Bugun...


EĞİTİMCİ - YAZAR : PROF.DR. RAMAZAN DEMİR

facebook-paylas
KÖY İLKOKULUNDA STAJ EĞİTİMİ
Tarih: 07-07-2024 10:41:00 Güncelleme: 07-07-2024 16:18:00


 
Yıl 1964-65 Eylül ayı… Diyarbakır Erkek Öğretmen Okulu son sınıfında olan öğretmen adayları, bir köy ilkokulunda ilk pratiklerini, eğitimde uygulamalarını (stajlarını) yapmak üzere 2 haftalık staja gitmek üzere hazırlanıyorlardı. Günü geldiğinde her grubun staj dönemi başlıyordu. Staj için okul idaresi tarafından seçilmiş merkeze bağlı köy ilkokulları vardı. Stajlar o okullarda yapılıyordu.
Bir öğretmenin atanacağı köy okulunda nasıl eğitim ve öğretim yapacağını o güne kadar gördüğü pedagoji derslerinden öğrendiklerini köy okulunda ve köylü üzerinde nasıl uygulayacağına sıra gelmişti. Onun için Diyarbakır merkez köylerin okulları, staj köy ilkokulları olarak seçilmişti. Son sınıf öğrencileri yani ilkokul öğretmen adayları gruplar halinde köy okullarına gidip oradaki deneyimli öğretmenin rehberliğinde sıra ile ders işleyeceklerdi, merasimlerde mandolinle İstiklal Marşı'nı çalıp söyleteceklerdi. Köy muhtarı ile köy idare heyetiyle tanışıp köylünün sorunlarını öğrenecek ve çözümler üreteceklerdi. Her yönden köy ilkokulu öğretmeni olarak bir uygulama yapacaklardı. 
Gazi Paşa'nın "Köylü Milletin Efendisidir" deyişinin ardındaki gizemi ve amacı iyi kavramalıydı köye gidecek öğretmen. Köylüye modern teknoloji ile üretim yapmanın yollarını anlatacak, köylü ile bütünleşecek, onların problemlerine çözüm üretecek kısaca rehber olacaktı. Dönemin milli eğitim bakanı Tevfik İleri'nin ifadesiyle "essah öğretmenler" yetişiyordu bu öğretmen okullarından.
***
İsmini hatırlayamadığım ama "göçmen köyü" olarak bilinen merkez köylerden birinde, altı arkadaşımla birlikte staja başladım. Köyün ilkokuluna yakın bir barakada barınacaktık. O dönemde genellikle yörede kurulan askeri üslerde kullanılan kavisli yapıda barakalar barınma alanı olarak kullanılırdı. Stajyer öğretmen adaylarının barındığı yer, NATO üssünden geriye kalmış kavisli bu barakada kurulu 3 ayrı altlı üstlü ranza vardı. Ranzalarda 2er öğrencinin yatacağı okulun yatakhanesinden getirilmiş yataklar vardı ve biz stajyer ilkokul öğretmen adayları bu ranzalarda yatıyorduk, her gün bir kişi baraka nöbetini tutuyorduk. 
Şimdilerde daha gelişmiş, teknik olarak daha donanımlı "konteyner" adıyla anılan geçici, seyyar evler elbette ki 1960'lı yıllarda ülkemizde hiç yoktu. Staja giden öğretmen adaylarının barınacakları bu askeri birliklerden kalma baraka tek barınma alanıydı ve bence köy yerinde iyi bir çözüm sayılırdı. Bir anlamda bu tip barakalar askeri birlik tarafında bölgede bırakılan ve de-monte edilip yeniden kurulabilen bombeli bir oda gibi düşünülebilir.
***
Bir haftası bile dolmamıştı gittiğim stajın. O gün, bu barakada nöbetçiydim, sabah kahvaltı bulaşıklarını yıkıyordum, öğle yemeği için nohut pişirmeyi planlıyordum. Staj boyunca her gün beş arkadaş sınıflarda görevliyken bir kişi de nöbette oluyordu. Staj boyunca sistem böyle işliyordu.
Nöbetçinin temel görevi, barakanın temizliğini yapmak, bulaşıkları yıkamak ve öğretmen okulun mutfağından getirilen kuru fasulye, nohut, bulgur, patates gibi kuru gıdaları ve sıvı yağlardan oluşan erzakları kullanarak yemek pişirmekti. Bunları sıra ile kullanarak iki öğün sadece bir çeşit yemek hazırlama görevi vardı nöbetçinin.
***
İşte böyle bir sonbahar gününde, pazartesi sabah bayrak töreni yapılmış ve sabah andı okunmuş, öğrenciler sınıflara alınmıştı bu köy okulunda. Ben ve 5 arkadaşımla daha stajın birinci haftasındayken yeşil brandalı bir cip göründü uzaktan. 
Gelen cip öğretmen okulunun hizmetinde kullanılan bir araçtı. Bazen okul müdürü Rahmi Gemici de makam aracı olarak kullanırdı. Daha çok stajyerlerin bulunduğu okulları teftiş etmek için eğitim şefi İzzet Bey kullanırdı. Okulun eğitim şefi İzzet Güdücü Çapa Eğitim Enstitüsü Pedagoji bölümünden yeni mezun olmuş enerjik bir eğitimciydi. 
*** 
Öyle tarihi bir gündü ki hiç unutulacak gibi değildi. Hazan mevsiminin güneşli bir günü, kır ve bayırın egemen olduğu bir coğrafyanın ortasında, çıplak bir arazinin içinde yer alan bir kavisli baraka… Yakın mesafede bir Cumhuriyet ilkokul binasında beş sınıflı bu okulda köy çocuklarına medeniyetin ışığı olan Cumhuriyetin nimetleri, İstiklal Savaşı'nda kazanılan özgürlüğü ve kurtarılan vatanın, bayrağın kutsallığı anlatılıyordu biz öğretmen adayları tarafından.
Sabah töreni yapılmış, hafta sonu askıda olan bayrak törenle indirilmişti, sabah andı da okunup bitmiş, öğretmen adayları derse girmiş sıra ile ders anlatmakta iken bana da baraka nöbetinde bulaşıkları yıkamak görevi düşmüştü. Böyle bir gün işte, henüz kuşluk vaktiydi. 
Uzaktan görünen yeşil tenteli cipin eğitim şefine ait olduğunu biliyordum ve endişelendim. Teftişe geliyor diye içimden geçirdim. Eğitim şefinin geliş günü değildi, haftanın belli günlerinde teftişe gelir, stajyerlerin ne ihtiyacı varsa getirirdi. Cip yanaştıkça heyecanım da artıyordu. 
Barakanın önünde duran cipten İzzet Bey iner inmez aynen şu ifadelerle hitap etti bana: 
"…Ramazan, haydi hazırlan gidiyoruz. Sen Yüksek Muallim Mektebine seçildin. Sınıfını hep başarıyla ve iftiharla geçtiğin için öğretmenler kurulu seni Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Sınıfına seçti. Hazırlan gidiyoruz." 
Bu ifadeler bende "şok" etkisi yarattı. 
Hiç aklımda yokken, kendimi ilkokul öğretmeni olarak hazırlamışken, her şeyimi ona göre plânlamışken, hatta atanacağım köy okulunda öğrencilere ders araçları olarak kullanacağım geometrik şekilleri ahşaptan iş atölyesinde yapmışken, Diyarbakır'ın "sahafları" sayılan bitpazarından uygun çocuk kitaplarını, Türkiye ve Dünya haritaları gibi araçları bulup almışken… 
Bu hazırlıkları yapmış bir öğretmen adayına böyle ani bir haberin nasıl etkili olacağını varın siz tahmin edin. Bunu, muhatap olan ancak anlayabilirdi. İzzet Bey'e nasıl bir cevap vereceğimi bilemedim, olumlu ya da olumsuz cevap verecek bir karara varmam zaten mümkün değildi. Heyecandan aklım başımdan uçmuştu! Bu haber inanılmaz bir etki yaratmıştı bende.
Dolayısıyla daha cevap vermeye fırsat kalmadan özel eşyalarımı toparlayıp küçük bir torbaya sıkıştırdım ve hemen yakındaki okula birlikte gittik, okul müdürüne ve stajyer arkadaşlarıma haber verildi. Vedalaşıp apar topar ayrıldım staj köyünden. Geride kalan yarım bulaşıkları bitirmeye bile fırsat kalmamıştı. 
İzzet Bey'in cipine bindim, okulun önünde beni uğurlayan arkadaşlarımı bırakıp bir başka köyde olan ve yine Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Sınıfına seçilen arkadaşları almaya gittik. Çok şaşkındım. İstanbul nere Diyarbakır nere!.. Çapa nere, Keban'ın Zırkıbaz Köyü nere!.. 
Okul idaresinin bana söylediğine göre bir hafta içinde köyüme gidecektim, ailemin onayını alacak ya da almayacak dönüp gelecektim. Kabul etmişse velim / ailem, İstanbul Çapa'ya gönderilecek, etmemişse staja kaldığım yerden devam edecektim. Nasıl kabul edilmezdi ki? 
Hayatımı çok farklı mecralara yöneltecek bir şans doğmuştu. Daha doğrusu çalışmanın, sabrın, direncin ve gayretin sonunda gelen başarının meyvesiydi bu şans. Çok heyecanlı ve mutluydum.
R. Demir (IAG Kitabından)

 



Bu yazı 1085 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
4038 Okunma
3734 Okunma
3377 Okunma
3275 Okunma
3217 Okunma
2634 Okunma
2506 Okunma
1142 Okunma
1125 Okunma
911 Okunma
798 Okunma
795 Okunma
783 Okunma
740 Okunma
696 Okunma
684 Okunma
653 Okunma
620 Okunma
594 Okunma
589 Okunma
575 Okunma
561 Okunma
549 Okunma
520 Okunma
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI