Bugun...


YAZAR : ALİ OĞUZ

facebook-paylas
BİZ BU ŞARTLARDA GÖREV YAPTIK
Tarih: 19-06-2024 10:46:00 Güncelleme: 19-06-2024 10:46:00


Ortaokulda okuduğumuz yıllardı; okul müdürü Necip Kısaparmak Tunceli Öğretmen okuluna tayın olunca okulumuza yeni tayin olan edebiyat öğretmeni müdür mavini olarak göreve başladı. Okulumuzda başka asil öğretmen olmayınca Keban ilkokulunda görevli öğretmenler ve ilçe kaymakamı boş derslerimize girmeye başladılar. Öğretmen olmayınca Türkçe dahil birkaç derse de müdür mavini giriyordu. Müdür mavini: girdiği hemen her dersin girişine "Moskova'daki bir vatan haini, şair bozuntusu" ile konuya giriyordu. Ve devamında "Rusların onu kaldığı ahırdan her gün yularından çekerek getirip radyolarında anırttığını ve yularından tutarak götürüp ahıra bağladıklarından" söz ediyordu. Ortaokulda okuyorduk ama cahil çocuklardık. Hiçbirimiz de merak edip bu şairin kim olduğunu soramıyorduk. Derslerimizde geçen şairler dışında fazla bilgiye sahip olmadığımızdan bu vatan haini şaire kızıp duruyorduk. Aynı öğretmen, arada bir ders arasında ülkemizin çağ atladığını; bindiğimiz trenlerin vagonlarının ve havada gördüğümüz uçakların tamamının Eskişehir'de üretildiklerini sıklıkla dile getiriyordu. Zamanla vatan haini şairin Nazım Hikmet olduğunu ve bu öğretmenin ondan bu denli neden nefret ettiğini anlamaya çalıştık. Ayrıca Eskişehir'de üretildiklerini söylediği uçakların da bir yalandan ibaret olduğunu işin içine girince öğrendik. Bırakın uçak üretmeyi, uçak üzerinde kullanılan bir tek vidayı dahi üretemediğimiz gibi ABD'nin verdiği uçakların tüm malzemelerini de bu ülkeden almak zorundaydık.
 Askeri okuldan mezun olup birliklerde göreve başladığımızda, ülkemizin fakirliğini yansıtan bu tabloyla karşılaşmıştık. Uçak üzerinde çalışmak için giyeceğimiz tulumlarımız aylar sonra temin edilebilmişti. Ağabeylerimizden yağ ve pas içinde alabildiğimiz eski tulumları giyerek uçak başına gitmiştik. İkmalden aldığımız takım avadanlıklar ABD'den karşılanıyordu, bu takımlar inç olarak ayarlandığından (Bir inç 2.54 cm'dir.) kaybolan veya hasar görenlerin yerine yenisini koymak mümkün olmuyordu. Bu nedenle: tayin olup birlikten ilişiğini kesmek isteyen arkadaşlar eksik takımları temin edemediklerinden takım çantalarımızın kilidini kırarak eksiklerini tamamlamaya çalışıyorlardı. Takım çantasındaki takımları eksilen arkadaşlar tayinleri çıktığında aynı yönteme baş vurmak zorunda kalıyorlardı. Şiddetli gürültü ortamında çalıştığımız halde kulaklık bulmak mümkün değildi. Üzerinde çalıştığımız F-84F uçakları NATO ülkelerinde sadece bizde ve Yunanistan Hava Kuvvetlerinde kullanılıyordu, yapılan tamir ve bakımlara rağmen dökülüyorlardı. Uçaklara taktığımız harici depolar (230 ve 450 galon yakıt alıyordu, 1 ABD galonu 3.79 lt.) yük değişikliğinde depoları boşaltacak cihazlar olmadığından, depoların önünden ve arkasından 5-10 kişi tutmak suretiyle indiriliyor, bu depolardaki yakıt araziye akıtılıyordu. O kadar yükün indirilmesi sırasında birçok arkadaşımızın kasık ve bel fıtığı riskiyle karşı karşıya geliyordu. Uçakların bakımları, arızalarının giderilmesi için yoğun emek ve çaba gerekiyordu. Biz gün boyu yağ, yakıt, hidrolik, mai oksijen ve patlayıcı maddelerle bir aradaydık. Yazın sıcağında, kışın soğuğunda çalışırken sıcağı da soğuğu da içimizde hissediyorduk. Gece uçuşları, vardiyalar, intikaller ve normal zamanlarda ikinci emirle uzatılan mesailere ek olarak Uçuş hattında ve pist başında tutulan nöbetlerle evlerimize misafir gibi girip çıkıyorduk. Sanayide patronun emrinde çalışan işçilerden hiç bir farkımız yoktu.
 1967 Kıbrıs olayları başladığında Hava Kuvvetlerinde çalışan personelin çalışma şartları anlatmaya çalıştığımdan da kötü durumdaydı. Aralık ayının son günleriydi ve havalar çok soğuktu. Böyle bir günde işlerimizi toparlayıp üstümüzü değiştirip eve gitmek üzere mesai araçlarını beklerken verilen emirle "Uçuş yer ekibi mesaiye devam ederek intikal hazırlıklarını yapacak" dendiğinde tekrar iş elbiselerimizi giyerek gece boyu hazırlıklar yapıldı, ailelerimize haber dahi veremeden sabah Balıkesir üssüne inen C-47 uçaklarına uçak malzemelerini yükledik ve ara boşluklara binerek havalandık. NATO ülkelerinin çoğu modern nakliye uçaklarıyla malzeme ve personel taşırken biz C-47 nakliye uçaklarıyla bu görevi sürdürüyorduk. Yerde iliklerimize işleyen soğuk uçak havalandıktan sonra havalandırma sisteminin arızalı olması nedeniyle üzerimizdeki ince tulumlarla havada donma tehlikesi geçirerek Konya üssüne varabilmiştik.
 Konya'ya iner inmez var gücümüzle çalışarak uçakların faaliyetini sağladıktan sonra top ve bomba yüklerini yükleyerek harbe hazır durama getirmeye çalıştık. Konya'da kış koşulları dondurucu geçiyordu. Bazı geceler -30, 35 derecelere varan soğuklar iliklerimize işliyordu. Bu koşullarda harbe hazır vaziyette bekleyen uçaklarımızın günlük bakımlarını yaparak uçuş hattına dönüp dinlenmeye, hava karadıktan sonra da uçaklarımızı emniyete alarak beklemeye başlıyorduk. Bir ekip uçak başında beklerken sırayla diğer ekip otobüsle er yemekhanesine giderek karnını doyurup dönüyor, ardından diğer ekip gidiyordu. Gece geç saatlerde yatmak üzere intikal personeli için hazırlanmış yatakhanemize giderek uyuyup sabah erkenden kalkıp uçak başına geliyorduk. Bir hafta sonra uçak başına geldiğimizde Filo komutanı "Uçakların yükleri indirilecek, biz normal günlük eğitim uçuşlarımıza devam edeceğiz!" Yükler indirildi ve eğitim uçuşlarına başlandı ve akşama doğru "Uçakların yükleri yüklenerek harbe hazır hale getirilecek." Gece boyu dondurucu soğuklara rağmen herkes canla başla çalışarak uçakların top ve bomba yüklerini yüklendi fakat ertesi sabah yine "Yükler inecek, eğitim uçuşuna devam edilecek" dendi. Yine yükler indirildi ve uçuşa devam edildi. Akşam aynı emir verildiğinde ağabeylerimiz itiraz ederek "Uçaklarımız gece hedef bulmaya ve savaşmaya müsait uçaklar değil" dediler ama dinleyen kim? Bu durum aylarca sürdü ve Konya üs personeli akşamları evlerine gittikleri halde biz gece gündüz çabalayıp durduk.
 
Konya üssüne intikal ettikten iki buçuk ay sonra gelen emirle "Arkadaşlar artık biz de bu akşamdan itibaren Konya'ya çıkabileceğiz. Mesai otobüsleri Konya üs personelini götürüp bıraktıktan sonra gelip bizi alıp götürecek, hazırlanın" dendi. Hazırlandık ve çıktık Konya'ya, iki buçuk aydır konya üsünde olduğumuz halde, gece de olsa Konya'ya ilk kez çıkıyorduk.  Benim gibi bir çok arkadaşım da Konya'yı ilk kez görüyordu, Konya'yı bilen bir arkadaşımızla birlikte önce lokantalardan birine giderek karnımızı doyurduk, ardından bir sinemaya giderek araçların dönüş saatine kadar vakit geçirip döndük üsse. Sonraki günlerde gün boyu uçakların başında çalışmamıza devam ettik, akşamlar ve hafta sonları Konya'ya çıkarak başta Mevlana müzesi olmak üzere tarihi yerlerini dolaştık, farklı yerlerde karnımızı doyurup gezdik. Konya üssüne geleli üç aydan fazla olmuştu ve Kıbrıs sorunu nedeniyle tek mermi atılmadan siyasiler arasında çözümlenmişti. 1968 yılının Mart ayı bitmek üzereydi ve birliğimize dönüş emri gelmişti. Hemen eşyalarımızı toplayıp dönüş hazırlıklarımızı yaptık ve gelen C-47 uçaklarına yükledikten sonra kendimiz de aynı uçağa binerek döndük Balıkesir'e...
 Bu yıllar ülkemizde bir çok değişim hareketleri yaşanıyordu. 67-68 kuşağı gençlik hareketlerinden bizler de etkilenmeye başlamıştık. Birlikte çalıştığımız ağabeylerimizin çoğu siyaseti Başbakan Demirel'den yana koyarken, biz gençlerin çoğu yeni filizlenen görüşler savunuyorduk. Bu nedenle Başbakan Demirel'e aşırı tutkunu olan kişiler tarafından tersleniyorduk. Bu kişiler Nurcu diye niteledikleri kişilerle de sıklıkla ağız dalaşına giriyorlardı. Bizler sürekli yanımızda getirdiğimiz kitaplarımızı fırsat buldukça okuyor ve birbirimizle kitap değiş tokuşuna girdikçe bu durumdan rahatsız olanların öfkeli bakışlarıyla karşılaşıyorduk. Her yıl okuldan mezun olup birliğe katılan gençlerin yeni fikirlerden etkilenmiş olarak gelmeleri, beraberinde farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden oluyordu. Bu farklı görüşlere rağmen yan yana çalışıyor, birbirimize karşı saygısızlık yapmamaya özen gösteriyorduk.
 O yıllarda Balıkesir hava üssünde yaklaşık 1200 rütbeli personel ve Çayır Hisar'da da o büyüklükte bir kara birliği olmasına rağmen bekar personelin kalacağı bir tek misafirhane yoktu. Bekar arkadaşların bir bölümü iki veya üç kişi bir araya gelerek ev tuttular. Ev için eşya gerekliydi, biz de Konya'dan dönünce Balıkesir merkezde cadde üzerinde bulunan küçük İçel otelinde üç arkadaş bir oda tutup oraya yerleştik. Ben, Ali Yorganca ve Sami Yılmaz Temmuz ayı sonuna kadar birlikte bu odada kalmaya devam ettik. Benim kardeşim ortaokula başladıktan sonra çıkan sorunlar nedeniyle sınıfta kalmıştı, tek çare annem, kız kardeşim ve erkek kardeşimi yanıma almalıydım. Ev tutarak otelden ayrıldım, yeni tuttuğum evimin boya badanasını yaptıktan sonra yıllık iznimi alarak gidip aileme alıp yanıma getirdim. Bir yandan evin ihtiyaçları, bir yandan erkek kardeşimin okul işlerini bitirmeye çalıştığım bir sırada Akhisar meydanına intikal çıkınca onları bırakarak intikale gitmek zorunda kaldım.
 Akhisar meydanında üç ay kadar kaldıktan sonra toparlanıp birliğimize döndük. 1969 yaz ayları sakin geçiyordu, haftada iki gün gece uçuş oluyor, yaklaşık saat 24.00 civarında eve dönüyor ve ertesi gün sabah yine aynı saatte işe gidiyorduk. İki nöbet tutuyorduk ve ortalama haftada bir sıra geliyordu. Bürolarda çalışan arkadaşlar sabah geldikleri mesaiden akşam mesai bitiminde evlerine giderken bizim mesaiye geliş saatimiz belliydi ama dönüş saatimiz belli değildi. Fakat biz aldığımız yüzde kırk uçuş tazminatıyla avunuyorduk. Biz bu duruma alışıktık, yeter ki yeniden intikal ve olağan dışı bir durum yaşanmasındı. Ama Hava Kuvvetlerinde her şeye hazırlıklı olmak zorundaydık. Bu sakin süreci Hava Kuvvetlerinden gelen mesaj değiştirecekti. Üste bulunan F-84F uçaklarının yerine gelecek F-5A/B uçakları için Bandırma'da bulunan okulda kurs düzenlenmişti. Kursa kıdemli arkadaşların yanında gençlerden bir tek benim ismim gelmişti. Bir hafta sonra 2 subay, 11 assubay toparlanıp gittik Bandırma'ya. Bandırma'da kursa başladık ama kalacak misafirhane olmadığından tüm arkadaşlar otelin birine yerleştik. İki buçuk ay süren kurs süresince tamamen bütçemiz bozulmuş olarak döndük birliğimize. Birlikte on gün kadar göreve devam ettim, gelen bir emirle ABD'den gelecek birliğimiz uçakları Bandırma'ya inecek ve orada kabul kontrolleri yapılıp uçurulacaktı. "Uçaklar Balıkesir üssüne katılıncaya kadar Ali Oğuz Bandırma üssünde görevlendirilmiştir," deniyordu. Yine toparlanıp gittim Bandırma'ya, hafta içinde gelen uçakların Kabul kontrolü ve uçuşlarıyla uğraşıyor, hafta sonları Balıkesir'e giderek aileme destek olmaya çalışıyordum. Altı ay süren bu görev sırasında otel odalarında giderek borçlanıyordum. Nihayet bu görev de bitmişti ve tekrar birliğime dönmüştüm. Birkaç ay sonra F-5 A/B uçaklarımız peyde pey birliğe gelmeye başladı. Bir yandan gelen uçaklar, bir yandan da Konya'ya gönderilecek F-84F uçakların eksiklerinin giderilmesi bir hayli yük getirmişti. Bu işleri toparlamaya çalışırken 1970 yılına giriyorduk ve çıkarılan Personel Kanunu ortalığı geriyordu.
Kurban Bayramınızı Tebrik ediyorum

 



Bu yazı 912 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
2496 Okunma
1932 Okunma
1615 Okunma
1363 Okunma
1008 Okunma
862 Okunma
763 Okunma
682 Okunma
644 Okunma
621 Okunma
572 Okunma
502 Okunma
493 Okunma
477 Okunma
445 Okunma
433 Okunma
420 Okunma
394 Okunma
3969 Okunma
3615 Okunma
3526 Okunma
3254 Okunma
2971 Okunma
2496 Okunma
2147 Okunma
2052 Okunma
1932 Okunma
1930 Okunma
1827 Okunma
1615 Okunma
1470 Okunma
1363 Okunma
1250 Okunma
1185 Okunma
1064 Okunma
1053 Okunma
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI