Şehir hayatı insanlarımıza yani bizlere bir çok kolaylıklar sunduğunu asla inkar edemeyiz. Fakat köy yaşamına ait izleri, ne yüreğimizden nede alışkanlık yaptığı kültürümüzden, silip atmanın imkansız olduğunu benliğimizde hep yaşarız. Ayrıca köyünde doğmuş bir insanın eski yaşanmış anılarını, silip atmaya da niyeti asla yoktur. Çünkü köyünde görüp hafızasına kazıdığı o saf ve temiz duyguların fotoğrafını, insani duruşuyla yoğurup harman etmiştir. Buraya kadar tamam, ama mesele bundan sonrasıyla karşımıza çıkıyor. Şehir hayatımızın başlamasıyla birlikte doğup büyüyen çocuklarımız, bize ait neler biliyor veya biz onlara ne kadarını anlata bildik acaba? Sonuçta her birimizin acısıyla tatlısıyla birer köy yaşamı var, bunu hafızamızdan silip atmaya niyetimiz olmaz, olamaz zaten. Zaman o kadar dik başlı ve vurdumduymaz ki, hep kendi doğrultusunda hiç ardına bakmadan geçip gider. Geçip giderken de, gördüklerini duyduklarını defterine tek tek yazarak gider. Mademki bize ait olan yaşanmışları bir başkasından öğrenmesinin imkansızlık var ortada, şehir hayatını öğrenirken kendimizi de biz öğretelim çocuklarımıza derim.
Takriben son on yıldan beri gözüme takılan ve dikkatimden kaçmayan bir kaç örnek vermek istiyorum. Çünkü bende köyümden göçüp şehirde yaşayan bir insan olduğum için, sanırım daha net anlatma imkanı bulacağım. Dolayısı ile daha iyi anlatmış ve anlaşılmış olurum. Her geçen yıl insanlarımızın arasındaki ilişkiler azaldıkça azalıyor. Dostluk adına arkadaşlık ve komşuluk adına aradaki mesafe açıldıkça açılıyor. Bu sadece sen ben, siz biz değil, ülkemizin her köşesinde bu durumu ziyadesiyle göre biliyoruz zaten. Eskiden her yöremizin kendine has toplumunu dimdik ayakta tutan insanları vardı. Bu insanlarımız Bolu dağlarındaki asırlık çam ağaçları gibiydi. Şimdi ise son baharın son günlerinde yapraklarını dökmüş dut ağaçlarına benzedik. Çünkü sesi gür çıkan toplumlarımızın yerini, sessiz sedasız insanlar yani bizler almışız.
Sanırım buraya kadar verdiğim örneklerde epeyce karamsarlık sergiledim, ama maalesef çoğunluğumuz böyle. Fakat yinede yüreğimizi rahatlatıp ferahlatan özüne sadık insanlarımız var. Bunların sayıları azda olsa geçmişimizi geleceğimize taşıyan umutlarımızı canlı tutmaya devam ediyorlar. Özüne geleneğine bire bir sadık kalıp devam ettiren, umutlarımızı taze tutan bu değerli insanlarımızdan biraz örnek vermek istiyorum. Çünkü yazımda anlatmak istediğim meseleyi daha iyi ve ayrıntılı izah etmiş olacağım.
Misal köyünden gelmiş belki şehirde evlenmiş ve 40,,50 senedir şehir hayatı yaşamış, çocukları büyümüş belki de nine dede olmuş bazı canlarımız eski geleneklerini evlatlarına da aşıladıklarını görüyoruz. Daha açıkçası orta yaşta olan bir hemşerimiz, akrabalık komşuluk ilişkilerini devam ettiriyorsa eğer, çocukları da aynı ölçüde olmasa dahi, üzerinde bir sorumluluk hissettiğini şahsen fark ediyorum. Şehir yaşamımız ve iş hayatımız devam ederken, gün oluyor bir cenazemiz, bir hastamız oluyor. Veya köy derneklerimizin her hangi bir konuda toplandığı ortamlarda, köyüne ilgi alaka gösteren hemşerimizi ve çocuklarını da göre biliyoruz. Gönül çok arzu ediyor ki, her hemşerimiz aynı şekilde her yere gelsinler iştirak etsinler ki, gençlerimizi de anne babaları gibi aramızda görelim. Maalesef genç kuşaklarımızın çoğunluğu sadece ve sadece, çok yakın akrabalarının başına bir iş geldiği zaman, veya hayırlı bir gününde yanında oluyorlar. Gerisi tek düze bir hayat, sabah git akşam gel, kiminin elinde akıllı telefon, kiminin koltuğu karşısında dostlardan uzak bir televizyon dizisi. Daha önceleri hemşerilerin gittiği kahveler vardı, kahve alışkanlığı iyi olmasa da, orada en azından köylüsünü veya bir yakınını görüp hal hatır ederdi. Özellikle şu cep telefonları çıktı çıkalı, kimse kimsenin kapısını açmaz oldu. Cep telefonundan önce evimize yakın olan akrabaların evlerine, üç gün gitmesek beşinci gün illa giderdik. Dolayısı ile yakınlarımızın yüzünü görme şansına sahiptik. Sözün özü şehir hayatımızın ardından, adına modern yaşam dedikleri alışkanlıklarımız yüzünden, aklımızda azda olsa kalan köy kültürümüzü de silip atıyor beynimizden.
Atalarımızdan bizlere miras kalan o güzel Anadolu geleneklerimizi, başta evlatlarımız olmak üzere genç kuşaklarımıza, anlatmak öğretmek ve sevdirmek dileklerimle...