Bulgarcayı zorunlu konuşma dili olarak ilan edince orada yaşayan Türkler karşı çıktılar. Büyüklerimizin peşine düşüp geldik buralara." Çetin'in daha soracağı çok şeyler vardı ama delikanlı diğer müşterilere yardımcı olmak üzere müsaade isteyince ona teşekkür ederek aldığı çiçek saksılarının parasını ödeyip ayrıldı seradan.
O yılın yazında Haşim eşi ve çocuklarıyla birlikte yine tatile gelmişlerdi. Bir iki gün Çetin'in evinde misafir kaldıktan sonra Haşim: "Bacanak hazırlanın hep beraber Altınoluk'a gidiyoruz, bu yıl iki tane de çadır getirdim güzel bir tatil yapalım" dedi. Hemen hazırlıklar yapıldı, Altınoluk'a doğru yola koyuldular. O yıllarda Altınoluk sahilleri boştu uygun buldukları bir kumsala çadırlar kuruldu, katlanabilir piknik masası ve sandalyeler çıkarılıp çadırın gölgeliğine yerleştirildi. Haşim: "Haydi bacanak atla arabaya Altınoluk köyüne gidip etimizi, kıymamızı ve diğer ihtiyaçları alıp gelelim. Burada ya Altınoluk köyünde veya Edremit'te ihtiyaçlarımızı temin edebiliriz." Altınoluk köyü kaz dağlarının yamaçlarındaydı, oraya gittiklerinde yeni kesilmiş bir danadan alınan etler ihtiyaca göre kıyma ve parça et olarak ayarlandı, marketten diğer ihtiyaçlar alındıktan sonra döndüler kamp yerine. Haşim: "Ben hazırlanacak akşam yemeğine kadın eli değdirmem, kendim lokantacıyım ben hazırlayacağım," diyerek girişti yemek işine. Ardından mangal yakıldı, bir yandan pişen köfteler tabaklara konurken yemeğin yanında içilen içkilerle konudan konuya geçerek sohbet koyulaştı. Söz sonunda döndü dolaştı ülkede her gün artan ölümlere, ardından sosyalizme geldi. Haşim: "Sosyalizm iyi bir yönetim şekli ama onu dünyada uygulayan var mı?" diye bir soruyla söze girdi. Çetin hemen araya girerek, "Haşim abi, 80 yıldan fazladır yıkılmadan ABD Emperyalizmine meydan okuyan bir yönetim uygulanmıyor mu demek istiyorsun?" O: "Bacanak bildiğin gibi değil, sosyalist ülkelerin hepsi aç ve meteliğe kurşun atıyorlar." Çetin Bulgaristan'dan gelen delikanlının söylediklerini anımsayarak "Haşim abi sen Almanya'ya gittikten sonra değiştin," deyince O, "İnanmayacaksın ben haftada bir kaç gün akşam işimi bitirince Doğu Berlin'e geçiyorum. Almanlar geçemiyorlar ama biz rahatlıkla gidip dönüyoruz. Görmelisin gül gibi kızlar, insan kıyamıyor bakmaya, fakat ben bir bira veya basit bir yemek ısmarlayarak geceyi onunla geçirip sabaha doğru iş yerime geçiyorum!" Çetin inanmak istemiyordu; "Haşim abi bu kadar da olmaz!" Haşim: "Bacanak, sana yeminle söylüyorum, durum bundan da kötü. Keşke aksini söyleyebilseydim."
Yemekte alkol aldıkça; konu Bulgaristan'a, Yugoslavya'ya, Romanya'ya kadar uzandı. Haşim, bunların birbirlerinden farklarının olmadığını, bu ülkelerden kaçıp gelenlerin acınası hallerini anlatıp durdu. Bulgaristan'dan geçerken yollarını kesen polislerin bile perişan halde olduklarını, "Komşu hiç olmasa bir çorba parası verin" diyerek yalvaracak durumda olduklarını anlattı. Çetin duyduklarına inanmak istemiyordu, gerçekten durum Haşim'in anlattığı kadar kötü olamazdı. Anlatılanlar doğruysa; Emperyalizmin karşısında dim dik durduğuna inandıkları güçlü kalenin küçük bir deprem karşısında yerle bir olacağı muhakkaktı. Bunu hayal dahi etmek istemiyordu Çetin, ama çok geçmeden Emperyalizm karşısında dimdik durduğuna inandığı gücün çöktüğünü gördüğünde gerçekle yüzleşerek ideolojisiyle sürdürülen düzen arasında sıkışıp kalacaktı.   

 



Bu yazı 574 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
2496 Okunma
1932 Okunma
1615 Okunma
1363 Okunma
1008 Okunma
862 Okunma
763 Okunma
682 Okunma
644 Okunma
621 Okunma
572 Okunma
502 Okunma
493 Okunma
477 Okunma
445 Okunma
433 Okunma
420 Okunma
394 Okunma
3969 Okunma
3615 Okunma
3526 Okunma
3254 Okunma
2971 Okunma
2496 Okunma
2147 Okunma
2052 Okunma
1932 Okunma
1930 Okunma
1827 Okunma
1615 Okunma
1470 Okunma
1363 Okunma
1250 Okunma
1185 Okunma
1064 Okunma
1053 Okunma
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI