Victor Hugo: “Bence ne yapılsa da öğretmen ve annelerin hakkı ödenemez” der. Ülkemizde 24 kasım öğretmenler gününde ben de; başta öğretmen olan eşim ve akrabalarım olmak üzere topluma eğitim ve sevgi sunan tüm öğretmenlerimizin, öğretmenler gününü saygıyla kutluyorum.
“SENİ MÜDÜRLÜKTEN ALDIM”
Yaşanmış gerçek bir hikaye...
1970 yılında Necati Eğitim Enstitüsünden mezun olur olmaz evlenmiş, Balıkesir’in uzak bir köyüne tayin olmuştum. Bu köyde bir yıl görev yaptıktan sonra eşimin Merzifon’a tayin olması nedeniyle eş durumundan ben de tayinimi oraya istedim.
Eşyamızı taşımadan önce eşim giderek şehir merkezinde oturacağımız evi tutup döndü, 1971 Temmuz ayı ortalarında bir kamyon tutarak eşyalarımızı yükleyip Merzifon’a hareket ettik. O yıllarda memur maaşları her ayın birinde ödeniyordu. Merzifon’da evimize yerleştikten sonra Ağustos ayında Milli Eğitime uğrayarak hem tayin yerimi öğrenmek, hem de maaşımı almak istedim. Hayal kırıklığına uğramıştım, bana: “Maaş nakliniz gelmediği için geldiğiniz yerden alacaksınız, tayinler de Ağustos sonu veya Eylül başında belli olur” dediler. Eve döndüm ve Balıkesir Milli Eğitim müdürlüğüne: “Tayin olduğum Merzifon’a maaşımın nakli yapılmamıştır, maaşımın PTT ile gönderilmesini arz ederim,” diyerek bir dilekçe yazdım ve gönderdim, o ayın ortalarında maaşım PTT’ye gelmişti gidip aldım. Eylül ayında ilçe Milli Eğitim müdürlüğüne gittiğimde görevli memur:
“Maaşınız halen gelmedi, atamanız Çavundur köyüne yapılmış,” dedi. “Köy hakkında bilgi alabilir miyim?” diye sorduğumda:
“Çavundur köyü Merzifon’a yaklaşık 25-30 kilometre mesafede, Samsun yolu üzerinde bir köy. Köy okulunda bir kaç yıldan beri Mukaddes öğretmen çalışıyor ve okulun müdürü,” bilgisini verdikten sonra: “Yarın ilçemizdeki tüm öğretmenlerin katılacağı seminerler başlıyor, orada Mukaddes hanımla tanışırsınız” dedi.
Ertesi gün merkezdeki bir ilkokulda yapılacak seminerlere katılmak üzere gittiğimde tüm öğretmenler oradaydı. Öğretmenler arasında Balıkesir’de birlikte çalıştığım arkadaşlarım da vardı, kimi bir yıl önce, kimi de bu yıl eş durumundan buraya atanmışlardı. Seminer başladığında içeriye giren şık giyimli kişi kendini tanıttı: “Ben Müfettiş Mehmet, ben konuşurken kendi aranızda konuşmayın, soracağınız bir sorunuz olursa söz isteyerek bana sorabilirsiniz...” diye söze başladı, orta sıralarda oturan bir arkadaşa gözü yeni takılmış olmalı ki öğretmene ismiyle hitap ederek:
“Sadet, ya omuzuna attığın ceketi giy, veya çıkar!” diye azarladı. Sadet öğretmenle Balıkesir'de birlikteydik, eşimin bir arkadaşının eşiydi ve bizden bir yıl önce buraya tayin olmuşlardı. Saddet ceketini giyereken o:
“Arkadaşlar burada görüşeceğimiz konuların tamamını yaptığım denetimlerde isteyeceğim...” diye sözlerine devam ederek yıl içerisinde yapılan değişiklikler ve öğretmenlerin izleyecekleri metotları sayıp durdu. Seminer arasında Sadet öğretmenin yanına uğradığımda yanında bir kaç bayan öğretmen daha vardı. Söz müfetişten açılınca öğretmenlerden biri:
“Mehmet bey aksi biridir, çok şık giyinir, her akşam içer ama hem kendi kıyafetine özen gösterir, hem de öğretmenlerin kendisini örnek almasını ister. Teftişe gittiği okulda tespit ettiği hatayı asla af etmez” dedi.
Seminerden çıktığımızda birlikte çalışacağım Mukaddes öğretmenle tanıştım. Bir köşeye çekilerek okul hakkında bilgi almaya çalıştım. Mukaddes öğretmen okulu anlatırken:
“Okulumuzun bulunduğu köy Samsun yolu üzerinde ama en büyük problemimiz ulaşım, köye minibüs çalışmıyor. Tuttuğumuz araba da iki kişi için oraya gidip gelmek istemiyor, bu nedenle yılda bir kaç kez tuttuğumuz araç işi bırakıyor. Ben araştırıyorum, sen de bir zahmet bak tanıdık birini bulursak tutalım.”
Seminer birkaç gün sonra eşimin bir arkadaşının taksisi olduğunu öğrenince Mukaddes öğretmenle birlikte taksi durağına giterek taksi şoförü ile anlaştık, taksi şoförü eşimin bir arkadaşının kayınpederiydi. Efendi biriydi, bizi güler yüzle karşılamıştı ama istediği ücret çok yüksekti, Mukaddes öğretmen geçmiş yıllarda da aynı sorunları yaşadığını söyleyince maaşımızın yarısı oranında verdiği fiyatı kabul etmek zorunda kaldık.
Okulların açıldığı gün şehir merkezinde Mukaddes öğretmenle bir araya gelerek bindiğimiz taksi bizi götürüp okula bırakıp döndü. Okulda toplanan öğrencileri sınıflarına aldıktan sonra sınıf taksimi yaptık, Mukaddes öğretmen dördüncü ve beşinci sınıfları alınca bana bir, iki ve üçüncü sınıflar kalmıştı. Okul tam gün olduğundan öğleden sonra saat 15.30’da ders sona eriyordu. Öğlen yemeklerine gidemediğimiz için her gün sefer taslarıyla yemeğimizi getiriyor, birlikte yiyorduk. Kısa sürede kaynaşmıştık Mukaddes öğretmenle. Okullar açıldıktan bir hafta sonra ısrarla beni ve eşimi akşam yemeğine davet etti. Evlerine gittiğimizde bizi eşiyle birlikte kapıda karşıladılar, kayınvalidesiyle birlikte oturuyorlardı. Tokat’lı oldukları halde kayınvalidesi çok güzel yumurtalı hamsi yemeği hazırlamıştı. Yemeğimizi yedikten sonra çaylarımızı içerek döndük evimize.
Okula gidip geliyorduk, muhabbetimiz iyiydi kısa sürede birer dost olmuştuk. Bir akşam okulu paydos ederek dışarıya çıktığımızda arabamızın gelmediğini gördük. Yavaş yavaş yürüyerek Samsun, Ankara yoluna çıktık fakat arabamız ortalarda yoktu. Yol üzerinde Karaduman tesisleri vardı oraya kadar yürüdük aniden yanımızda bir taksi durdu. Bu taksi bizi sabah bırakan aracımızdı.
“Kusura bakmayın Amasya’ya yolcu götürdüm ve hemen döndüm ama geç kaldım,” dedi. Bu bizi götüren taksinin ilk aksaklığıydı ama son olmayacaktı. Yıl içinde defalarca bizi zor durumda bırakacaktı.
Eşim sık sık intikallere gidiyor, günlerce gelmiyordu, bir gün Mukaddes’in yanında dert yanınca o: “Evimizin hemen yanında kiralık bir ev var gel bak sizi oraya alalım,” dedi. Okuldan dönünce gidip baktık ve hemen oraya taşındık. Artık birlikte çıkıyor, birlikte eve dönüyorduk, her sıkıntıda ve sevinçte yan yanaydık. Böyle güzel bir ortamda birinci dönemi bitirerek sömestr tatiline girdik.
İkinci dönem başladığında yine aynı şevkle görevimize başladık. Okul açılalı daha bir ay olmamıştı ki sabah bizi okula götürecek taksiye geldiğimizde aracın ön koltuğunda bir erkeğin oturduğunu gördük. Oturan kişinin müfettişimiz Mehmet bey olduğunu fark ettik. Bizimle birlikte geldi okula, dersler başlayınca önce benim sınıfıma girerek defterlerimi, yaptığım planları inceledi. Öğrencilere sorular sordu teşekkür ederek çıktı. Ardından Mukaddes öğretmenin sınıfına girdi ve onu denetledi, oradan çıktığında öğlen olmuştu. Birlikte öğretmenler odasına geçtik, odada müdür masası olarak kullanılan çekmeceli bir masa vardı, müfetiş Mehmet bey masaya geçip oturdu ve ikimize de teşekür ettikten sonra ulaşım problemlerimizden bahsetmeye başladık. O bizi dinlerken birden masanın çekmecesini çekip açtı. Masanın çekmecesinde bir kuru soğan duruyordu, onu eline alarak “Bu ne?” diye çıkıştı. Mukaddes öğretmen, kem küm yaptıktan sonra: “Müfetiş bey biz öğlen yemeklerimizi evden getirip bu masanın üzerinde yiyoruz, yanlışlıkla oraya koymuşum.” Müfetiş kızgın bir ses tonuyla:
“Öğretmene yakışmayan bir ihmal, hele o öğretmen müdürse ve okulun temizliğinden düzenine her şeyden sorumluysa af edilmesi mümkün değildir. Sizi müdürlükten aldım” diyerek bana döndü ve: “Hoca hanım ben yazıyı hazırlıyorum, Milli Eğitime uğrayıp alın, bundan sonra müdür sizsiniz.”
O akşam üzgün eve döndük, bir gün sonra okula gittiğimizde ben Mukaddes öğretmeni karşıma alarak: “Mukaddes hanım müdür sizsiniz, bir kaç yıldan beri burada olduğunuz için her şeyi siz biliyorsunuz. Benden kıdemli olduğunuz için benden tecrübelisiniz. Ben bu akşam eve giderken uğrayıp yazıyı alacağım fakat o sadece bir yazıdan öte bir şey olmayacak, müdür sizsiniz, öyle kalacak” dedim.
O akşam okuldan döner dönmez Milli Eğitim Müdürlüğüne uğrayıp müdürlük yazısını aldım ve katlayıp koydum cebime. Mukaddes hanım ile birlikte görev yaptığımız sürede müdürlük onun hakkıydı ve öyle devam edecekti. Müfettiş Mehmet bey bu okula geldiğimizden beri kurduğumuz dostluğu masanın çekmecesinde bulduğu bir soğan nedeniyle bozmayacaktı.