Bugun...


YAZAR : ALİ OĞUZ

facebook-paylas
MEKTUP
Tarih: 14-12-2024 11:13:00 Güncelleme: 14-12-2024 11:13:00


MEKTUP

Askeri okula kayıtlarımızı yaptırdıktan hemen sonra geldikleri okullarda İngilizce okuyanlar ile Fransızca ve Almanca okuyanlar ayrıştırıldı. Ben Fransızca okuduğum için İngilizceye sıfırdan başlayacaklar arasındaydım. Sınıflarımız belirlendikten sonra eğitim elbiselerimizi giyerek bir ay sürecek askeri eğitime başladık. Eğitim bittikten hemen sonra sınıflarımıza dağılarak derslere başladık. Derslere başladıktan sonra birinci dönemin bitimine kadar çok başarılı olduğum iki ders vardı. Biricisi matematik dersinde cebir, ikincisi ise fizik dersleriydi. Matematiğe Halil Bektaş giriyordu. O dönemde, matematik cebir ve geometri olarak ayrı ders olarak işleniyor, imtihan sonuçları matematik dersine kaydedilerek not ortalaması alınıyordu. Cebir dersinde sürekli 95-100 ortalama not alırken, geometri dersinde çok vasat bir öğrenciydim. Ortalama 20-30 hatta bazen 10 aldığım oluyordu. Halil Bektaş, aradaki bu çelişkinin sebeplerini sürekli sorup duruyordu. Okulda bulunduğum süre boyunca bu aralığı kapatma başarısını gösteremedim. Fizik dersine ise; Naci Topaloğlu geliyordu. Bir bacağıyla hafif aksayarak yürüyordu. Sebebini bilmiyorum, Topaloğlu soyadı bu aksak yürümesinden dolayı verilmiş olamazdı. Dersini iyi anlatarak anlamamızı sağlıyordu. Dersinde birinci dönem boyunca 80 not ortalaması altına düşmedim. İyi de anlaşıyorduk, bu ortalama ile devam edeceğimden emindim. Çünkü verilen dersleri zamanında yapıyordum.

Topaloğlu öğretmen bir dersinde beni sözlüye kaldırdı. Sorduğu soruları karatahta başında aksatmadan cevaplayınca:

“Nerelisin?” diye sordu.

“Kebanlıyım.”

“Matematik öğretmenin Mithat Eray öğretmen mi?”

“Evet”

“Mithat benim en yakın arkadaşım, demek sen Mithat’ın öğrencisisin ha,”

Dersin bitimiyle konu kapandı ve bir daha da açılmadı. Birinci dönem bitimine birkaç gün kala teneffüste beni koridorda yakalayarak elime bir mektup tutuşturdu.

“Bu mektubu Mithat öğretmenine götür ver” dedi.

Mektubu aldım ve birkaç gün sonra tatile çıktık. Tatilde köyüme döndüm ve bir ara Keban’a giderek Mithat Eray öğretmeni buldum, saygılarımı ileterek mektubu teslim ettim.

Mithat öğretmen: “Ali, vaktin varsa bu akşam Kıbrıs şehitlerine yardım amaçlı bir gece düzenliyoruz. Bu amaçla arkadaşlarımız bir oyun hazırladılar, okulun eski öğrencilerinden bulabildiklerimizi topladık senin de oyunda yer almanı istiyorum. Mektubu okuduktan sonra hemen cevabını yazacağım, ben bu işi yaparken sen şurada hazırlanan oyunda verilecek rolünü ezberle,” dedi.

Mithat öğretmenin gösterdiği yere gittiğimde ortaokulda birlikte okuduğumuz birkaç arkadaşla karşılaştık. Hemen benim de elime bir sayfa tutuşturuldu. Okuduktan sonra birlikte bir iki saat akşam oynayacağımız oyunu ezberlemeye çalıştık. Bu arada içeriye giren Mithat öğretmen hazırladığı mektubu bana bırakıp çıkarken:

“Arkadaşıma selamlarımı ilet, gözlerinde öptüğümü söyle” dedi ve çıktı dışarıya.

O akşam Keban çarşısı civarında kapalı bir alanda toplandık. Önde perdesiz bir sahne oluşturulmuştu, oyun oynayacak bizler sahnenin arkasına geçtik. Peş peşe gelen misafirler sahnenin önündeki sandalyelere yerleştiler. Önce biz hazırladığımız oyunu oynadık, ardından sahneye gelen bir öğretmen getirilen kumaş ve hediyeleri açık artırmaya sundu. Gecenin geç saatlerine kadar süren yardım kampanyası sonunda herkes evlerine dağıldı. Ben geceyi Keban da geçirerek ertesi gün köye döndüm.

Mithat Eray öğretmenin ilk tayin yeri Keban ortaokuluydu. Orta boylu, boyuna göre kilolu, beyaz tenli ve esprili, sürekli güler yüzlü matematik öğretmenimizdi. Derste bazen konuyu keserek, öğretmen masasının üzerine oturur ve öğrencileri güldürecek komik şeyler anlatarak öğrencilerin derse ilgisini artırmayı sağlardı. Bir gün hiç unutmadığım şöyle bir tekerlemeyi dersin arasına sıkıştırınca hepimiz merakla ona kulak kesilmiştik; “Damdan düştü bir kurbağa, kuyruğunu titretti birden bire, bunu gören jandarman aldı götürdü onu, mezarını kazdılar, üzerine şöyle yazdılar, damdan düştü bir kurbağa, …” bu tekerleme dakikalarca sürdü. Kendisi mimikleriyle ve anlatışıyla kırdı geçirdi bizleri.

Tatil bitti, okula dönünce Mithat öğretmenin gönderdiği mektubu Topaloğlu öğretmene teslim ettim. Başlayan yeni dönemde, Topaloğlu öğretmenin bana karşı tavırları değişmeye başladı. İlk derse girişinde bana bakarak; “Ali Oğuz, arkadaşımın öğrencisi!” dediğinde aldırış etmedim ama o her Fizik dersinde aynı sözleri tekrarlayınca kızarıp bozarmaya başladım. İlerleyen günlerde yapılan sınavlarda notlarım düşmeye başlayınca ben söz alıp yaptığım hataları öğrenmek istediğimi söyleyince; “Sen kendini ne sanıyorsun, bir daha karşıma çıkma” diyerek beni azarlayınca aramızdaki gerilim daha da arttı. O günden sonra hemen her dersin sonunda beni sözlü sınavlara kaldırmaya başladı. Sorduğu soruları cevapladığımda not vermemesi, yaptığım hatalarda derhal kırık not vermesi beni bunaltmaya başlamıştı.

Bir gün ders sonrası oturup durum değerlendirmesi yapmaya çalıştım: Ortaokulda okuduğum üç yıl boyunca öğretmenlerimi kızdıracak tek bir davranışta bulunmamıştım. Ben sessiz sedasız derslere giren bir öğrenciydim. Bu süre zarfında bir tek arkadaşım ile atışıp kavga etmemiştim. Çok başarılı bir öğrenci değildim ama derslerde geçer not alabiliyordum. Sadece Cumartesi günü bayrak töreninden sonra anneme ve kardeşlerime yardımcı olmak üzere yaya köye gidiyor, Pazartesi günü daha horozlar ötmeden yola çıkarak yaklaşık 22 kilometrelik yolu yaya olarak yürüyüp geldiğim için yorgunluk ve uykusuzluk nedeniyle pazartesileri verilen derslerde uyuyakaldığım oluyurdu. Bu halimi gören öğretmenlerden azar işittiğim oluyordu. Bunun dışında Topaloğlu ögretmenin bana karşı cephe almasına neden olduğunu sandığım Mithat öğretmen arkadaşına mektupta ne yazmış olabilirdi ki? Günlerce düşündüğüm halde cevabını bulamıyordum.

Okulun ikici dönem sonu yaklaşıyordu ve çok iyi olan fizik dersinden bu gidişle beni bırakacağından korkuyordum. Bir gün kendisini yalnız yakalama fırsatı bulduğumda daha kötü azarlanacağımı göze alarak: “Öğretmenim, ben dersinizde başarılı olduğum kanaatindeyim, neden beni bu duruma düşürdüğünüzü anlayamadım. Mithat öğretmen mi hakkımda olumsuz bir kanaatini yazdı öğrenmek istiyorum? Öğrenciliğim boyunca buna neden olabilecek bir davranışta bulunduğumu sanmıyorum” deyince, kızdı ve bağırdı. İpler iyice kopmuştu. Öğretmenin niyeti kötüydü ve anlam veremediğim bir sorun nedeniyle beni bırakmaya kararlıydı. Her şey olacağı yere varırdı, hiç olmasa konuşmuş, rahatlamıştım.

Dönem bitiyordu. Öğretmenler son derslerini ve dersleri düşük öğrencileri sözlü sınavlarla son kez imtihan ediyorlardı. Topaloğlu da bu okuldaki belki son dersine girmişti. Bu kadar olumsuzluğa rağmen sınıf geçiş notu olan 60 puan notun üzerindeydim, beni sözlüye kaldıracağını sanmıyordum. Topaloğlu not defterini çıkarda ve sırayla birkaç öğrenciyi karatahtaya kaldırdı. Sözlüye kalkan öğrencilerden bilemedikleri sorulara ilave sorular sorarak notlar vermeye başladı. Sonra bana dönerek “Sen kalk bakayım.” dedi. Kalktım, ama karatahtanın önüne gidinceye kadar onun not ortalamamı düşürmek için beni sözlüye kaldırdığından emindim. O sordu, ben yaptım. Tekrar sordu, yine yaptım. Diğer öğrencilere iki üç soru sorup oturtmuştu, fakat bana sorduğu soruların arkası gelmiyordu. Anladım ki, birkaç gün önce dışarıda konuştuğumuzu hazmetmemişti. Ben onun sorduğu sorulara aldırış etmeden sorduğu fizik problemlerini çözmeye devam ediyordum. Nihayet “Otur yerine” dediğinde geçip oturdum. Ben kendisiyle konuştuklarımı kanıtlamıştım. Onun ne yapacağını merak ediyordum. Söyleyecek bir söz bulamamış gibi, “Ali arkadaşımın öğrencisi...” Bir süre not defterine ve bana baktı; “Hak ettin... 100 veriyorum.” Verdiği notu arkadaşının hatırına vermişçesine bana son iğneleyici sözlerini söylemişti.

Mesleğe atıldıktan sonra Keban’a uğradığımda Mithat öğretmenin tayin olup olmadığını sordum. Eğer karşılaşabilirsem benim hakkımda ne yazdığını sorup öğrenmek istiyordum. Aldığım cevapta onun Keban’da evlenerek burada görevine devam ettiğini söylediler. Okullar tatildi ve günübirlik Keban’a gelmiştim. Bu kısa süre zarfında Mithat öğretmenle görüşecek fırsatım olmadı. Yıllar yıllar geçti. Geriye baktığımda yarım asırdan fazla bir zaman geçmesine rağmen halen aklıma geldikçe Mithat öğretmenin ne yazdığını, Topaloğlu öğretmenin yazılanlardan ne anlam çıkardığını düşünüp dururum. Sebebini veya nedenlerini öğrenemesem de bu olay hafızamın bir köşesinde anı olarak yerini koruyor. Öğrencilik yıllarımda her ikisine kızsam da; Mithat ve Topaloğlu öğretmenlerin şahsında tüm öğretmenlerimize saygı ve sevgim hiçbir zaman eksilmedi.

 



Bu yazı 438 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
4031 Okunma
3732 Okunma
3377 Okunma
3215 Okunma
3198 Okunma
2623 Okunma
2499 Okunma
1120 Okunma
1099 Okunma
906 Okunma
795 Okunma
793 Okunma
783 Okunma
722 Okunma
696 Okunma
684 Okunma
645 Okunma
620 Okunma
588 Okunma
581 Okunma
575 Okunma
556 Okunma
544 Okunma
509 Okunma
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI