DAĞI BAĞ YAPMAK
Taş Mahalle: isminden de anlaşılacağı gibi tamamen kayalardan oluşan bir mahalleydi. Zamanında dağın yamacından zirvesine kadar olan alanda bulunan köy, Ermeni tehcirinden sonra yer değiştirmişti. Gayrimüslimlerden boşalan ev ve arazilere el koyanlar taşınıca geride kalan on beş hane dağın yamaçlarının alt bölümlerinde boş buldukları alanlara ev yaparak buraya taşındılar. Bu alana yapılan evler kayalar arasındaki küçük düz alanlara yapmışlardı. Bu evlerin bir bölümü dağa veya kayalara yaslanmış, bir bölümü de uçuruma bakıyordu. Evlerin kapıları uçuruma doğru açıldığından evde yaşayan insanların ve hayvanların aşağıya doğru kayıp yuvarlanmalarını engellemek amacıyla taşlarla örülmüş istinat duvarlarının üst bölümü taş ve toprakla doldurularak küçük bir düz alan oluşturulmuştu. Evlerin çoğu bu özelliğe sahipti. Fakat mahallenin bir ucunda bulunan bizim evimiz ve diğer ucunda bulunan Baki Solmaz’ın evi tamamen uçurumun üzerinde inşa edilmişlerdi.
Baki Solmaz: eşi ve dört çocuğuyla bu tek oda evde oturuyordu. Bu tek oda ortadan yaklaşık bir metrelik duvarla ikiye bölünmüştü. Besledikleri birkaç küçükbaş ve büyükbaş hayvanı, eşeği de bu odada bir metrelik duvarın arkasında barınıyorlardı. Taş mahallenin çeşmesi bu eve çok uzak oldağu halde Baki’nin eşi hergün birkaç kez o yorucu yolu kat ederek ellerinde büyük bakraçlarıyla çeşmeye gelerek su doldurup götürmek zorunda kalıyordu. Bakraçlarla taşıdığı suyla yemek pişiriyor, çocuklarının banyosunu, üstünü başını yıkıyordu. Aynı zamanda evin önünde istinat duvarının arkasına doldurdukları toprak alana diktikleri iğde ağaçlarını suluyordu.
Hepimizin yaşadığı zor yaşam koşulları onların da kaderiydi. Baki Solmaz babamın teyzesinin oğluydu. Keklik tutkusu vardı ve fırsat buldukça keklik avlamaya giderdi. Herkes ondan eviyle yeterince ilgilenmeyen, işten kaçan biri olarak söz ederdi. Oysa yeterince ekilebilen arazileri yoktu. Aşağı Mahalle’de bulunan “Osık’ın Tarlasını” eker, tarlayı nadasa bırakacağı yıllarda da bostan ekerdi. Bostan tarlasını çocukları beklemesine rağmen kavun ve karpuzların çoğu mahalleli gençler tarafından aşırılırdı. Aynı zamanda “Bahçi Tamo”nun bitişiğinde 70 derece meyilli ve “Osık”a ait araziyi eşi ve çocuklarıyla birlikte yıllarca uğraşarak bağa dönüştürmeye çalışmış, fakat bu bağda istediği ürünü alamamıştı. Bu arazinin çok meyilli olması nedeniyle yağan aşırı yağmur ve dolu toprağı aşındırıyordu. Yıllarca uğraşarak toprak kaymasını önlemek amacıyla alt bölümlerini, taşıdığı taşlarla örerek arazinin alt bölümüne iki metre yükseklikte istinat duvarı örmüştü. İstinat duvarının üst bölümlerini de kimseler bağa girmesin diye çeper yapmıştı. Fakat bunca emeğe ve çabaya rağmen istediği randımanı bir türlü alamıyordu.
Bir gün ani bir kararla Yukarı Mahalle’de Karagöz Dağı’nın eteklerinde, Kirlik bölgesinde ve Tumi Karkan dağının üst bölümünde bulunan tarlasını bağ yapmaya karar verdi. Bu işe karar verdiğinde köy içinde alay konusu oldu. Başta akrabaları olmak üzere onu bu boş hayalden vazgeçirebilmek için çok dil döktüler.
“Senin kalkıştığın bu iş Ferhat’ın dağları delmesinden daha imkânsız olacak, gel vazgeç bu sevdadan!” dediler.
O kimseyi dinlemedi ve yılmadan işe koyuldu, günlerce tarlayı belleyerek kazdı, asmaları dikeceği çukurları hazırladı. Evinde köklendirdiği asma fidanlarını getirdiğinde Yukarı Mahalle’den birçok kişi oraya giderek onunla alay etti.
“Baki, bu dağ başında bağ olmaz, emeğine yazık!” gibi sözlerle onu caydırmaya çalıştılar. O hiç kimseyi dinlemedi, birkaç günde asma fidanlarını dikerek işini bitirdi. Sonraki günlerde diktiği asma fidanlarının kurumaması için sırtında tulukla su taşıyarak bir yıl boyunca asma fidanlarının suyunu verdi. Asma fidanları dikildikleri toprağı sevmiş, hiç kimsenin tahmin etmediği ölçüde gelişerek bağa dönüşmüşlerdi. Ertesi yıl bağı budadı ve köklerini belleyerek kazdı. Genç asmalar umulandan fazla ürün vermişti. Asmalar arasında Ege Bölgesi’nin çekirdeksiz üzümü olmak üzere çok değerli üzüm çeşitleri vardı. Bağın dikilişinin birinci yılı olmasına rağmen çoluk çocuğunun ihtiyacını fazlasıyla karşılayacağı için çok mutluydu Baki Solmaz. Bir sonraki yıl daha fazla ürün alacağından emindi. Bir sonraki İlkbaharda bağı belleyerek kazdı, asmaları budadı. Asmalar koruk vermeye başlayınca fırsat buldukça gelip kontrol edip gidiyordu. Yaz sona ererken yaptığı kontrol sırasında bağındaki üzümler olgunlaşmak üzereydi. Bağı dalaştıktan sonra:
“Pek yakında gelip üzümlerimizi toplarız” diye söylenip döndü evine. Bir gün gururla çocuklarını da yanına alarak bağdaki üzümleri toplamaya geldiğinde gördüğü manzara karşısında başından aşağı kaynar sular boşaldı. Üzümler toplanmış, asmalar üzerinde tek salkım üzüm kalmamıştı. Eli boş olarak evine döndü. Rahat edemedi ve köy içinde üzümleri kimlerin toplayıp götürdüğünü araştırmaya çalıştı. Faileleri tahmin ettiği gibi “Bu dağ başında bağ olmaz, emeğine yazık!” diyenlerdi ve ondan önce davranmışlardı. Sonraki yıllarda üzümlerin olgunlaşma sürecinde çocukları bağın bekçiliğini yapmaya çalıştılar, fakat bağı bekleyenler çocuktu ve bazen buldukları yaşıtlarıyla oyun oynamak için ayrılıyorlardı. Onların bu zaaflarından istifade edip bağa girenler oluyordu. Buna rağmen Baki Solmaz verdiği karardan dolayı mutluydu. Bu tarlaya çok emek vermiş, çok uğraşmış ve “DAĞI BAĞ YAPMAYI BAŞARMIŞTI.”