Bugun...


EĞİTİMCİ - YAZAR : MİDRAN YOKUŞ

facebook-paylas
KEBAN KÖYLERİ: (3) BİRVAN-1
Tarih: 07-07-2024 10:40:00 Güncelleme: 07-07-2024 10:40:00



                                              "Kim var imiş biz burada yoğ iken.
                                                                                    Karacaoğlan" 
Bivan'da bizden önce yaşamış insanlar ve bu topraklara ait bilmediğimiz nice öyküler vardır. Birvan, doğup büyüdüğüm bir köy. Burayla ilgili uzun yıllar yaptığım araştırmalar sonucunda, 2014 yılında Anı Yayınları'nda çıkan "BIRÎWAN", 456 sayfadan oluşmaktadır. Eksiklerimiz olmakla birlikte, "Köyün Tarihi, Coğrafi Konumu, Ekonomisi, Nüfus, Eğitim, Toprak, Kültür, Sanat, İnançlar ve Sülaleler" başlıklarıyla dokuz bölüm halinde oldukça geniş kapsamlıdır. "Birvan'ın Tarihi"ni bir kaç haftalık yazı dizisiyle özetleyerek siz değerli okurlara sunuyorum. 
Bu yaz gününde kavurucu sıcaklar tepemizi tekmelerken insanlarımızın oturup böylesine uzun yazıları okuyacaklarından doğrusu çok da emin değilim. Fakat unutmayalım ki, 4000 yıl öncesine uzanan inanılmaz bir medeniyetin izlerine rastladığımız ve birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış bu topraklarda tarihimizi, kültürümüzü, dilimizi, inançlarımızı örf ve geleneklerimizi bildiğimiz kadarıyla geleceğe aktarmak görevimiz olmalı. Hiç birimizin, bildiklerimizi kendimizle birlikte toprağa gömme hakkımız yoktur. 
Birvan'ın asıl tarihi, öbür dünyaya göç edip gidenlerin sıradan hayatlarıdır. 
… Ahmet Bayındır'dan aldığımız bilgilerden, araştırmacı ve dil bilimci Pars Tuğlacı'nın, "…Osmanlı Şehirleri" eserinde,  Keban'la ilgili araştırma yazısında, "Kaza merkezi Keban Maden Kasabası, Fırat'ın sol kıyısında Harput'un 42 km batısında, Malatya'nın 42 km kuzey doğusunda kurulmuştu. Kasabada 3 bin kişi yaşardı. Kazanın başlıca yerleşim bölgesi BİRVAN ve nahiye merkezi olan Arguvan'dı. BİRVAN'ın nüfusu üç bin kişiydi. Koza ve ipekböceği yetiştiriciliği yapılırdı…"  
Ancak, Birvan'ın tarihi, Web sayfasında Ulupınar Köyü şöyle anlatılıyor: "Ön Asya'dan ve Horasan'dan göç eden atalarımız Cihan Beg Aşireti olarak Suriye'ye gelip yerleştiler." Araştırmacı yazar Munzur Çem, "Bu bölgedeki Aleviler ile ilgili, Horasan'dan bu bölgeye yapılan Alevi göçleriyle alakalı herhangi bir belgenin bulunmadığını belirtir. Horasan siyaseti, Kürt Alevilerinin 'Türkleştirilmesi' politikasından kaynaklı bir uydurmadır" der. Nitekim Fırat Üniversitesi İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi Prof. Dr. Cemalettin Çopuroğlu ve aynı fakülteden Yrd. Doç. Dr. Beyzade Nadir Çetin hocalar da, Munzur Çem'in dediklerine karşı olan savı ileri sürmüşlerdir. Oysa okuduklarımdan güvenilir Tarihçi Mehmet Bayrak: "Bugün çok yaygın olarak kullanılan Kürt Alevilerin Horasan'dan geldiği bilgisi resmi tarihin bir yutturmacısıdır. Bu olayın tarihsel ve gerçek olanı, baskılar sonucu Dersim'den Horasan'a giden Kürt Alevilerin geri dönmesidir" der. Köyümüz büyüklerinden, Gakki Ali, Haydar Baba, Dengbej Xıdê, Sinan Öztürk ve babam Derviş Yokuş'un anlattıklarına bakıldığında, "Dersim Eyaleti'nden giden Birvanlılar, bir süre Suriye'de kaldıktan sonra yaşam koşulları zorlaştığı için 1500 yıllarında Suriye'den ayrılan atalarımız Keban'ın doğusunda bugünkü köyümüzün bulunduğu alana kümeler halinde, her sülale bir mıntıkaya yerleşerek geçimlerini hayvancılıkla sağlamışlardır" derlerdi. Sosyolojik olarak incelenirse bu insanların inançlarında herhangi bir değişiklik olmadığıdır. Dolayısıyla din değiştirmeyen uluslarda mitoloji yok denecek kadardır.
Yerleşim alanları ve toprakla ilgili kapsamlı bilgiler, BIRÎWAN kitabında ayrıntılı anlatılmaktadır. Coğrafya tarihten daha önemlidir. Tarih yazılır ama coğrafya yazılamaz. Bu yazı dizimde, coğrafyamızdaki topraklarda yalnız biz Müslümanların değil, farklı din, mezhep ve ayrı ayrı inançlara sahip insanların da yaşadığını belirtirken, tepki veren yurttaşlarımızla karşılaşıyoruz. Oysa kendi bilinçaltımızı yoklar, Karacaoğlan'ın,  "Kim var imiş biz burada yoğ iken?" sorusu üzerinde kafa yormamız halinde, hüznün, yasın, acının dilini paylaşırsak, halklar arası barışa daha yakın olacağımızı umuyorum. Ve biliriz ki bu topraklarda birçok ulusun gölgesi gezinmiş. Yalnız gölgesi mi? Aşı, ekmeği, çuvalı, üstümüze örtünen yorganın dikişleri ve üzerinde Ermeni kadının yazdığı yazılar. Neye dokunsan onlardan izler ve tınılar. Bölgede,  Birvan da böyle köyler arasında. Ampo'nun Bağı, Menük'ün Tarlası, Delierti'nin Bahçesi, Cüfût'un Cevizi, Todor'un Asmaları Gâniya Hekim, Zembur'un Düzü, Serkiz'in Kavağı, Bağî Fılla, Mevûk'un Harığı, hâlâ Ermeni isimleriyle anılıyor. Çok değil, yüz yıl önce buralar mozaik miydi, yoksa ebru muydu siz karar verin.    
Vicdanımızın bize yüklediği sıkıntılardan kurtulmanın yolu insanlara "sakın ha geçmişinizi kurcalamayın" demek değil, asıl yapılması gereken kendimizi temizlememizdir. Sağcı, solcu, milliyetçi, dindar, ya da her ne isek neyiz, asıl mesele bu siyasal farklılıklarımızı yaşamımızda nasıl ve ne şekilde yansıttığımızdır. Üzerinde yaşadığımız topraklarda yaşamış ve bir tarihte (!) sürgün yollarında ölüme gönderilenlere karşı borcumuzla ilgili değildir. Özü,  bizzat kendi insanlığımız, kendi onurumuz bütün bunlardan daha da önemli olanı kendi gerçeklerimizle yüzleşme ve ahlâkımızla ilgilidir. 
……………….
Bivan'da sözlü kaynaklardan bize aktarılan ve köyün bir araya gelmesinde önemli bir faktör olan bilgilere göre, köy toplu bir halde değil de, her sülale kendine ait dediği topraklarda köyün belirli alanlarında yaşarken, dışarı köylerin birinden gelen birkaç kişi tarafından Satêlerden bir bekâr kız kaçırılır. Bu durumu duyan ve bir araya gelen köyün erkekleri hemen takibe çıkar kızı, kaçıran erkeği ve yanındakileri Çalığ köyüne yakın bir yerde yakalarlar. Kıza, bir kötülük yapıp yapmadıklarını sorarlar. Kızdan "hayır" cevabını aldıktan sonra kaçıranlara hak ettikleri cezayı verip, kızı alıp köye geri dönerler. Köyün akil insanları bir araya gelip, "…bu böyle olmaz. Bölük parçayız. Her aile köyün değişik semtlerinde ve birbirimize uzak yerlerde oturuyoruz. Böyle durumlarla her zaman karşılaşabilinir. Doğru olanı bir araya gelmek ve toplu halde yaşamaktır" kararını verirler. Bu karardan sonradır ki 1700 yıllarında Kış Evleri  denen yerde evler yaparak bir arada yaşamaya başlarlar.
Yaşam koşullarının ağırlaştığı 1800'lü tarihlerde bazı aileler Erzincan ve Maraş'a göç ederler. Erzincan'a göç edenler Merkez Geçit Köyü'nü, Maraş'a göç edenler ise Başpınar Köyü'nü kurarlar. Birvan'la ilişkileri hâlâ devam etmektedir.
Köyün 1960 yılına kadar adı Birvan'dır. 12 Eylül askeri faşist darbeden sonra çok köy ve yöre isim değişikliğine uğradı. Adı Çatalelma oldu. 1965 yılında Ulupınar adını aldı.  
Bu masalsı coğrafya, adaletli bir tarihsel hafızayı hak ediyor; hakikatle yüzleşmekten kaçınmak ergenlik hastalığıdır, bize yakışmaz. Karacaoğlan'ın hatırlattığı o müthiş soruyu, "Kim var idi biz burada yoğ iken"i unutmaya, hiçbir insanın hakkı yoktur. Erdemli insan, bu soruyu hasıraltı edemez. Biz burada yoğ iken, burada olanların devr-i daim, ruhları şad olsun…
………….
Yazı devam edecek…

 



Bu yazı 1248 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
4040 Okunma
3734 Okunma
3377 Okunma
3312 Okunma
3217 Okunma
2638 Okunma
2508 Okunma
1150 Okunma
1127 Okunma
913 Okunma
800 Okunma
795 Okunma
783 Okunma
744 Okunma
696 Okunma
684 Okunma
653 Okunma
620 Okunma
595 Okunma
591 Okunma
575 Okunma
573 Okunma
552 Okunma
523 Okunma
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI