-Anılarım hiç bitmesin istiyorum. Eski yeni filmlerle, tanıdığım ve tanıyacağım yeni insanlarla, yeni ilişkilerle tazelensin, zenginleşsin istiyorum. Belki yüzlerce cilt de yazabilmek... Anlatabilmek... Söylemek güzeldir...- (Atıf Yılmaz)
1925-2006 yılları arasında yaşayan tanınmış yönetmen Atıf Yılmaz sinemaya ilgisinin çocukluktan başladığını ve Mersin Ortaokulu ikinci sınıf öğrencisiyken arkadaşlarının kendisine ta o günlerde ‘‘rejisör’’ diye seslendiklerini anlatır.
Yılmaz Güney, Halit Refiğ, Ertem Göreç, Nejat Saydam, Zeki Ökten, Şerif Gören, Ali Özgentürk gibi yönetmenleri yetiştiren Atıf Yılmaz sinema sevgisinin çocukken Mersin'de "Halk Sineması"nda izlediği filmlerle başladığını, genç yaşta kendini birdenbire yönetmen olarak Yeşilçam'da bulduğunu söyler.
Altmış yıllık mesleğinde kuramsal sinema üzerine hiç kitap okumadığını da birazcık da övünerek anlatan Yılmaz'ın “Bir Sinemacının Anıları” ve “Söylemek Güzeldir” adlı yapıtları Türk Sinema Tarihine ışık tutan ve okunmaya değer anılar-bilgiler içerir.
Mersin’de babası Muhip bey’in zimmet suçlaması ile hapse düştüğünü, güç geçen okul günlerini, Elâzığ’dan, Tunceli'den, memleketi Palu'dan gelip, kendisi ve ailesiyle ilgilenen yakınlarını, özellikle babasının amcası Mustafa (Batıbeki) ve yengesi Saime'yi içten duygularla anlatan Atıf Yılmaz ardından eğitimi için Mersin’den ayrılacak ve ölene dek yaşamını geçireceği İstanbul dönemi başlayacaktır.
İlginç bir biçimde, 48 yaşına değin de askere çağrılmayan ve bir yapımcının ihbar etmesiyle bu durum ortaya çıkıp yakalanan Atıf Yılmaz, o sırada Türkan Şoray'lı bir film çekmektedir. Şoray bunun üzerine büyük çabalarla Selimiye'ye, Sıkıyönetim Komutanı ünlü Faik Türün Paşa'ya ulaşıp, biraz da çekiciliğinin yardımıyla, onun askerlik görevini üç aylığına erteletmiştir. Faik Türün ile Türkan Şoray arasındaki bu görüşme Atıf Yılmaz tarafından senaryo biçimine de getirilmiştir.
Aklı akademideyken hukuk fakültesini kazanan Atıf Yılmaz, sonradan hukuku bırakarak akademiye başlamış ve Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümünü bitirmiştir.
"Beş Sanat" adlı dergide sinema eleştirileri yazan, Nuri İyem'in yanında resim çalışmaları yapan, Nuri Abaç'la da afiş çizimleri olan Atıf Yılmaz, Nuri İyem'le birlikte ‘‘Tavan Arası Ressamları’’ adıyla ilginç bir öyküsü olan kitapçık bastırmış, resim sergileri de açmıştır. Atölye arkadaşlarından biri de Ömer Uluç'tur.
Anılarında özellikle Yaşar Kemal bölümü çok ilginç:
“Kadirli'nin Hemite köyünden önüme gelene övünerek, ünlü romancı Yaşar Kemal'in bir yapıtını filme alacağımızı anlatıyor, onlara hoş görünmek istiyorken, Yaşar Kemal'in köylü ve yakınları ‘Yahu boşver o körü' deyip geçtiler, bir başkası, 'İnce Memed'in öyküsünü benden duydu, ben anlattım ona' deyip 'zaten o kadar da iyi yazamamış' dedi.”
Yine bir köylünün “Ölmez Otu'nda beni anlatıyordu ama bizim Yaşar içine s.çmış.” dediğini de gülmece tadında bizlere aktarmakta.
Hele okuma yazması olmayan bir Hemiteli'nin “Ben yazsaydım, sen o zaman roman görürdün.” dediğini de aktaran Yılmaz, köylülere bu anlattıklarınıza, yaşam öykülerinize Yaşar Kemal gibi gerçekten büyük bir yazarın eli değmese, bunların hiçbir anlamı ve öneminin olmayacağını, bir sanat yapıtı bile olamayacaklarını bir türlü anlatamadığını da söyler.
Birlikte Antalya'da pavyon bastıklarını da söylediği Yılmaz Güney'i bir kumarhane açılışında gözlemlediğini "tanıdığım, sevdiğim, sanatçı Yılmaz Güney o naif, sevecen, sanatçı Yılmaz gitmiş, yerini gergin, tedirgin, lümpen bir kabadayı namzedine, bir baba namzedine bırakmıştı." diye anlattığı satırlar da ilginçtir.
Anılarda, seyircinin Ruhi Su'nun türkülerini, sesini yadırgadığını ileri süren yapımcı Hürrem Erman'ın harcanan tüm emekleri göz ardı ederek filmin türkülerini değiştirmesini ve türküleri bir başka operacı, Aydın Gün'e okuttuğunu da görüyoruz…
Yukarıda da söz ettiğim gibi, Atıf Yılmaz Batıbeki altmış yıllık sinemacılığında kuramsal sinema kitabı okumadığını, yine aynı biçimde gülmece (mizah) yazıları, dergileri, öykülerini de bir türlü okuyamadığını içtenlikle belirtiyor.
İlki yine Elazığlı hemşehrisi Nurhan Gençsüer (Nur), sonradan da Ayşe Şasa ve son olarak da Deniz Türkali ile olmak üzere üç evlilik yapan Atıf Yılmaz anılarında şöyle der:
"Ayşe'yle evleneceğim zaman, İstanbul'da yaşayan ailesi, Ayşe bir Türk'le evleniyor diye bozulmuşlar, evliliğe olumsuz bakmışlar. Bunun üzerine Yaşar Kemal göğsünü gere gere, 'Yahu yanılıyorsunuz damadımız özbeöz Palulu bir Kürt'tür.'demiş. Yine, Yaşar, Kürt olduğumu duyunca adamların bayağı rahatladıklarını söylemişti. Gerçekten de babam Elâzığ’ın Palu ilçesindendir. Anne tarafım da Urfalıdır. Ayşe benimle kâh 'proleter Kürt,' kâh 'asimile Kürt' diye dalga geçip dururdu."
Sanatçılığı değin toplumsal, siyasal yaşam içinde de önemli biri olan Yılmaz, döneminin teknik ve ekonomik güçlükler ve olanaksızlıklarına karşın sinema sanatında sürekli yeni arayışlar peşinde ve yenilikçi bir sanatsal düşünceyle yapımcı, yönetmen, senarist olarak çok şey kattığı ve yüzlerce ürün verdiği ve ödüller kazandığı Türk sinemasında kadın öykülerine, kadın kahramanlara da en çok yer veren sinemacılardandır.
Yönettiği filmlerin çoğunlukla senaryolarını da yazan, içeride ve dışarıda birçok ödül sahibi Atıf Yılmaz, komediden, siyasal türe, müzikalden, tarihsel filmlere birçok önemli yapıta imza atmıştır.
Atıf Yılmaz sinema sanatının uzun vadede bir edebiyat yapıtı değin kalıcı olamayacağına ilişkin görüşlere sahipse de, “Kibar Feyzo”, “Bu Vatanın Çocukları”, “Zavallılar”, “Selvi Boylum Al Yazmalım”, “Ne Olacak Şimdi”, “Eylül Fırtınası”, “İbo ile Güllüşah”, “Eğreti Gelin”, “Şekerpare”, “Ah Güzel İstanbul”, “Adı Vasfiye”, “Kadının Adı Yok”, “Aaahh Belinda”, “Taçsız Kral”, “Salako”, “Yedi Kocalı Hürmüz”, “Battal Gazi Destanı”, “Cemo” adlı filmlerinin bugün bile önemini koruyan, severek izlenen yapıtlar olduğuna tanık olmaktayız.
Saygıyla anıyorum.
Cem BAYINDIR
KAYNAKÇA:
Bir Sinemacının Anıları, Atıf Yılmaz, Doğan Kitap 2002,
Söylemek Güzeldir, Atıf Yılmaz, Afa Yay, 1995
Benim Beyoğlum, Atilla Dorsay, Varlık Yay. 1993