Bugun...


EĞİTİMCİ - YAZAR : PROF.DR. RAMAZAN DEMİR

facebook-paylas
BAYRAK ASMA KURALI..
Tarih: 08-06-2024 12:01:00 Güncelleme: 08-06-2024 12:01:00


Yaş kemale erince bu hatıralarımı kaleme aldığımda, geçmişe doğru bir yolculuk yaptım ve hafıza defterime altı çizilmiş olarak kayıtlı bu anılarım tazelendi ve yeniden yaşar gibi etkilendim.
Eşref Öğretmen'in uyguladığı yöntem, benim öğretmen okulunu okuduğum yıllarda eğitim psikoloji ve sosyolojisinde öğrendiğim şeyleri, bize ta o zaman uygulamıştı. Eğitimci olarak, bilimdeki "tüme varım" ve "tümden gelim" yönteminin nasıl ustalıkla uyguladığını düşünmeye başladım. (Üzülerek belirtmeliyim ki benim neslimi yetiştiren öğretmen örneği ve benim neslimin öğretmen olarak uyguladığı eğitim ve öğretimi uygulayacak öğretmen yetiştiren kaynaklar kurutuldu, her düzeydeki öğretmen okullarını, 1973 yılından itibaren yavaştan -tedricen- yok edildi. Son 25 sene boyunca da iktidardaki örgütlü cehalet, devletin iskeletini oluşturan önemli kurumlarını tahrip ettiği gibi milli eğitimin alfabesi olan öğretmenlik mesleğini "imamlık" statüsüne indirerek tamamen tahrip etti. Şu anda bu ülkede okulu olmayan tek meslek, öğretmenlik mesleğidir.)
***
Hem fasulye hem çöplerle kelime ve cümle üretimindeki yöntem, öğrencilerin farklı nesnelerle hayal gücü kadar el ve göz yeteneğinin gelişmesini sağlamak olduğunu bir eğitimci olarak hayata atıldıktan, Eşref Öğretmenden yıllar sonra öğrendim bu öğretim metodunu.
İlk senenin ilk dönemi Vahap Doğan Emminin evindeki genişçe sınıf-odası olarak kullanılarak geçirdik. Okulun inşaatı sonbahar boyunca devam etti ve nihayet bitti. Eğitim ve öğretime, bahar döneminde inşaatı bitmiş yeni mektepte devam ettik. Oturaklı sıra yerine tabure ve tahtadan masalar vardı. Kuddusi Bayır evinin üst katındaki odayı atölye gibi kullanarak tüm yaz ve güz boyunca imal etmişti onları. Kuddusi Emmi, köyde eli alet tutan tek insandı, yani rendesi, bıçkısı, keseri, çivisi olan tek usta. 
Bir yandan okul inşaatı bir yandan masa ve tabure imalatı devam ederken biz talebeler her gün öğrendiğimiz yeni bir kelimeyi artık çöp ve fasulyeden geçip deftere kalemle yazıyorduk.
Fişleri heceleyerek okuyor, sonra yan yana getirerek cümle kuruyorduk. Bir yandan da sayılar yazılıyordu çöp ve fasulye taneleriyle. Çöp ve fasulye taneleriyle okuryazar olmanın yolunda hayli mesafe kaydediyorduk. İki ayın sonunda tüm talebeler okuryazar olmuştuk.
***
Bir yük eşpabiye ve bir yük çiğit yüklü iki merkebin peşinde 20 saat yürüyerek vardığım Malatya'da okul hazırlığı olarak bana alınan bir defter, bir kalem ve bir silgiyle en şanslı talebelerden biri sayılırdım. Artık deftere kelimeler ve cümleler yazıyordum. Her talebenin defteri, kalemi, silgisi ve kitabı vardı artık. Defter ve kalemi olmayan çocuklara Eşref Öğretmen veriyordu karşılıksız.
*** 
İstiklal Marşı ve Bayrak
Mektebin yeni binasının eğitim ve öğretim için kullanılmaya başlanması büyük bir olaydı, kapısından içeri girmeden bayrak merasimi yapılacak, kapının önüne dikilen direğe bayrak asılacak ve İstiklâl Marşı okunacaktı. 
Talebelerin arasında en küçük yaşta olanlardan biri bendim ve öğretmen bana bayrağın gönlere çekilmesi için bayrak sicimine nasıl bağlanacağını gösterdi sonra da talebelere anlattı. Onun tarif ettiği gibi bayrağı gönlere çekmek üzere hazır vaziyette durdum. İstiklal Marşı eşliğinde Türk Bayrağını gönlere çok hızlı çektim. Çünkü Türk Bayrağı'nın her zaman göklerde dalgalanacağını, onun hiç bir zaman inmeyeceğini, merasim gereğince hafta başında indirildiğinde çok yavaş indirileceğini söylemişti Eşref Öğretmen. 
Açık alanda ilk kez merasim oluyordu köyümüzde. Çünkü köylü vatandaşın sınıf-oda kullanılan köy hanesinin kapısında ne bayrak asılacak direk ne de merasim yeri vardı. Sınıfta Eşref Öğretmen her pazartesi günü odanın içinde herkesi Atatürk ve Türk Bayrağı'na bakarak İstiklâl Marşını söyletiyor her cumartesi aynı şekilde tekrarlıyordu bu merasimi. İki ayın sonunda hem okuryazar olmuştuk hem de İstiklal Marşımızı ezberlemiştik.
Bir sömestre boyunca sadece fasulye ve çöplerle kelime ve cümleler yazılmadı elbet. İlk iki ayın sonunda tüm talebeler İstiklal Marşımızı ezberlemiş ve koro halinde merasimde söyleyebiliyorduk. Hem de Eşref Öğretmen'in çaldığı mandolin eşliğinde öğrenmiştik. Böylece İstiklal Marşını öğrenmiş ve ezberlemiştik. Önemli olan onu makamına uygun söyleyebilmekti. Doğal olarak hepimiz bir ayrı tonda ses çıkarıyorduk. Öğretmen durmadan tekrar yaptırarak daha doğru ve daha düzgün söylemeyi öğreniyorduk.
***
Kalem ve defterden başka bir de "Alfabe" denilen muhteşem resimli ve çok sevimli bir kitabımız vardı. Okuma parçalarını bu "Alfabeden" okuyordum. Hesaplamalar ve rakamlar hem yazılı hem ezbere kavratılıyordu. Karat cetveli herkesin ezberindeydi. Toplama ve çıkarmalar pazar yerinde satılan nesnelerin nasıl hesaplanacağına dair problemler bile çözülmeye başlanmıştı. Fasulyenin nohutla, elma ile armudun birlikte toplanıp hesaplanamayacağını, dört işlemin hepsini öğretmişti bize öğretmen. 
En önemlisi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü öğretmişti. 
Kurtuluş Savaşı'nın nasıl kazanıldığını da anlatmıştı, kahramanlarından bahsetmişti ama kimin hangi savaşları kazandığını anlatmamıştı. Aslında anlatılanları tam ve doğru anlamak da zordu. Çünkü daha işin başındaydık. Belki daha sonra anlatacak ve öğrenecektik.R. Demir (IAG Kitabından)



Bu yazı 1043 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
4036 Okunma
3732 Okunma
3377 Okunma
3273 Okunma
3217 Okunma
2632 Okunma
2504 Okunma
1142 Okunma
1125 Okunma
911 Okunma
798 Okunma
795 Okunma
783 Okunma
740 Okunma
696 Okunma
684 Okunma
653 Okunma
620 Okunma
594 Okunma
589 Okunma
575 Okunma
561 Okunma
549 Okunma
520 Okunma
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI