Çarıklı Öğretmen
Anadolu’nun sarp dağlarına yağan metrelerce karın beyaz denizi baharın ılık esintisi lodosla erimeye başlar ve ak saflığı bozulur, kargacık burgacık alanlar oluşur dağlarda. Dağların doruklarından aşağıya doğru eriyerek suya dönüşen karın ardı külliyen kesilmez çünkü ırmakların, çayların, nehirlerin anaç kaynağıdır doruklardaki bu karlar.
Kar suyuna elini batırdığınızda ürperirsiniz bir süre sonra karıncalanır eliniz, kolunuz... Hele ki delice akan kar sulu ırmağa ayaklarınızla girdiğinizde ürpertiyi beyninizin en ince kılcalında hissedersiniz. Çünkü coşan ırmak bent tutmaz, gem vurulamaz akan suya kolaylıkla, delice akar, baharın coşkusuyla daha da hırçınlaşır; senin çocuk körpeliğini, zayıflığını, çocukluğunu, sıska bedenli oluşunu dinlemez, ağanın marabaya yaptığından daha zalimdir kar sulu akarsu, ondan merhamet, insaf beklenmez önüne kattığını alıp götürür, alabora eder, ezer, sonra bir kenara bırakır.
***
Süzek ya da pınar kıvamında akan suyu seyre daldığınızda göz aldanması sonucu dalgalar ardışık olarak beyninizin ilgili merkezine aktarılır ve biteviye bir tekrarın görüntüsü oluşur beyninizde. Buna devam ettiğinizde gözleriniz giderek kararmaya başlar hele ki bu büyükçe bir nehrin coşkulu debisi ise kararma daha çabuk oluşur.
Akarsuda anlaşılmayan bir gizemli durum vardır sanki, o akan su kitlesi bakışlarınızdan rahatsız oluyormuş gibi bir his uyanır sizde. İçinizden; ‘acaba kendisine bakılmasını istemiyor’ olabilir mi diye geçirirsiniz. Bazen de akarsuyun cazibesine kapılıp içine girip serinlenmek ya da yüzmek istediğinizde farkında olmadan sizi farklı bir alana sürükler ve “girdaba” düşürür yutuverir sizi. Bunun nasıl olduğunu hiç fark edemezsiniz, boğulma korkusu ile bunun nasıl olduğunu anlamazsınız, sadece “imdattt” diye feryat edersiniz ama nafile, yutar sizi…
***
Karı bol olan Kaçkarların eteğinde yaz kış kara yelin eksik olmadığı yarı ahşap yarı çamur tuğlası kerpiçten yapılı köy mektebine tayin olan Oğulcan, önce köyün kaç öğrencisi olduğunu ve nerelerden mektebe geldiklerini sorar muhtara, ayrıca yörenin iklimi hakkında bilgi edinir. Yılın en az 3-4 ayı karlarla dost yaşar ve giyim kuşamlar da ona göre sağlam ve korunaklıdır köylünün.
Çocukların bir kısmının ayağında çağına ve yöresine göre çok sağlam ve marka sayılmasa da iyi ayakkabılar, potinler, iskarpinler vardır. Bu çocukların en az bir yakınının yurtdışında çalıştığı ve her okul ihtiyacı için, köylük yerine göre yüklü meblağlar sayılabilecek rakamlar gönderildiğini, “yemeni” ve “çarık” giyen çocukların ise köyün en mağdur ailelerin çocukları olduğunu da öğrenir öğretmen.
***
Köyde eskiyen ayakkabıları, yemenileri, lastikleri sonuna kadar kullanmak vardır, yenisini almaya her zaman güç yetmez, onları tamir etmek gerekir. Ancak köyde tamirci yoktur, o zaman ayakkabı tamirini, çarık dikmeyi, yamamayı, lastik onarımı, yemeniye topuk, pençe yapmayı bilen birine ihtiyaç vardır. O insan, köy mektebine yeni atanmış olan İlk Öğretmen Okulu mezunu Oğulcan’dır. Oğulcan has bir köylü çocuğudur, devletin yatılı okulunda okumuştur, köyünde 1953 yılında açılan ilk mektebe tayin olan Köy Enstitüsü sisteminin artçıları olan altı yıllık İlk Öğretmen Okulu’ndan mezun Bilgehan, her türlü ayakkabı tamirini bilir ve Oğulcan gibi köylü çocuklara öğretir. Dolayısıyla Oğulcan Öğretmen de öğretmeninden çok güzel ayakkabı tamirini, “cizlavet”, “angara” lastiklerin tamirini yapmasını öğrenmiştir. Mesela topuğu düşmüş ya da yıpranmış ayakkabıya topuk, pençe çakmak sıradan bir iştir onun için. İşin başında bir örs, bir çekiç, eski araba lastiği parçası ve yeterince şapkalı kara çivi yeterlidir.
***
Kara lastik tamiri için ise “tırtıklı” “pürüzlü” bir taş yüzeyi ile araba iç lastiği parçası ile yapıştırıcı “sülüs” gerekir. Şayet sülüs denilen yapıştırıcı yoksa kızgın maşanın ucu hem yamaya hem yırtık alana yeter gelir. Topuk ve pençe yapımı için ayakkabının kalıbı atık bir kağıt üzerine kalemle çizilerek çıkarılır. Kalıba göre kalınca araba lastiği kesilir ve ayakkabının hem topuğuna hem pençe kısmına çivilenir örs ve çekiç yardımıyla.
Lastikten ayak giyeceğinin yırtılan kısmının biraz büyükçe araba iç lastikten (şambrel) bir parça kesilir ve pürüzlü taş ile hem yama yüzü hem yırtık bölge törpülenir, sülüs sürülür birkaç saniye beklenir ve yama yırtığa yapıştırılır. Eğer köyde “sülüs” yapıştırıcı yoksa, ki çoğu zaman olmaz, o zaman hem yamanın hem yırtığın üzerine mangalda kor haline gelmiş kızgın maşa ucuyla dağlayıp yapıştırılır.
***
Köylük yerinde sadece çarık giyen çocuklar da vardır fakat gördüklerini beğenmez Oğulcan Öğretmen. Başta köylüye ve talebelerine güzel bir çarığın nasıl dikildiğini göstermek ister ve önce örnek olması için kendine bir çarık diker. Merakı üzerine toplamak için öğretmen önce iyi bir örnek olması için köylüden temin ettiği eşek derisinden kendine bir çarık dikerken meraklı köylüyü ve öğrencilere uygulamalı gösterir. Böylece uygulamalı bir ders olmuş olur. Oğulcan Öğretmen çarığı yünden örülmüş nakışlı çorabıyla giyer ve ek bağlarını çorabın dirsek bölgesine sarar.
Böylece “çarıklı öğretmen” köylü tarafından daha çok sevilir. Görev süresi bitince köyden ayrılacağı zaman herkes üzülerek ve gözleri nemlenerek öğretmenini köyden yeni bir görev için şehre yolcu ederler. O, iyi bir öğretmen olarak hafızalarda yerini aldı.