MEKTUP VE HİKAYESİ
Saygı değer dostlar bundan yaklaşık 50 yıl önceki tarihimize şöyle bir bakınca, ülke genelinde ister köylü olsun ister şehirli olsun, halkımızın tek haberleşme aracı Mektup sayılırdı. Yakın köyler ve ilçeler arasında, haberleşmek için mektuba gerek yoktu. Köylerin yakın veya uzaklığına göre, ya aileden biri yaya olarak gönderilir, ya da at veya eşek vasıta olarak kullanılırdı. Fakat şehirler arası haberleşme sadece mektupla sağlanırdı. Maalesef adına şarkılar türküler yakılan gurbet denen bitmez tükenmez hasretimizi, Anadolu insanı sadece mektupla azaltmaya çalışırdı. Mektup beklemenin ne kadar önemli olduğunu, 60 yaş üstü insanlarımız daha iyi bilir. Hele bunun adı Asker mektubu olunca, nemli gözlerle beklenirdi ta ki gönderilen mektubun cevabı gelene kadar. Ben bunun şöyle bir tarifini yapayım kendime göre. Her mektup en az bir saate yakın bir zaman diliminde ancak yazılırdı. Fakat mektubun tamamı en fazla iki dakika gibi bir sürede okunup biterdi. Bana göre yazmak, kırmadan dökmeden üzmeden yaşanacak bir ömrün bir bölümü gibi. Fakat okumak öyle değil maalesef, ne yazılırsa yazılsın tadına doyulmadan hemen bitiverir. Bu bir mektup olunca, ister gurbetten gelsin, ister sıladan gelsin, devamı yok mu der gibi gözler öyle baka kalırdı. Mektup'un önemini kısa da olsa anlatmaya çalıştım ama, bunun birde okunması ve yazılması vardı. Mektupla haberleşmenin en yoğun olduğu yıllarda, maalesef okuma yazma düzeyi oldukça az sayıdaydı. Fakat köy yerinde her evde okur yazar olmayınca, özellikle annelerimiz bir mektup okutacak veya yazdıracaksa eğer, önce akraba içinde okur yazar arardı. Akrabasında okuryazar bulamadığı zaman, giderdi bilen bir komşusuna. Okur yazar olanlar akraba da olsa komşu da olsa, tamamı çocuk. Çünkü büyüklerde okur yazar hemen hemen imkansız. Kısacası okunan veya yazılan mektuplar tabiri caizse yarım yamalak desek çok doğru olur. Çünkü okur yazar az sayıda bulunduğu gibi, mektup yazma okuma becerisi de kültürel bakımdan oldukça çok fakirdi.
Mektup yazma ve okuma hikayesinin en canlı örneğinden biri olan, sevgili Veysel ÖZTÜRK ağabeyim şöyle anlatıyor. Elif Güngör hala (Oflu) akrabası olduğu için, oğluna gönderdiği mektupları genellikle Veysel ağabeye yazdırırmış. Tabii ki gelen mektupların tamamını da yine kendisine okutur. Veysel ağabey diyor ki, Elif hala mektup yazdırmak için beni çağırmışsa eğer, bir yandan bana yazdıracağı sözleri söylerken, bir yandan da kilerden bana ikram olarak, ceviz badem pestil sucuk getirirdi. Fakat mektup okutacak ise eğer, daha önceden bir tabak içinde yine aynı şekilde hazırlamış olurdu. Çerez tabağını önceden hazır etmesinin sebebi ise, mektup okunurken ora da bulunanlar pür dikkat dinlemesi için. Elif hala tabii ki çok haklı, belki 6 ay belki bir yıl gibi bir zaman içinde oğlunun yüzünü görmemiş. O mektupta neler yazıyor, oğlu ne demiş en ince ayrıntısına kadar dinlemesi gerek. Hatta aynı mektup aynı anda üst üste, 2 kez veya 3 kez okutulurdu. Veysel ağabey o yıllarda haliyle çocuk yaşta olduğundan, değme keyfime diyor. Hatta bazı köylülerimiz de Veysel ağabeye mektup okuturlar, hal böyle olunca keyifler oldukça katmerli olacak tabii ki. Kısaca mektup yazdıran veya okutan sayısı çoğaldıkça, Veysel ağabey ev sahiplerinden küçük hediyeler alır, tabii ki bu hediyelerin çoğu yöresel çerez türü şeyler.
Mektup okutmada daha seçici olan köylülerimizin olduğunu biliyoruz. Bunun sebebi ise aman yalan yanlış okunmaması içindir muhakkak. Nimri köyümüzde okuryazar oranının az olduğu o yıllarda, en güvenilir insan tabii ki köyümüzün Öğretmenidir. Öğretmene mektup okutmak, hele hele mektup yazdırmak adeta imkansız gibi bir şeydi. Öğretmen ne yapsın zaten köylünün çocuklarını okutuyor, birde köylünün mektuplarını mı yazıp okuyacak. Bu yüzden Öğretmene karşı ayıp olmasın diye mektupla ilgili işi düşen pek olmazdı. Yinede en güvenilir merci Öğretmen olduğu için, yazdırmak değil de, mektup okutanlar olurdu.
Mektup bekleyenler ve yazdıranlar Nimri köyümüzde bilinen sıradan bir durumdu. Fakat bazı mektuplar yazılır bazı mektuplar beklenirdi ki, işte onlar sıradan bir durum değildi. Mesela bir anne veya baba, köyden veya akraba köyden oğluna kız isteme konusu içeren o mektup, itina ile yazılır cevabı ise merakla beklenirdi. Bunun tam tersi de olabilir. Örneğin köyden biri kızını oğluna istiyor, anne gurbette olan eşine veya bir büyüğüne mektupla sorar, cevabını da merakla beklerdi. Bu önemli mektuplara asker oğlundan veya gurbette olan eşinden haber alma çok değerliydi.
Mektup konusunu şöyle bir gerçekle bitirmek istiyorum. Yukarıda uzunca bahsettiğim mektupla haberleşme yöntemi çok ilkel gelebilir genç kuşaklarımız için. Fakat o mektupla haberleşip uzun zamanlar sonra aldığımız kararlar daha yerinde, daha gerçekçi ve daha da kalıcıydı. Maalesef şimdi haberleşmeyi dakikalar içinde alıp veriyoruz ama, alınan kararlar hiçte kalıcı olmuyor. Genç kardeşlerimiz sabah biriyle tanışıyor öğlen nişanlanıyor, fırsat bulsalar akşam güneşi batmadan evlenecekler.
Geçmişimize ışık tutan, geleceğimize hala emin adımlarla yürümemize sebep olan, atalarımızı rahmetle anıyorum, mekanları cennet olsun...
Selahattin YALÇINER