SÜRGÜN HÂL
bir kuş tüyü takıldı içimin
küflenmiş eşiğine
göğe meyletsem kanadım eksik
her sabah başka bir gölgenin dilinde
adım, bir sızı gibi anılıyor gizlice
toprak eski yeminini bozdu benden
ne taşlar niyaz bilir artık
ne ağaçlar sır
rüzgâr ki memleket kokusunu
yabancıların saçına serper
yâr olmuştu artık
uzak iklimler kırlaşmış saçlarıma…
ben mi terk ettim yurdu
yoksa yurt mu beni unuttu
kelimeler, harfleri eksilmiş bir iç sefer
her günüm hakikatin kalbine kapanan mihrap
suskunum…
gölgem gecikir ardımdan
suya eğilsem su beni tanımaz
yüzüm başka bir kevn’e düşmüş
suretim, Yusuf’un kuyusuna
ey kalbim,
hicranın taşında yeşeren sabır otu
ne çok kevser yitirdin sen
bir damla vuslat umuduna
gözümün pınarında bir hicret akar hâlâ
annemin sesiyle çağırdıkça beni ezanlar
yüreğimde turna’nın gölgesi
kanadında mağara kuytusu
yalnızlık, bazen Rabb’in mahfili olur
orada kendi sesinden ürker insan
söze dönsem, harfler yanar
sussa gönlüm, küllenirim
anlıyorum şimdi
ikiye bölünmüş yurdum
bana kalan dikenli yollar
diğeri içimde yanan
bir gün
aralanırsa benliğimin perdesi
o vakit dönerim yurduma
ateş, İbrahim’e serin olur yeniden