SEYFETTİN BAŞKANIN ARDINDAN
Bazı ölümler vardır, insanı yıkıp geçer ne yapacağını nasıl ağıt yakacağını bilmezsin. İşte öyle oldu değerli ağabeyimin zamansız bizlere vedası. Sevgili Cem BAYINDIR beni genellikle akşamları arar, alışık olmadığım bir zamanda Cem’in aradığını görünce bir olumsuzluk olduğunu tahmin ettim. “Haberin var mı? Seyfettin Abi” deyince gerisini duymadım artık. Bu görüşmeden sonra telefonum Keban’dan gelen çağrılarla dolup taştı. İlçede dostluğumuzun bu denli fark edildiğini bilmiyordum. Tüm telefonlarda duyduğum ortak kanı “ düzgün ve dürüst adamdı” betimlemesiydi. Seyfettin Ağabey Kebanlı değildi ama bir Kebanlıdan daha Kebanlıydı. Bu cümleden neyi kastettiğimi ilerleyen satırlarda açıklayacağım.
Üngüzek (Dallıca) Köyü’nden Naim Hoca ile Aliye Hanımın büyük oğludur. 1965 yılında Keban’a geldi. İlçemizde fotoğrafçılık mesleğini icra etti yıllarca. Benim kendisi ile tanışmam yanılmıyorsam 1971 yılında ilkokula kayıt yaptırmak için arkadaşı Münür ÖZMEN ağabeyimle fotoğraf çektirmek için dükkânına gitmemizle oldu. Bu fotoğraf çektirme işi öylesine uzun sürdü ki anlatamam. Devir siyah beyaz fotoğraf devri. Fotoğraflar filme çekiliyor sonrasında karanlık oda da banyo edilip rötuşlanıyor. Bir emek ki sormayın gitsin. Siyah önlüğümle makinanın karşısına oturttu. Bana gözümü kırpmamamı ve başımı oynatmamamı tembihledi makinanın gerisine geçti. Makinayı ayarladı. Objektifin önündeki kapağı açıp kapatarak çekim işlemi tamamlanacak. Ben kıkır kıkır gülüyorum. Seyfettin Abi fotoğrafı çekiyor. Filmi karanlık odaya götürüp banyo edip dışarı çıkıyor. “Münür bunu bir daha oturt buraya gözünü kırpmış.”diyor. Bu işlem yanılmıyorsam en az 10-12 kez tekrarlandı. Yaklaşık bir saatte fotoğrafı heba edilen birçok filme rağmen çekmeyi başarmışlardı. Bu olay ikimizin de aklından hiç çıkmadı. Her daim bir araya geldiğimizde bu olayı mutlaka anlattık, güldük. Seyfettin Ağabey’in en aziz dostları bildiğim kadarı ile kendisine yaşça da yakın olan Adil Ağabey, Kadir Ağabey, Münür Ağabey, Sabit (BAYINDIR) Amcam, babam, kayınpederim Yılmaz Oruç ve Hadi Bey idi.
Keban Spor’un ilk yıllarında ağabeyim de oynuyordu. Bu futbol yıllarına ait birçok fotoğraf mevcut. Benim unutamadığım bir anı ise yanılmıyorsam 1974 veya 1975 yılıydı. Keban Spor Elazığ Amatör Küme’de Mastar Spor ile Keban Futbol Sahasında muhtemelen liderlik maçına çıkacak.Münür Abimle birlikte beni de elimden tutarak maça götürdüler. Mastar Spor bir otobüsle gelmişti. Beni sahanın kenarında yüksekçe bir yere oturttular. Biz sana işaret edince yanımıza gelirsin dediler ama maç sonunda Keban Spor kazanınca kavga çıktı. Bana düşende ağabeylerimin işaretiyle otobüse taş atmak oldu. Bilmiyorum isabet etti mi?
Seyfettin Ağabey’im Keban’da yanılmıyorsam ilçemizde ilk Murat 124 otomobili alan kişi idi. Yanılmıyorsam plakası 23 AK 271 idi. Adil Ağabeyle arabayı teslim almaya gidiyorlar. Seyfettin Ağabey yeni aldığı bir ipek gömlek giymiş. Arabayı alıp yola koyuluyorlar. Tabii o zaman arabalarda klima yok, aç camı serinle sistemi (ACS) var. Birer sigara yakıp Çakmak rampasına dayanıyorlar. Üçağaç Köyü’nün çeşmesinin orada sigarası bitince şoför tarafı camından dışarı atıyor. Tabii sigara rüzgârla geri gelip gömleğin arka kısmına düşüyor. Bir müddet sonra Seyfettin Ağabey ense kısmında bir sıcaklık hissediyor. “Adil sırtımda bir sıcaklık var.”diyor. Bakıyorlar ki izmarit rüzgârın etkisiyle gelmiş ve gömleğin sırt kısmını yakmış. Aracı durdurup gömleği çıkarıyorlar. Güzelim gömlek elden gitmiştir. Bu anısını da kendisine takılan arkadaşlarından sıklıkla dinlemişimdir.
Dediğim gibi bir Kebanlıdan daha Kebanlıydı demiştim. 1980’li yıllarda Keban Belediyesi’nin borçlarına belediyenin karşı kira getiren taşınmazları satışa çıkarılmıştı. Seyfettin Ağabey bu mülklerin tekrar belediyeye kazandırılması için kayınpederim Yılmaz ORUÇ’tan aldığı ödünç parayı icra memurluğuna yatırıp satışı önlemek için adliyeye giderken şiddete uğradı. Ağabeyim yaptığı kamu kaynağını korumaktı ama buna tahammül edemeyenlerce şiddete uğramıştı. Bu olayın detaylarını ben de bilmiyordum. Sekiz on yıl önce bir sohbetimizde kendisi anlatmıştı. Bu olayı da her zaman ki tevazusuyla anlattı.
Ağabeyim her zaman sosyal demokrat görüşleri savundu. 1970’li yıllarda ülkemizde batılı güçler tarafından uydurulan sağ-sol kamplaşması vardı. Bu kamplaşmanın bir sonucu da sık sık değişen hükümetlerdi. O zamanın iktidar değişimlerinde iktidarlar geldiğinde karşıt görüşlülerin sürgün yerleri Doğu illeri olurdu. İlçemize gelen tümöğretmenlerin yardımına koşan birisiydi. Bu ikili ilişkileri hala devam etmekteydi. Bir gün lisede çıkan bir sağ sol kavgasında yaralanan Kebanlı bir öğretmenimizi Seyfettin Ağabey arabasıyla Elazığ’a hastaneye götürmüştü. Dönüşte Keban giriş virajlarında aracının önüne taş yuvarlanmak suretiyle durdurulmak istendiğini geri manevra yaparak tekrar Elazığ’a döndüğünü anlatmıştı.
Seyfettin Ağabey uzun yıllar yaklaşık 18-20 yıl boyunca Keban CHP ilçe başkanlığı yaptı. Anadolu’da siyasi parti başkanlığı yapmak oldukça zor bir iş. Parti binası kirasını ödemek bile başlı başına bir külfet. Bazen konuşmalarımızda “Yav, bir seçim olsa” dediğine çok tanıklık etmişimdir. Bir gün “Neden bu kadar seçim istiyorsun?” diye sordum. Cevabı oldukça şaşırtıcıydı. “Seçim zamanında adaylar partiyi ziyarete geliyorlar. Parti binasının birikmiş kiralarını ödemek için yardım yapıyorlar. Ancak bu şekilde çark dönüyor” diyerek önemli bir sorunsalı dile getiriyordu.
Parti çalışmaları bilgisayar ortamına aktarıldığında uyum sağlamakta zorlandığını zaten parti çalışmalarını zorlukla yürüttüğünü anlatınca kendisine; “ağabey sen merak etme ben senin şifrenle tüm işlemlerini İstanbul’dan yürütürüm” dedim. Mutlu oldu yaklaşık iki yıl kadar bilgisayarda tüm işlerini uzaktan yürüttüm. Bir gün internet sitesine girince ne göreyim. Partinin en faal ilçe örgütü olmuşuz. Tabi bu faal olmayı bilgisayarda yapılan işlerle ölçmüşler. Çok girip çıktığımız için doğal olarak öyle bir sonuç ortaya çıkmış. Kendisine; “ağabey biraz bu bilgisayar işlerini seyreltiyorum, haberin olsun. Yarın öbür gün seçim sonuçlarıyla karşılaştırırlar. Oy artışı olmazsa hesap sorarlar” dedim. Güldü; “doğru söylüyorsun, ben bunu düşünmemiştim” dedi. Kısa bir süre sonra da ilçe başkanlığı görevini bıraktı.
İlçede ki milli ve resmi bayramlarımızın değişmez fotoğrafçısı idi. Bu anlamda ilçe kültür tarihine önemli hizmetleri olduğu yadsınamaz. Bir Cumhuriyet Bayramında çekmiş olduğu bende olmayan bir fotoğrafı geçtiğimiz aylarda Dr. Zeki SAĞDIÇ bana gönderdi.
Peygamberimize sahabelerin sorduğu; “Ya Muhammed Müslüman kimdir?” şeklindeki soruya verdiği cevap şudur; “elinden ve dilinden herkesin kefil olduğu adam Müslümandır.” Seyfettin ağabeyde ilçemizde herkesin kefil olabileceği ender insanlardan biri idi. Sessiz ve sakin kişiliği, engin hoşgörüsü, yardımseverliği, naif kişiliğiyle gönlümüzde yer etmişti. Keban’a her gidişimde ilk uğradığım kişi idi. Haftada en az bir kez telefonla görüşürdük.
1948 yılında Üngüzek’te başlayan yaşam öyküsü çok sevdiği Keban’da son buldu. Bu zamansız vefatı bizleri yıktı geçti. Artık Keban bana daha da uzaklaştı. Mekânı cennet olsun. Seyfettin Ağabeyin fotoğraf arşivi ilçemiz için önemli bir değer ifade ediyor. Oluşturulacak bir Kent Müzesinde muhafazası hem ilçe kültürüne paha biçilmez katkı hem de anısını sonsuza kadar yaşatmaya vesile olacaktır. Biz kendisinden razı idik, yüce tanrı da razı olsun. Makamı âli menzili mübarek olsun. Gittiği yerdeki tüm Kebanlılara bizlerden selam götürsün.
Yazacak çok şey var ağabey. Nice yaşanmışlıklarımız var ama allak bullak ruh halimle ancak bu kadar yazmaya gücüm yetti. Ne diyeyim ÖLÜM ADIN KALLEŞ OLSUN.