Yıllarca köy hayatı yaşamış, bağ bahçe sahibi olmuş ve bu bahçesinden çeşitli sebzeler meyveler yetiştirip, evinin geçimini sağlayan sayısız insanlarımız var. Sebze ömrü kısa ve mevsimlik olduğu için, bahçeleri bir anda yem yeşil yapar, ama sonbahar gelince kuruyup gider. Muhakkak ki köylü bu sebzelerden beklediği şekilde istifade eder. Fakat kış gelmesiyle birlikte, gelecek sene buluşmak için sebzeler köylü ile köylü sebzeleriyle vedalaşır. Meyve ağaçlarına gelince, çiçekleri dahi bir birinden farklı farklı nice güzellikte ağaçlar bahçelerimizi süsler. Keban ve çevre köylerimizde Mart ayından itibaren, bahçelerimiz renga renk süslenirken, bizlerinde gözleri adeta bayram eder. İlk beklentimiz badem çağlası ardından erik ve diğerleri peş peşe gelip ağzımıza damağımıza farklı birer tat verir. Çağlalar kabuğa dönüşmeye başlayınca, bir birinden güzel diğer meyvelere döner yönümüz. Bunların içinde en çok beklediğimiz, bir an önce dutlara nişan düşüp değmesi. Dutlar değip bir hayli gözümüzü gönlümüzü doyurduktan sonra, her zamanki gibi üzümler ne zaman allanacak diye dönüp dolaşır aklımızda. Bahçeler çeşit çeşit meyvelerle zenginleşip güzelleşmeye başlayınca, köylünün yüzü de gülmeye başlar.
Bahçeler ve insanlar arasında ki en önemli sevgi, aslında dallara sarılmış asmaların yapraklarıdır. Sıra sıra meyve ağaçları yan yana olsa da, bunların sayısı yüzlerce olsa da, gözlerimiz en çok sevdiğimiz meyve ağacını arar. Ama üzüm asması öyle değil. En verimsiz en bakımsız bahçenin dahi bir köşesinde, yeter ki bir ağaca sarılmış asma görelim. İşte o zaman en bakımsız bahçe dahi gözlerimizi kendine doğru çekmeye başlar. Köylerimizde bir yere giderken, yolumuzun üzerinde veya yola yakın yerlerde kocaman üzüm bağları görürüz. Ya etrafını çepe çevre bir duvar kaplamıştır, yada tel örgüyle falan çevrilmiştir. Arazi meyilli değilse eğer ne bağ görünür nede yaprakları. Fakat asmalar öyle değil işte. İster bağın bir köşesinde olsun isterse kos koca ceviz ağaçlarının ortasında olsun, illa ki kendini gelip geçenlere gösterir. Peki nedir bizi asma yapraklarına doğru çeken bu özellik? Hangi birini sayayım, hangi güzelliğinden, bizleri cezbeden hangi varlığından bahsedeyim bilmem ki. Her şeyden önce kocaman üzüm salkımları, her asmanın üzümü ayrı bir tatta ve ayrı bir renkte. İnsanız her birimiz görsel olarak ayrı bir zevke sahibiz. Kimini beyaz üzüm salkımları cezbeder, kimini siyah lacivert moru karışımı renkleri cezbeder. Hele hele diğer renklerinden farklı kırmızı olanı başka özellikler taşır. Kırmızı üzümlerin bazı cinslerinin de kendine has kokulusu vardır. Bunlarda yetmezmiş gibi kuş üzümü, öküz gözü, hatun parmağı, derken daha bir çok çeşitleri var. Bildiğim kadarıyla sadece Elazığ yöremizde 52 çeşit üzüm olduğundan bahsediliyor.
Asıl anlatmak istediğim üzüm çeşitleri veya üzümlerden elde edilen yiyecek içecek ürünleri değil. Beni şahsen en çok cezbeden, her hangi bir bahçenin içinde varlığını gösteren asmaların duruşu ve yapraklarıdır. Ve bulunduğu bahçenin adeta bir süsü olmasıdır. Kısacası asma yaprakları baharda bir başka güzellik sergiler. Yaz aylarında yaprakların arasına gizlenmiş salkım salkım koruklar. Sonbahara doğru üzüm salkımları koruktan olgunluğa geçerken dahi muhteşem bir görünüm sergiler. Havalar soğumaya başlayınca asmalarda üzümler toplanmış olsa da kendine has bir güzelliğe bürünür. Yapraklar yeşilden sarıya, sarıdan pembeye doğru hal almaya başlayınca, bir başka güzellik çıkar ortaya. Asmanın üzerinde olduğu ağacın yeşil yaprakları ile, asmanın sararmış yaprakları, ortaya muhteşem bir renk cümbüşü çıkarır. Doğayı ve bahçeleri süsleyen bu güzel renklerin karışımı, şairlerin ilham kaynağı olur adeta