“YENİ TİP” ÖĞRETMEN
Ben bir Cumhuriyet Öğretmeniyim; öğretmen okullarında sekiz sene yatılı okudum; devletin aşından karnım doydu, döşeğinde bedenim dinlendi, çatısında barındım, öğretmenlerinden bilgi ışığıyla aydınlandım, yetiştim, ülkemin kalkınması için halkımın aydınlanması için ışık oldum.
***
İster köyde ister kentte olsun “öğretmene emanet” edilen Cumhuriyeti tanıttım, onu kuran iradenin fikirlerini anlattım. Öğretmenin devlet, devletin de öğretmen olduğunu anlattım. Bunu anlamayanlara tekrar anlattım.
Şimdilerde olduğu gibi kimse ama hiç kimse öğretmene el kaldıramazdı. Hem saygısından hem korkusundan. İster köyde ister kentte olsun veli çocuğunun canını da namusunu da öğretmene emanet edip “eti senin kemiği benim” deyip dönerdi evine.
Öyle şimdilerdeki gibi bir veli canı isteyince gelip öğretmeni sorguya çekemez, okulu basamaz, öğretmeni dövemezdi. Hele bir el kaldırsın öğretmene, dünyanın kaç bucak olduğunu anlatır devlet o veliye. Hele öğretmene hakaret etsin, kötü söz söylesin bakın bakalım devlet o kalkan eli, uzanan dili nasıl yapar!..
Öğretmen köyde devleti temsil eder, ona kalkan el devlete kalkmış olurdu. Öğretmene el kaldıranın sülalesiyle birlikte toplumdan dışlandığı gibi “yakın, o köyü!” diyen bir devlet anlayışı, kuralı vardı.
İşin özü; öğretmen devletti, devlet öğretmendi bizim öğretmenlik dönemlerimizde. Anlaşılacağı üzere “devletin” gerçekten “devlet” olduğu bir dönemdi o yıllar; bir velinin öğretmeni şikâyet etme hakkı bile yoktu.
***
Öğretmen şu özellikleri için devletti.
Gerçekten öğretmenlik ruhu ve adanmışlık düşüncesiyle yetişmişse bir öğretmen, görev yaptığı köyün kaç hane olduğunu, her hanede kimlerin yaşadığını, onların isimlerini, hanenin kişi sayısını, ekonomik durumunu, özelliklerini bilir. Köyde ya da kasabada gerçek öğretmen varsa, o köyle, kasabayla bütünleşir; halkıyla, esnafıyla, doğasıyla hatta fiziki yapısıyla bile... Kentin her sokağını, varsa ören yerini, ata mirası yapıların tarihçesini iyi bilir.
***
Peki, ya sen “yeni tip” öğretmen kardeş, evet sen hiç köyde görev yaptın mı ya da bir kasabada? Görev yaptığın yörenin hangi özelliklerini, adet ve kültür yapısını, örneğin bayram, düğün, nişan, kız isteme usulü, çeyiz sandığı, mutfağın ünlü coğrafi tescilli bir nesnesini bilir mısınız?
Çalıştığınız kentin hangi sokağını arabasız, araçsız geçmediniz de yaya olarak arşınladınız? Köy sokağından geçerken duvarın dibine dizilip size selam veren ya da kentin oyun alanında topunu bırakıp size esas duruşuyla selama duran ya da mahallede geçerken sizden ürküp kaçıp saklanan öğrenciniz oldu mu? Dahası, köyde ya da kentte mezun ettiğiniz kaç öğrenciniz sizi bayramlarda, yılbaşlarında, doğum gününüzde arıyor? Ya da devlet dairesinde memursa ve siz o mekâna girdiğinizde kalkıp sizi karşılıyor, oturtup ikramda bulunuyor ve işinizi bizzat takip edip sizi uğurluyor?
Tüm bunlara çok fazla cevabınızın olmayacağını tahmin ederek; “…Aman efendim, hoca da nelerden bahsediyor! “Eski çamlar bardak oldu” diye bir fısıltı duyar gibiyim. “Geçin bunları hoca, geçin” dediğinizi tahmin ediyorum…
***
Sevgili “yeni tip” genç öğretmen, sakın ola ki bu yazdıklarıma alınmayasınız; tenkit/nasihat aldığım her dönemde bir şey yaptım; tenkide cevap vermedim, tartışmadım, itiraz da etmedim.
Peki, ne yaptım bilir mısınız?
Kendime dönüp baktım; öz eleştiri yaptım; kendimi sorguladım. ‘Onlar eskidendi’ deyip geçmedim. Eski denilenin neyin başı ve sonu olduğunu sorguladım çünkü her başlangıç bir son, her son bir başlangıçtır ilkesinden hareketle kendim oldum, özümü sorguladım. Siz de öyle yapınız. Zamanın ruhunda gezinirken eğitim sisteminin, toplumun neden bu hale geldiğini, gelinmesindeki öğretmen rolümüzü iyi irdelemelisiniz.
***
Bu satırları okuyan bazılarının suratında az ya da çok bir tomar kıl olan, ütüye hasret pantolonu ve kravatsız yaka paça açık “yeni tip” genç öğretmen arkadaşım sakın üzülmeyiniz. Dost acı söyler, prensip olarak önce iğneyi kendime sonra çuvaldızı başkasına batırmayı yeğlerim. Bunu ilke edinin.
***
Sosyal medyadan bu satırlarıma bakarken göz ucuyla, kullandığı akıllı telefonunda konumu değiştirip “dudak büktüğünü” tahmin ediyorum. Hele ki modaya uyup üç beş tutam ya da gürleşmiş kıvırcık saçlarını sıyrık yapıp, yandan alınmış kaşlarının arası da oyuk genç adam bu satırları okuduktan sonra beş dakika boyunca gözlerinizi kapatıp dediklerimi düşünmelisiniz.
Bu yazıyı okuyan çoğu gençler beni “çağ dışılık” damgasıyla damgalayabilirler.
Gerçekten eskilerde mi kaldı gerçek öğretmenlik? Adanmışlık ruhuyla, idealist öğretmenlik aşkıyla çalışana bu ülkenin ihtiyacı yok mu? Onların varlığı gibi bıraktıkları idealizmi de mi yok edelim? Her şey çok mu geride kaldı? Kaderimiz böyleymiş deyip oturmalı mıyız?
“YENİ TİP” ÖĞRETMEN’E HATIRLATMA
Sevgili “yeni tip” bana göre genç öğretmen, belki çok “özel” gibi gelebilir size ama bana göre değil. Çünkü kitapsız öğretmen, öğretmen değil öğretmensiz kitap da kitap değil. Bu bağlamda siz genç “yeni tip” öğretmenlere sorsam, desem ki; “En son hangi kitabı okudunuz?”
Bu soruya cevap olarak “maddi imkânlar” mazeretini öne çıkaracak ifadelerin hiçbir geçerliği yoktur çünkü gerekçe değildir. Her yerde devletin kütüphaneleri var.
***
Akıl ve bilimi rehber alan öğretmen yerini, “ye tip” örneklere bıraktı, ki onlar başkasını öykünen/taklit eden öğretmen olması, meslek onurunu zedeler. Başkasını şekilsel olsa bile taklit etmesi bir öğretmenin, gençlere, çocuklara örnek olamadı mümkün değildir. Mesela diz kapakları yırtık pantolon, bedene yapışmış adeta düdük giysiler size farklı bir kişilik kazandıracağını mı sanıyorsunuz?
Bu halinize kim öykünür, kim imrenir size? Siz kim oluyorsunuz ya da kim olduğunuzu sanıyorsunuz da böyle bir duyguya kapılıyorsunuz? Öğretmenlik mesleğinin ağırlığını, sorumluluğunu omuzlarınızda hissetmiyorsanız lütfen başka mesleğe geçiniz! Moda deyimle; “Kuş yuvasına dönmüş o saçlarınız” de neyi ifade ediyor? Bunu gören bir öğrenciniz gerçekten sizi taklit eder mi, örnek alır mı?Saç modeli olarak markalaşabilir mi? Kendiniz olun lütfen, özünüzü sorgulayınız, neydiniz, ne oldunuz ne olacaksınız, sorgulayın ve özünüze dönün.
***
Bay ya da bayan “yeni tip” öğretmenler, özünüze dönmelisiniz, gerçek öğretmenliğe... Sakalsız, saçları taralı, kravatlı, ütülü pantolonlu, kolalı gömlek yakalı, boyalı ayakkabılı erkek öğretmen tipine evirilmeli “yeni tip” modeller! Hanım hanımcık öğretmenler, Cumhuriyet kadını olmalısınız, Gazi Paşa’nın kadınlara verdiği avansa sahip çıkıp onu çok iyi kullanan kadın öğretmenler olmalısınız. Unutmayınız, Cumhuriyet bir kadın devrimidir. Bu devrimi yaşatıp yükselteceklerin başında ‘essah bayan öğretmenler’ gelir. Tekrar ediyorum, Cumhuriyet kadın devrimidir, sakın unutmayınız!.
***
Globalleşmenin sonucu kurulan yeni sömürü düzeninde artık ordular işgal etmiyor ülkeleri. Yerli uşaklar seçilip basın yoluyla cilalanıp pompalanır ve iktidar yapılır, tek adam rejimi yaratıp desteklenir ve istediği kaynakları yerli uşaklar aracılığıyla sömürülür. Ülkemizdeki doğal kaynaklar kazılıp götürülürken geride pislikleri kalıyor; vatan hainleri, Türk düşmanı nesebi karışıklar de hisseleri paylaşır. Sömürgenlerle paylaşanlar servetlerini çuvallarla nereye aktardıkları basından duyuluyor. Durum böyle iken sen hala iktidarın sesi olan “sivil örgüt” etiketli vakfa, derneğe, sendikaya üye olmaya, aidat yatırmaya devam et! Yakışıyor mu taşıdığın sıfata?
Örgütlü cehaletin üyesi olduğunun işareti olarak suratındaki o tomar kılı da çirkin politikaya mesaj olarak algılatır. O zaman sınıfta toplantısını yaptığın veliler sana saygı da duymaz selam da vermez, gerektiğinde seni bile döver!..
***
Senin özün Atatürk’ün çizgisidir sevgili “yeni tip” öğretmen. Neden ısrarla Cumhuriyet öğretmen, öğretmen cumhuriyettir diyorum.
Cumhuriyet, yukarıda tarif edilen gerçek (essah) öğretmenle sistemleşti, onun için Cumhuriyet öğretmenin sayesinde Cumhuriyet oldu. Gazi Paşa’nın bıraktığı ilkeleri, düşünceleri terk edersen bu ülkenin başına nelerin gelebileceğini bir seferlik de olsa düşünmelisin.
Başkasına öykünmeyi bırakın, onlar size imrensin, sizi taklit etsin. Özünüze dönün, Atatürk’e dönün, kendinize dönün, kendiniz olun!..
***
Beceri kapasitesi, zekâsı, algısı ve feraseti sınırlı insanları öğretmen yapan bir sistem benimsenirse, o insanlarda bir şekilde kişilik zafiyeti ortaya çıkar. Böylesine yumağa dönüşmüş kişilik bozukluğu olan insanların idare ettiği bir ülkede öğretmenlik mesleğinin ağırlığını iyi bilmek gerekir, ehliyetsizler anlayamaz, taşıyamaz, onurunu da koruyamaz.
Sözün özü; siz “yeni tip” öğretmen evet siz “rol model” olamazsınız. Suratında tomar kıl, yaka paça açık, sıradan kot pantolon, ayağında sandaletle sınıfa giren öğretmen asla “rol model” olamaz.
***
Tüm bunlara rağmen hala Gazi Mustafa Kemal’in fikirlerini öğrenmiş, özümlemiş ve uygulayan, onlardan taviz vermeyen, cansiperane görev yapan, çalışkan öğretmenlerimiz vardır. Onları tüm menfi vasıflardan ayrı tutuyorum. İşte onlar gerçek öğretmenlerdir.
Son söz, Gazi Paşa’nın Cumhuriyeti emanet ettiği gençleri öğretmenler yetiştireceğine göre, bu sorumluluğu Mustafa Kemal Paşa, bir tarafta Sakarya Meydan Muharebesi hazırlıkları devam ederken bile cepheden gelip Ankara’da ilk toplanan maarif kongresinde konuşurken öğretmenlere yüklediği görevi hatırlamalısınız “yeni tip” öğretmenler. Aksi halde görev ihmali suçu işlemiş olursunuz. Hatırlatıyorum.