KUKUMAV ZAMANLAR
kördüğüm oluyor ardım sıra
günü dünle bağladığım günler
çatlak bir fay çizgisi gibi ömrüm
her sarsıntıyla azalan heves
çokça yara…
yaslasam başımı gönlüne
geçer mi bu ağır hava?
iris kokusu sarıyor dört bir yanımı
oysa kendi göçünü sessizce izleyen kuşlardık biz
içimize uçtuk
toprak kokusu buram buram
günü dünle bağlıyorum derken
koca bir hiç gün biterken
un ufak oldu herşey
olmamış gibi...
insan, yıkıntısını sırtlayamaz bazen
söz kuyularından şiir çekiyorum gece boyunca
yetim kalan lisanımı
avutmak ne mümkün
suya düştü gönül anahtarım
“Kün fe yekün”
âh, umut dünyası
daha kaç yara sığdıracağım
bu arsız ruhuma
ey ruh, geldiysen
beni duyma
yorgun düştüm
körler ve sağırların ağırlamasından
bazen sesinden önce gölgesi gelir insanın
bağışla, gölgem ağır geldi bu gece
metruk bir mabede girer gibi
giriyorum kuytuma
kukumav düşüncelere gömülmekten
rengi solmuş düşler kalıyor elimde
hışırtımdan kaçan semenderler
taş duvarlarda gölgeleriyle sermest
ateş, düştüğü yeri yakardı
hedef tahtası oldum mancınıkların
İbrahim cesaretine bürünüp gel
devir içimdeki putları
gümrah sular aksın güz bahçemde
leyla koy adımı
ama unutma
her leyla biraz eksik kalır
vuslatı yüreğinde bekler her Mecnun
adımı çağıran rüzgârla savrulurum
bir çölün dilinde gizli kalır izim
ve her aşk,
biraz da geç kalır kendine...