MEKTUP
Mektup, edebiyatın üçüncü türüdür, diğer ikisiyse biri yazılı öbürü sözlü edebiyattır, derler. İnsanın yazacağı bir can yoldaşı, bir arkadaşı, sevdiği bir dostunun olmasından daha güzel ne olabilir ki? Saraycık’lı dostum, ağabeyim ve saygın insan Köy Enstitüsü mezunu, rahmetli Mehmet Ali BİLİR’in Profesör olan kızı ve öğretmen arkadaşımdan yıllar önce gelen mektubu siz okurlarımla paylaşıyorum.
ZAMAN TÜNELİ
Adana, … 2014
İki katlı bahçeli bir ev ve yaşam sorunlarıyla boğuşulmasına rağmen mutlu bir aileye kim sahip olmak istemez ki!
Elâzığ’ın Ağın İlçesine bağlı köy olan Saraycık köyünde doğup büyüyen ve Akçadağ Köy Enstitüsü’nden 1949’da mezun olan Mehmet Ali BİLİR’in bundan sonra ki yaşamı, Ağın ilçesinde doğup büyüyen ve hayali öğretmen olan ama o olanağı yakalayamamasına rağmen yaşamı boyunca hep bir öğretmen gibi davranan Süreyya Bilir ile 1950 yılında kesişmiştir. Elâzığ’ın köylerinde görev yapılan bir yaşamın ardından Elâzığ merkezde de çalıştıktan sonra tek maaş ve 4 çocuktan arta kalanla, o zamanlar için şehrin bayağı dışında Keban yolu üzerinde 1975 yılında yaptırılan mini minnacık bir ev, 1987 yılında Ankara Batıkent’te bodrum katıyla birlikte 3 katlı bir eve dönüşmüştü. Çocukların üniversite kazanmalarıydı Elâzığ’dan buralara savrulan yaşamın nedeni. Benzer nedenlerle Batıkent’te yaşam bulan komşularla birlikte artık farklı bir yaşam vardı. Şimdilerde çok paralar verilerek evlere alınan değerli aksesuarlar bizler için komşularımızdı. Onlar bizim için değerliydi, onların varlığı bizim için bir gönül zenginliği ve müthiş bir yaşam huzuruydu.
Evimizin tam karşısı olmasa da bile çaprazında Keban Birvan’lı Midran abi ve Nezaket ablanın evi olduğunu duyunca, Elâzığ toprakları tadında bir kokuyla karşılaşmıştık. Bu yurt dışında duyulan bir Türk kahvesinin kokusu ve tadındaydı. Bundan sonraki yaşananlar ise bir baharat çeşniydi.
Ankara Batıkent’te şehrin ışıltısı kalınca geride mutluluklar veya acılar belirirdi su yüzüne. Bu gecelerle kendi ile baş başa kalan insanlardan birinin ışıkları yanardı geç zamanlara dek. Bodrum katında kendine kitapları ve daktilosuyla bir yaşam alanı yaratan Midran ağabeyin ışıklarıydı bu. Bu mekân, birlikte çalıştığımız okuldaki meslek sorunlarımızın da paylaşıldığı bir yerdi. Babam Mehmet Ali Bilir’in bir tek sana güvenerek Ağın Dergisi’ne yazdığı yazıların editörlüğünü yaptığın yerdi burası aynı zamanda. Geç saatlere kadar şimdiki deyimle Türkiye’yi kurtarmak ve bir okul noktasında kurtarmak yolundaydı, idealist öğretmenler olarak. Midran ağabey Resim-İş öğretmeniydi, ama onun edebiyata düşkünlüğü ve yetisi olacak ki ben onu hep edebiyat öğretmenliğine yakıştırırdım. Bu mekânda günlerce okuyarak, şiir yazma ve okuma sevdasının, şimdilerde kendi memleketine bir eser oluşturacak denli yoğunlaşmış olması müthiş bir özverinin ürünü olduğu kanısındayım. Asıl yaşanmışlıklar kazınsın diye eşlik ediyor sözcükler ve düşünceler sayfalara. Yaşamın rengi su ve toprak rengi tadında yazdıklarınla hep var ol Midran ağabey!
Babamın tatil günleri bile sabahın köründe kapınızı çalarak uyandırdığında onu hep saygı ve sevgiyle karşılaman onun en iyi dostun olmandandı sanırım. O da seni en iyi dostu sayardı. Senin yazdıklarını inan ki hep bir yerlerde okuyordur, buna inanıyorum çünkü o okumayı senin gibi çok severdi.
Yazları Elâzığ türkülerini dinliyor ve çoğunlukla Keban’da yaşıyorsun, yaşamın yol arkadaşın eşin, çocukların (isimleri yazarak) ve onların çocukları ile hep birlikte sağlıklı, mutlu ve uzun olsun MİDRAN AĞABEY, iyi ki varsın…
Prof. Dr. Fatma Pervin BİLİR
Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi
Spor Yöneticiliği Bölüm Başkanı