ON KASIM'DAN ON KASIM'A
Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü her 10 Kasım'da hüzünle anar, ona olan sevgimizi ve saygımızı tazeleriz. Bu anma gününü devletin tüm kurumlarıyla birlikte, yediden yetmişe halkımızla birlikte yad ederiz. 1938 yılından beri her 10 Kasım sabahı, saat Dokuz'u Beş geçe saygıyla yad eden herkesten Allah razı olsun. Çocukluğumdan bu yana sonbaharın son ayı olan, ve kara kışa ilk adımlarını atan bu Kasım ayı, sanki Atatürk'ün ölümü için oluşmuş gibi gelirdi bana.
Bu yazımın sebebi ülkemizde 10 Kasım'ın ne anlama geldiğini, dilimin döndüğünce anlatmak ve biraz irdelemek. 10 Kasım neden bu kadar önem taşıyor? Sadece Anıt kabre gidip Atatürk'ü ziyaret etmekle mi sınırlı? Yaklaşık bir asırdan beri devlet ve millet olarak, Atatürk'ü ölüm yıldönümünde anarız da, onun çizdiği yolda ne kadar yol kat etmişiz bu önemli.
Cumhuriyetin kurulduğu 1923 den sonraki kısa zaman içinde, ulu önderimizin de söylediği gibi az zamanda çok işler yapıldı. Dünyanın kabul ettiği hatta bir çok ülkenin devlet adamlarının yazdığı anılarda, Atatürk'ü son yüz yılın dahisi olduğunu belirtmiştir. Milyar nüfusa sahip Çin devleti, Atatürk'ü bir okul kitabına ders olarak eklemiş. Atatürk ülkemizi işgal altından kurtarıp Cumhuriyeti kurunca, vakit geçirmeden hemen işe koyulur.
İlk olarak 1927 yılında sanayi teşvik kanunu çıkartılır. O yıllar ülke sathında sanayinin gelişmesi için öncelikle özel sektör teşvik edilir. Fakat Atatürk'ün beklediği sanayi atılımları maalesef gelişmez. Bir kaç şehirde dokumacılık gibi tıkırtılar duyulsa da, maalesef ilkel ve cılız üretim yapılır. Bu sanayi teşvik kanunu devlet destekli olsa da, atılım yapacak sanayici fazla çıkmayınca üretim etkisiz kalır. Çünkü ihtiyaç haddinden fazla çok, ama üretim yok denecek kadar az. Ulu önder 1930 lu yıllarda, o günün bilim adamları ile sanayinin gelişmesi hakkında çeşitli bilgi alış verişleri yapar. Hatta zamanın bilim adamlarına ülkemize hangi sanayi mamullerine ihtiyaç vardır diye sorular sorup notlar alır. Yapılan iyi bir çalışma sonunda birinci beş yıllık kalkınma planı hazırlanır. Yakın zamana kadar adına KİT dediğimiz, Kamu İktisadi Teşekkülleri kurulur ve devlet kendi imkanını mecburen kullanarak sanayiye girer.
Her alanda muhteşem fikirler üreten Atatürk, yokluklar içinde kalan ülkemize fabrikalar kurdurur. Ve çok ilginç, kurulan her fabrika şehirlerin ve ilçelerin büyüklüğüne göre, yurt sathına serpiştirilir adeta. Üretim yapan her fabrika, bir yandan halkımızın ihtiyacına cevap verirken, bir yandan da faaliyet gösterdiği o şehir veya ilçeye istihdam sağlar. Kısaca bu fabrikalar bölge insanları için iş aş kapısı olur. Son 70 küsur yıldır kurulan fabrikalar maalesef hep batı illerine kuruldu. Sonuç ne oldu? Herkes iş bulmak için batıya göç etti. Bunu 90 yıl önce Atatürk hiç düşünmedi mi acaba dersek, tabii ki düşünür. Hatta daha kolay olurdu, kurulan tüm fabrikaları iki veya üç şehirde kurmak. Atatürk yüz yıl sonrasını gördüğü için, halkının da yüz yıl sonrasını düşünmek zorundaydı. Sözün özü vatansever devlet adamlığı nasıl olurmuş, bununda cevabını yaptığı işlerle tek tek göstermiştir. Bunları görmek anlamak için, gören göz, duyan kulak gerek.
Atatürk ayrıca Cumhuriyetin ilk yıllarında, başarılı 800 öğrenciyi yurt dışına eğitim almaya gönderdi. Amaç farklı alanlarda eğitim alan bu gençler sayesinde, Türkiye Cumhuriyetini daha yaşanır hale getirmek içindir. Bu gençlerimizin çoğu Almanya'ya bazıları Fransa, İsviçre ve Amerika gibi ülkelere gönderildi. Döndüklerinde her biri alanında büyük başarılara imza attı. Bazıları eğitimci oldu bilgilerini paylaştı, bazıları modern Türkiye'nin inşasın da görev aldı.
Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk dünyada eşi benzeri az olan şahsiyetlerden biridir. Tarihe olan merakımdan dolayı, 1938 in 10 Kasımından sonra ülkeyi yönetenler, Atatürk'ün hızının çok gerisinde kalmışlardır. Hadi 1950 lere kadar dünyada savaşlar çalkantılar sebebiyle, beklenen atılım yapılmaya bilir. Ama şu da bir gerçek ki, Atatürk 1923 ve 1938 yılları arasında sanayi hamlesi yaparken, gerek içte gerek dışta her şey güllük gülistanlık değildi. Fakat en zor yılların bıçak sırtında olan zamanlarında Atatürk sanayi hamlesi yapmayı başarmıştır. Bu başarı öyle sıradan basit sözlerle tarif edilecek gibi değil. Tarihe ışık tutan iç ve dış yazarlar, Atatürk'ün nasıl bir zekaya sahip olduğunu kitaplarında nakış nakış işlemişlerdir.
On Kasım'dan On Kasım'a başlıklı bu yazımı toparlayacak olursak eğer, bende oluşan izlerden bir kaç tanesini dile getiriyorum. Atatürk, dünyaya parmak ısırtan, Bir Baş Komutandı, Yüz yıl sonrasına yatırım yapan Bir sanayiciydi, mükemmel Bir eğitimciydi, sanat alanında eşsiz Bir devlet adamıydı, ayrı ayrı her dalda kendini yetiştirmiş Birer Mühendisti, zamanın evvelinden haberdar olan geleceğe fikirler üreten Bir Sosyalok, Tarihçiydi, Edebiyatçıydı, Din eğitimi almış ve İslam alemine yol gösteren hatta ışık olan iyi Bir Müslüman’dı, sonuç adam gibi adam ve muhteşem bir devlet adamıydı...
Bu vesile ile, başta Baş Komutanımız Atatürk ve silah arkadaşlarına Allah rahmet eylesin mekanları cennet olsun...