DERELER MİS KOKMUYOR ARTIK
Köylerimizin derelerinden akan sular, kaynağından başlayıp ta ki Fırat’a dökülene kadar misler gibi kokardı. Çeşmelerin kurnaların gözelerin küçük dereciklerin arta kalan suları, bir birine karışınca derelerimiz şırıl şırıl berrak akardı. O zamanlar köylerimiz daha kalabalık, haliyle davarı sığırı sayıca fazla olmasına rağmen, derelerin suları ışıl ışıl billur gibiydi. Dağda taşta işimiz icabı dolaşırken, yakınlarda her hangi bir çeşme veya göze olmadığı zamanlarda eğilir derelerden su içerdik. Bahçelerin ortasından, bağların kenarından geçerken düşen her yaprağın tadından alıp öyle yol alırdı derelerimiz. Sulama için kurulan küçük bentlerinde yüzmenin serinliği gelir hala aklıma. Ceviz ağaçlarının dibinde uymazdık, ama yanından geçen derenin suyunda elimizi yüzümüzü yıkamayı da ihmal etmezdik. Sıcakların zirve yaptığı bazı öğlen saatleri çıktığımız dut ağacından, yediğimiz dutların tadı bir başka, zümrüt yeşili yaprakların rengi bir başka görünürdü, derelerin serinliği sayesinde. Derelerin şırıltısı kuş seslerine karışınca, yerde huzur gökte huzur, ruh halimizde bir başka huzur yaşardık. Bahar aylarında köylümüz bağına bahçesine, davarına kuzusuna giderken çantasına bir ekmek alıp yola düşerdi. Acıktığı zaman ekmeğin arasında peynir veya yağ varsa eğer sorun yoktu, ama olmadığı zamanlarda ise ekmeğinin arasına dere kenarlarından bulduğu yarpuzu yemliği azık yapar karnını doyururdu. Her şeyin doğal olduğu günlerde, damağımıza bal kaymak olurdu o yarpuzlar.
Maalesef şimdi ne o derlerdeki sular temiz kalmış, nede o derelerin kenarları. Hatta yürünemez haldeler. Eskiden köyümüzün bahçelerini boydan boya gezerken, karşımıza sadece bahçe sahiplerinin yaptığı sınır çitleri çıkardı. Şimdi ise bahçe çitleri dahi kaybolup gitmiş ve yürünemez halde. Derelerin çevresini uçsuz bucaksız böğürtlen dikenleri sarmış. Sadece böğürtlen olsa baş tacı, kesilir biçilir zamanla temizlenir. Ama en acı tarafı, köylerimizde yaz kış oturan hane ve insan sayısı oldukça azaldığı halde, dere suları eski berrak şekilde değil. Zaten çoğu yerde çalı çırpı ve otların arasında kendi yolunu bile kaybetmiş derelerin suları. İnsanı en üzen tarafı da, dere boyu renk renk naylon poşetler, plastik cinsinde akla gelen çok şey kirletmiş her yanı. Hadi o poşetleri derelerden toplayıp temizleme gayretine girilse, ya o ağaçların dalların tepelerinde bayrak gibi sallanan naylon torbalar nasıl toplanır bilmiyorum. Nimri köyümüzün bahçelerinin tam orta yerinde, Puvarın suyuna giden 100, 150 metre uzunluğunda bir yol vardır. Bu yoldan eskiden kocaman yükleriyle eşekler rahatça geçip giderdi. Zaten dümdüz ve geniş bir yoldu. 2012 yılında aynı yoldan zar zor geçtim, çalıları böğürtlenleri atlaya atlaya. Hatta bahçelerin yakın yerlerinde bazı su gözeleri vardı, bu gözelerden o bahçenin sahipleri diktiği sebzelerin su ihtiyacını karşılardı. En azından küçük bir havuza o suyu toplardı ve hiç zay etmeden sebzelerini sulardı. Ne yazık ki o gözelerin suları dahi kurumuş. Hatta köyümüzün uzak bölgelerinde çobanların kurdun kuşun ihtiyacını karşılayan gözeler bile kurumuş. Demek ki tabiat ana kendine yapılan vefasızlığı hiç affetmiyor. Çünkü tabiat ana çok haklı, asırlarca yedi ceddimizin derdine derman oldu. Gözelerdeki suyu ile, kayalıkların gölgesi ile, otuyla sütüyle bizleri yedirip içirip besledi. Ortada varsa bir vefasızlık o da bizlerindir. Eee ne demiş atalarımız, ne ekersen onu biçersin. Aslında hiç kimsenin kötü bir niyeti yok, niyeti kötü olan, bizi sisli bir aleme götürüp yolumuzu kaybettiren zaman. Bazen deriz ya, zaman sana uymaz sen zamana uyacaksın. Buraya kadar tamamda, sanki biz zamana fazla uymuşuz gibi.
Son yıllarda köylerimize yönelik epey ilgi alaka oluşmaya başladı. Çok şükür şu anda genç kuşaklar sayesinde, köylerde yaşam alanları üzerine çalışmalar hızla devam ediyor. Ayakta duran evleri yaşatmaya çalışıyorlar, daha önceden evleri yıkılmışsa eğer, yenisini yapıyorlar artık. Bu heves yaklaşık 20 yıldan beri vardı, ama son yıllarda daha da artarak devam ediyor. Gelecek yıllarda inanıyorum ki, viran olmuş bağlar ve bahçelere sahipleri tarafından kenarından köşesinden birer el atılacaktır.
Yine bir atasözüyle yazıma nokta koymak istiyorum. Ne olduk değil de ne olacağız diye düşünmemiz gerek. Nasıl ekmek aş için köylerimizden uzaklara göçtük ise, gün olur harman olur yine geriye döne biliriz. İnşallah bu dönüşler keyfimizle beraber olsun dileklerimle...
Selam ve saygılar.
Selahattin YALÇINER.