NİHAT'IN ARDINDAN
Bazen bir haber alırsınız, maziyi bir film şeridi gibi gözünüzün önünden geçirir, allak bullak olursunuz. Geçtiğimiz hafta böyle bir haber ile yıkıldım. Değerli kardeşim orta okuldan lise son sınıfa kadar sıra arkadaşım Aşağı Mişelli’den NejdetÜSTÜN’ün (evdeki seslenişle Nihat) bu dünyadan göçtüğü haberi sosyal medyadaydı. En son yaklaşık bir ay önce telefonla görüşmüştüm. Haber ani, ölüm her zamanki gibi acımasızdı.
O ilkokulu Atatürk İlkokulunda okumuş ben Fevzi Çakmak’ta okuduğum için yolumuz ortaokulda kesişmişti.Nihat’la arkadaşlığımız ortaokulda başladı.Sıkı bir Teksas, Tommiks okuyucusu mahallenin bıçkın delikanlısıydı. Yaşamı daima sorgulayan, zorluklarına karşı her zaman içindeki umudu başarıyla koruyan kişilik yapısıyla neşesi ve gülümsemesi hiç eksik olmazdı.
Bizim kuşak Keban’da öğrenim hayatı boyunca sağ sol kavgası nedeniyle asıl öğretmen yüzü görmedi. Bu meyanda derslerimizin birçoğuna ilkokul öğretmenleri girerdi. Ortaokulda hafızamda kalan Tarım dersimize gelen Gakko Hoca (Kesrikli rahmetli Özer ALTUNAY) ile olan diyalogları idi. İlkokuldan öğretmeniydi sanırım. Gakko Hocaya mutlaka kızacağı bir soru sorar, güzel Elazığ şivesiyle vereceği cevabı alıp diline dolardı.
Lise yıllarımızda herKeban genci gibi bizde ufaktan sigara illetine bulaşmış, çay ocaklarının müdavimi olmuştuk. Tavla o yaşta öğrendiğimiz oyunların başında geliyordu. Almancıların yaşamımıza armağan ettiği Standart marka kasetçalarlar ve arabesk müzik yaşamımızın tam ortasında yerini almıştı. Nihat’la kendi evlerinde genelde ders çalışma amaçlı ama ilerleyen saatlerde kuzine soba üzerinde demlenmiş çay eşliğinde arabesk müzik, tavlaya dönüşen birlikteliklerimiz olurdu. Odanın hava kalitesini varın siz tahmin edin. Bir gün tavla oynarken bir kaset taktı teybe hiç ismini duymadığım Malatyalı bir yerel sanatçının kaseti batan sona “zurazurazurave” nakaratıyla dolu bir şarkı. Nihat bu ne ?dedim. Cevabı “boşverBabo bu da böyle bir şey sen herifin sesinin yanıklığına bak” dedi. Gerçekten de öyleydi. Sesi yanıktı. Bizim dilimize de nakarat yerleşmişti artık.
Üniversite sınavları o dönem iki aşamalı idi. Birinci aşamayı 22 kişilik sınıfta yanlış hatırlamıyorsam 10 kişi geçmişti. Nihat’ta 105 puanla geçenler arasındaydı. Büyük bir heyecanla Kara Harp Okulu sınavlarına başvurduk. İkimizin de havasından geçilmiyordu. Harp okulu o dönemler birinci basamak sonuçlarıyla öğrenci alıyordu. Listeler açıklandı. Yedek listenin son puanı 114’te kalmıştı. Nihat listeye giremedi. 1982 yılında ben Harp Okulu’na gittim. Görüştüğümüzde hep muhabbet iki soru daha yapsa onunda listeye gireceği yönündeydi. Nasip değilmiş.
Ben Harp Okulu’nda okuduğum yıllarda Nihatlar İstanbul’a taşınmışlardı. İstanbul Tuzla’da görev yaptığım yıllarda sıklıkla Nihat’ın eniştesi değerli ağabeyimiz Ahmet CAN’ın Bodrum Han’daki dükkanında buluşup eski günleri yad ediyorduk. Dostluğumuz hiçbir zaman kesilmedi. Benim tayin durumlarım bir müddet kesintiye uğratsa da devam edegeldi. Nihat oldukça kabiliyetli idi. İnşaat konusunda engin bir deneyimi vardı. Nerede bir inşaat işi olsa mutlaka kardeşimden fikir alırdım. On numara beş yıldız teşhis ve işçilik mevcuttu. Geçtiğimiz yıllarda yine bir tadilat işi için konuşturk. Ban bir ekip yolladı. İçlerinden biri için bu benim kayınbiraderim demişti. Bir yıl sonra yine bir iş için sana kayınbiraderimi yollayayım dedi. Ertesi gün birisi geldi ama bir önceki gelene benzemiyordu. Kendisine sordum. Bu kayınbiraderin geçen sene gelene benzemiyor diye. Güldü; “Gakko ben Erzincan’dan evliyim. Bütün Erzincanlılar benim kayınbiraderim” derken Nihat aslında Anadolu İnsanının engin hoşgörüsünü vurguluyordu. Yaşamımda tanıdığım en hoşgörülü, gönlü zengin, en insancıl dostumdu.
Yardıma ihtiyacı olan birine yardım ettiği için üçüncü şahısların arasında gelişen bir olay sonucu menfur bir cinayete kurban gitmesi yakışmadı. Daha doğrusu yüzünden gülücükler eksik olmayan kardeşime ölüm hiç yakışmadı. Toprağa verilirken dimağım durdu, hayatın acı yüzüyle bir kez daha yüzleştim. Eşinin, biricik kızının, kardeşlerinin ve sevenlerinin acılarına ortak olmak tek tesellim oldu. Ne diyeyim ölüm adın kalleş olsun.
Güle güle güzel kardeşim, menzilin mübarek, makamın âli, mekânın cennet olsun. Gittiğin yerdeki tüm Kebanlılara bizden selam götür. Senden sonra bu fani dünyada hukukuna sahip çıkmak boynumuzun borcu olsun. Seni unutmayacağız.
Kardeşimi çok sevdiğini bildiğim Nesimi’nin “Minnet Eylemem” adlı şiiriyle analım.
Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabî, Farisî bilmem dile minnet eylemem
Sırat-ı Müstakim üzre gözetirim Rahim'i
İblisin talim ettiği yola minnet eylemem...
Bir acayip derde düştüm herkes gider kârına
Bugün buldum bugün yerim, Hakk kerimdir yarına
Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
Rızkımı veren Hüda'dır kula minnet eylemem...
Ey Nesimi can Nesimi ol gani mihman iken
Yarın şefaatkârımAhmed-i Muhtar iken
Cümlenin rızkını veren ol gani Settar iken
Yeryüzünün halifesi hünkâra minnet eylemem...