Bugun...


YAZAR : ALİ OĞUZ

facebook-paylas
İKLİM KRİZİ
Tarih: 12-08-2024 09:41:00 Güncelleme: 12-08-2024 09:41:00


 

Bu yıl ülkemizin büyük bir bölümüne kar yağmadı veya birçok alana serpiştirip geçti. Yaz aylarında havaların aşırı sıcak geçmesi, şehir ve köylerde su kaynaklarının giderek azalmasına neden oldu; bu nedenle gözler yağacak yağmurlara çevrildi. Mart ve nisan aylarında ülkenin bir bölümü kuraklık riski altındayken, birçok bölgede yağan aşırı yağmurlar sel ve su bakınlarına dönüştüğünden yer altı kaynakları besleyemedi. Uzmanlara göre son yıllarda iklim krizi yaşıyorduk. Önümüzdeki yıllarda da toprağı doyuracak kar ve yağmur yağmaz ise kuraklık kapımızda...  

Geçtiğimiz yıl 6 şubat tarihinde Kahramanmaraş ve Hatay’da meydana gelen iki deprem sonrasında Doğu ve Güneydoğu illerimiz de büyük yıkımlar ve can kayıpları yaşandı. Depremin yaraları sarılmaya çalışılırken, yağan aşırı yağmurlar sel ve su baskınlarına, can kayıplarına dönüştü. Birçok bölgemiz de ise yağan dolu ekili alanları ve çiçek açmış meyve ağaçlarını tahrip etti. Ülkemizde bu doğa olayları yaşanırken Uzmanlar: dünyamızın ısınmaya başladığını, yağışların iklim krizi nedeniyle orantısız yağmasına rağmen dünyanın birçok bölgesinde başlayan kuraklığın giderek artacağını söylüyorlar.

Tarım ve hayvancılıkla uğraştığımız geçmiş yıllarda da kuraklıkla boğuştuğumuz yıllar oldu. Şimdi büyük şehirlerde otursak da; geçmişte tarım ve hayvancılıkla uğraşırken çektiğimiz sıkıntıları unutmadık. Bugün, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanlarımızın kuraklıkla mücadele şekli değişse de yaşadığımız sıkıntılarla her an karşı karşıya kalacaklarını biliyorum. Köyümüzde tarım ve hayvancılıkla uğraştığımız yıllarda çoğunlukla kış aylarında aşırı kar yağıyordu, ama kurak geçen yaz aylarını da unutamadım. Meslek yaşamıma başlayıncaya kadar tarım ve hayvancılıkla uğraştık. O yıllarda köyün yaşam şekli, kış aylarında yağan kar ve kurak geçen yaz aylarından, aşırı yağan yağmur ve dolu olaylarından ve yaşam koşullarımızdan birkaç örnek vermekte yarar gördüm.

Çocukluk yıllarımızda köyün tamamı yüz haneydi. Üç, hatta dört mahalleden ve bir mezradan oluşan köyün yerleştiği alan çok büyüktü. Köyde herkes tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Bizim oturduğumuz Taş mahallede topu topu on beş hane bulunuyordu. Hepimiz tarım ve hayvancılıktan kazandıklarımızla geçinmeye çalışıyorduk. Gece-gündüz demeden bağda bahçede, hayvanlarımızın peşinde, tarlada çalışarak ancak yaşamımızı sürdürüyorduk. Çalışma koşullarımız zordu. Küçük yaştan başlayarak her ailenin tüm fertleri gün boyu koşturup ailesine destek oluyordu. Kurak geçen yıllarda su sorunu, bazen de ekili sebzelere zarar veren büyükbaş hayvanlar yüzünde küçük tartışmalar olsa da komşularımızla pek sorunlarımız olmazdı. Yeri geldiğinde onlar bize ve biz onlara destek olmaya çalışırdık. Mahallede, komşuların çocukları hemen her evde oyun oynarken acıktıklarında çekinmeden sofraya oturur kendi eveleri gibi karınlarını doyurup kalkarlardı. Yaz boyu herkes tarlasında, bağ ve bahçesinde olduğu halda kapı ve pencerelerimiz açıktı. Arada çocukların kavgaları nedeniyle komşular arasında küçük çaplı tartışma ve itişmeler olsa da, sözlü sataşmadan öteye varmazdı. Birinin acısı varsa herkes onun acısını paylaşmaya çalışır, darda olanın yardımına koşulurdu. Köyümüzde; hırsızlık, dolandırıcılık, kan davası ve öldürme olayları olmazdı. Dört veya beş yaşlarındayken Anımsadığım kadarıyla köyde fakir-varlıklı insanların tamamına yakın bölümü, kendi dokuduğu dokuma bezlerden evde diktirdikleri üst-baş ve büyük baş hayvanların derisinden kesip hazırladıkları çarıkları giyiyorlardı. Sonraki yıllarda Ankara lastiği dedikleri kara lastikler çıkınca çarıklar duvara asılarak onların yerini kara lastik ayakabılar aldı. Giyim de, bu süreçte değişerek köye gelen çerçilerden alınan yazma ve kumaşlarla yenilenmeye başlandı.

Köyde yazın ayvaların çok tuttuğu yıllarda büyüklerimiz: “Bu yıl kış çok uzun ve sert geçecek,” diye söylenirlerdi. Bu sözlerin bir anlam taşıyıp taşımadığını bilmiyorum. Fakat kış aylarında çoğunlukla adam boyu kar yağardı çocukluğumuzda... Her aile yıl boyunca ekip biçtiği ürününün yetmeyeceğini düşünerek çoluk-çocuğunun ve ahırdaki hayvanlarının kışı çıkaramayacağı kaygısına düşerlerdi. Hayvanlarının yeminin yetmeyeceğini düşünen erkekler diz boyu kara aldırış etmeden hararını (Büyük çuval) kaptığı gibi meşeliğe giderek meşe yaprağı toplar, getirdiği yaprakları samanla karıştırarak hayvanlarına yedirirdi. Aylarca yağan karlar üst üste yığıldıkça herkes evlerine kapanır, dondurucu soğuklarda her aile ocakta yanan tezek ve odun ateşinin çevresinde toplanıp ısınmaya çalışırdı. Evlerimizde soba yoktu. Çoğu geceler dışarda dondurucu soğuk ve fırtına ortalığı kasıp kavururken kısık idare labamızın titrek ışıltısında ocak başından kalkar kalkmaz yere serilmiş yataklarımıza koşardık. Yorganlarımızı kafamızın üzerine çekerek ısınıp uyumaya çalışırken pencerelerimizi tehdit eden rüzgar ve dondurucu havayı unutmaya çalışırdık.

Kışın çektiğimiz sıkıntılar bitip havalar ısınmaya başlayınca derelerimizde coşup akan sularla karşılaşırdık. Kış aylarında yağan aşırı karlar ilkbaharda derelerimizde geçit vermez su kaynaklarına dönüşürdü. Yaylalar alabildiğine yeşillenir, çeşmelerimizden buz gibi suların debileri artarak şarıl şarıl akardı. Dereler genişleyip geçit vermeyecek hale gelirdi. Derelerimizdeki su kaynakları ekili tarlaların sulanmasında, baharda ekilecek pamuk ve sebzelerin bol ürün vermesine vesile olurdu. Arazi sahipleri küreklerini kaparak kışın tahrip olmuş harıkları (Kanalları) açarak mevsimin ilk suyunu bahçelerine ve tarlalarına ulaştırmanın telaşına düşerlerdi. O yıl ekili tarlalardaki ürünler insanlarımızın yüzünü güldürür, bahçelerdeki meyve ağaçları suya doyar ve bahçelerde diz boyu uzayan otlar biçilerek hayvanların kışlık yemi olarak mereklere doldurulurdu.

Hiç karın yağmadığı veya birkaç defa serpiştirip geçtiği dondurucu kışlar da gördük. Böyle geçen kış aylarında komşular daha sık görüşme imkanı bulur; gündüz kapıdan kapıya, akşamları da çoğunlukla komşu gezmelerine çıkılırdı. Ev gezmesine gidenler ocakta yanan ateşin başında ısındıktan sonra geçip yerlere serili minderlere otururlardı. Ocakta yanan ateş ve odada bulunanların nefesleriyle giderek oda ısınırdı. Birkaç evde bulunan camlı lamba veya idare lambasının ışığında bayanlar eş ve çocuklarına çorap ve kazak örerken, erkekler farklı oyunlar oynarlardı. Bu koşullarda insanlar farkına varmadan kış geçip giderdi. Ne zaman ki köyde göç başladı, işte o zaman dengeler bozuldu. İnsanlar uzaklaştıkça komşuluk da giderek bitiverdi. Köyde kalanlar artık sabah uyandıklarında hal-hatır soran, bir sıkıntısı olduğunda yardımına koşan komşusunun olmadığını gördü.

Kış aylarında yağmayan karların yanı sıra ilkbaharda yağmurların da yağmadığı yıllarda dereler giderek kurur, su kaynakları havalar ısındıkça günden güne debisini kaybederdi. Böyle geçen yıllarda ilkbaharda suya ihtiyacı olanlar kürek ve kazmalarını kaparak önce harıklarını temizler, onarır; ardından da dereleri temizler, dere kenarlarından sızan sızıntı sulardan istifade etmeye çalışırlardı. Dere kenarlarında sızıntılardan kazanılan her damla suyun büyük değere sahip olduğunu herkes bilirdi. İlerleyen günlerde hava sıcaklıkları arttıkça sular azalmaya başlayınca arazilerin uygun bir bölümüne gölet yapılırdı. Bazı yıllar giderek azalan sular harıklarda buharlaşarak arazilere ulaşmazdı. Suyun arazinin yakınındaki gölete ulaşmadığı yaz aylarında arazi sahipleri çaresiz kalırdı. Tek çare olarak harık bendinin üst tarafında bir yerlere gölet yapılır, bu gölette biriken sular nöbetleşe sulanacak arazilere pay edilirdi. Tüm çabalara rağmen su yetmediği için ekili sebze ve pamuk sahipleri sıklıkla karşı karşıya gelir, kırgınlıklar yaşanırdı. Yaz gelip geçtikten sonra oluşan kırgınlıklar unutulurdu.

Bir mevsim boyunca yağacak yağmurların birkaç günde yağdığı, ekili tarlaları sel sularıyla sürüklediği yıllar da oldu. Küçükbaş ve büyükbaş hayvanların sele kapıldığı, sel sularının dağlardan sürüklediği tonlarca kayalar tarafından tarlaların kullanılamaz hale geldiği ilkbaharları da yaşadık. Bahçelerimizdeki meyvelerin çiçeğe veya meyveye dönüştüğü sırada ceviz büyüklüğünde yağan dolunun bahçeleri ve tarım alanlarını perişan ettiği yıllar da oldu, bol ürün ve meyve aldığımız dönemleri de yaşadık. Köyde yaşam buydu işte...

Köylünün çiftçilik ve hayvancılık (Tarım) dışında ailesini geçindirebilecek uğraş alını yoktu. Tarım, bir yıl boyunca verilen emeklere rağmen mevsimsel üretime dayalıydı, uzun uğraşlarla ekilip biçiliyor, harmana taşınıp haftalarca düvenle saplar eziliyordu. Ezilen saplardan saman ve tanelerin ayrıştırılmasından sonra hasat dönemi sona eriyordu. Hasat dönemi sonunda harmanda kaldırdığı ürün yeterli olsa bile herkes, gelecek yıl ve ondan sonraki yılları düşünüp çalışmak zorundaydılar. Hemen her ailenin tarımdaki kazanımlarının yıldan yıla farklı olması nedeniyle gelecek kaygısı vardı. Hemen her evde sınırlı sayıda küçük ve büyükbaş hayvan bulunuyordu. Tarımda yeterli hasadı alamayanların o kış hayvanları da aç kalabiliyordu. Tarım ve hayvancılık dışında sulak alanlara ektikleri pamuk ve sebze, bahçelerinde bulunan meyve, özellikle dut türüyle geçimlerini sağlamak zorunda kalanlar oluyordu. Kuraklık, bazen de aşırı yağış ve dolu sonucu oluşan sel veya hastalıkların etkisi altında bir hasat dönemi yok olabiliyordu. Kötü geçen yıllarda köylünün uzun süre hayatta kalması zordu. Köylü tarlasını sulamak için kışın yağan kara ve ilkbaharda yağacak yağmura bağımlıydı.

Köy yaşamında ektiği ekininin kendisine yetmeyeceğini gören komşular o hasat mevsiminde ürünü fazla olan komşusuna koşardı. İhtiyacı olan un ve bulgurluk buğdayı, ürünü fazla olan komşusundan isterdi. Bazen eli boş dönenlerin aksine bu durumda olanların çoğu gittiği komşusundan (bir kile buğday, arpa, darı) para ödemeden bir sonraki hasat mevsiminde ödenmek üzere alıp götürürdü evine. Eldeki malı pazarlamak veya pazardan almak, pazarın o günün koşullarında çok zordu. Köy şehre uzak ve gidiş dönüş için köye vasıta uğramadığından zaruri ihtiyaçlar komşular arasında giderilmeye çalışılırdı.

Kış aylarında karın çok yağdığı yıllarda hepimiz sıkıntıya düşüyorduk. Damların temizlenmesi, kapı önlerinin temizlenmesi, hayvanları çeşmeye götürüp sulayıp getirmek için yolların temizlenmesi günlerimizi alıyordu. Taş mahalle okula bir hayli uzaktaydı, bizden bir hayli uzakta olan mezramız ve komşu köylerden okulumuza gelen öğrencilere göre bizler daha şanslıydık. Buna rağmen okula gidiş ve dönüşümüz sırasında bata çıka gidip geliyorduk, okul yolunda el ve ayaklarımız berbat üşüyordu. Havalar ısınmaya başladıktan sonra da ayaklarımıza sular doluyor, derelerden geçerken paçalarımız belimize kadar ıslanıyordu. Karlar eridikten sonra da çamurlara bata çıka gidip geliyorduk okula. Yaz gelince kışın çektiklerimiz unutulurdu, çünkü yağan aşırı karların bereket getirdiğini herkes bilirdi. Ne kadar çok kar o kadar bol su, bol su ise bol ürün demekti. Karın yağmadığı yıllarda herkes bir yıl boyunca bin bir emekle ektiği ürününün yetmeyeceğini, ektiği sebzenin birkaç günde bir sulanmaması nedeniyle kuruyacağını çok iyi bilirdi. Son yıllarda köyde tarım ve hayvancılık bittiği halde, kar ve yağmurların istenilen düzeyde yağmaması nedeniyle derelerimiz kuru derelere dönüştü. Şarıl şarıl akan çeşmelerimiz can çekişiyor. Geçmişte derelerimizin su kaynakları üzerinde yapımı projelenen barajlar ilgisizlik nedeniyle yapılmadı.

Bahçelerimizdeki asırlık meyve ağaçları birer birer kurudu veya odunculara peşkeş çekildi. Son yıllarda köye dönen birkaç emeklimiz olmasına rağmen tarımla uğraşan kalmadığından, geçmişte yemyeşil meyve bahçeleri can çekişirken, tarlalar ekilmeyi bekliyor.

 



Bu yazı 1035 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
4040 Okunma
3734 Okunma
3377 Okunma
3334 Okunma
3217 Okunma
2638 Okunma
2508 Okunma
1156 Okunma
1127 Okunma
913 Okunma
800 Okunma
795 Okunma
783 Okunma
744 Okunma
696 Okunma
684 Okunma
653 Okunma
620 Okunma
595 Okunma
591 Okunma
575 Okunma
573 Okunma
552 Okunma
523 Okunma
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI