SEFTİL’E SERENAT
“Bir gün gelir Seftil’lere çıkınca
Yar bahçemde her renkten gül olur
Yeller eser yağmur yağar ince ince
O gün gelir nazlı yardan gel olur” diye dizelere dökmüş sevgili Cem BAYINDIR ilçe kültüründe önemli bir yeri olan Seftil Dağı’nı.
Keban ilçemizin güneyinde yer alan Seftil Dağı’nın rakımı 1038 m. dir.
İlçenin Doğu, batı ve güney yönlerinden olmak üzere üç girişi mevcuttur. Doğu yani Elazığ yönünden ve batı Arapgir yolundan girildiğinde bakıldığında yavrularını kanatları altına almış bir ana gibi görünür Seftil.
Yavrularının biri ilçe halkınca Küçük Seftil adı verilen dağın Fırat tarafında küçük tepe, diğer yavrusu ise eteklerinde kurulmuş ilçemizdir.
Üçüncü giriş olan güney girişinden Zırkı yöresinden gelen yoldan ise sivri bir görünümde yavrularını gölgesinde gizleyen onlara siper olan bir anadırSeftil.
Eteklerinin altında kurulan ilçeyi bir ana şefkatiyle koruyandır Seftil.
Keban’ın rızkıdır Seftil. Bu cümleden olarak geçmiş dönemlerden itibaren maden üretiminde kazılan ve ekonomik değer elde edilen yerdir Seftil.
Doruğunda kalan tek ardıç ağacı ziyaret kabul edilen yerdir Seftil. Ziyaret kültü bu Seftil’in tepesinde Kebanlılara halen bugün el sallayan ağacı maden uğruna baltanın şerrinden korumuştur.
Zaman zaman çeşitli dilekler dilemek maksadıyla dallarına çaput bağlanan ardıç ağacının yaşamını sürdürdüğü bir uğrak yeridir Seftil.
Ayrıca Garipler Çeşmesi’nin karşı kısmında bağrına rahmetli Aloş Arif’in diktiği iki badem ağacının çiçek açması ile baharın gelişini Kebanlılara muştulayandır Seftil.
Eteklerinde baharın müjdecisi Nevruzları açtırandır Seftil.
Yine rahmetli Şeref Bedri ERDEM’in belediye başkanlığı döneminde fıstık çamı dikerek ağaçlandırılmasına ön ayak olduğu ilçemizin semboldür Seftil.
Üzerinde diken bulunmayan bir dağdır Seftil. Gerçekten de yörede “kara çalı” dediğimiz bitkinin yetişmediğini tüm Kebanlılar bildiği dağdır Seftil.
Kimsenin ayağına diken batmamıştır Seftil’de.
Başına kar yağdığında duvağına bürünmüş bir gelin olarak görünür Kebanlılara, Seftil.
Havanın hafiften ılımasıyla eriyen karların eteklere doğru inmesiyle duvağını sandığına koyan bir gelin görünür Kebanlılara, Seftil.
Üzerinde kurt gezmeyen bir dağdır Seftil.
1950’li yıllara kadar neslini tüketmeden önce geyiklerin yatağıdır Seftil.
İpekböceği ile geçimini sağlayan ilçe halkına ipek böceği kozasını sarmak üzere palaklar[1] yetiştirendir Seftil.
Sarı sandallar, kıra kıralar ve kınalı kekliklerin ev sahibidir Seftil.
Rahmetli Sabit BAYINDIR Amcamın, küçük bir çocukken eteklerindeki dere kıyısında oyun oynadığı bir gün, kırmızı kellesinin üstünde iki küçük boynuz olan ve kendi deyimiyle bir gıdik (oğlak) gibi meleyen bir yılan gördüğünü söylediği yerdir Seftil.
Eteğinden geçen Keban Çayı kıyısında yavukluların hasretle kucaklaşmalarının ve aşklarının sessiz tanığıdır Seftil.
İlçeyi hunharca betonlaştırdığımızın üzgün tanığıdır Seftil.
Kiminin ağaçlandırmaya çalıştığı, kiminin bağrına parti kısaltmasını yazdığı yerdir Seftil.
Altın bulma uğruna taş kesilen gelin taşının tahrip edilmesinin kızgın tanığıdır Seftil.
Rahmetli amcam Sabit BİLGİN’in görebileceği bir yerde,gölgesinde sonsuz uykuya yatmak istediği dağdır Seftil.
Rahmetli Hadi TURAN’ın ismini yaşatmak için biricik kızına verdiği addır Seftil.
Seftil Keban’dır.
Bağrında “Herkes kendi Bavli’sine yanar.” deyimine konu olan Bavli’leri yatırandır Seftil.
Herkes Kendi Bavli’sine yanar
Söylence şu şekilde günümüze intikal etmiştir. 1730 yılında Keban’da büyük bir deprem olur. Tüm maden ocakları büyük hasar görür. Yüzlerce işçi göçük altında kalır. Göçen maden ocaklarında incelemelerde bulunan muhtemelen dönemin Maden Emini Ispanakçızade Mustafa Paşa hangi göçük mahalline gitse insanların hep “Bavli, Bavli, Bavli” diye şivan[2] ettiklerine tanıklık eder.Bavli Dikkatini çektiği için merak edip Keban’ın ileri gelenlerine sorar; “Bu kadar can kaybı varken en çok Bavli’yi ağlıyorlar. Bu Bavli kimdi ki en çok Bavliyi ağlıyorlar? Keban ileri gelenleri; “Paşam sen haklısın ama ağlayanlar bir tek Bavli’yi değil “Herkes kendi Bavli’sini ağlıyor.” Şeklinde cevap veririler. Deprem felaketi o derece büyüktür ki maden ocaklarının göçüğünde ölenlerin içinde sadeceBavli isminde kırktan fazla ölen vardır. Keban ileri gelenlerinin paşaya verdiği bu cevap Keban sözlü kültüründe “Herkes Kendi Bavli’sine yanar” şeklinde yer alır. Ogün bugündür üzücü bir şey olduduğunda (ben kendi derdimi ağlıyorum anlamında) Ben kendi Bavli’me yanarım derler. Burada sözünü ettiğimiz Bavli (Osmanlı Nüfus Sayım Defterlerinde Pavli) muhtemelen maden ocaklarında “Çakılcı”[3] olarak çalışan henüz bıyığı terlememiş[4] gayrimüslim tebaanın çocuklarıdır.
[1]Palak: Keban yöresinde yetişen çok dallı kalın otsu bitki.
[2]Şivan etmek: Ağıt yakarak ağlamak, feryad etmek anlamında Farsça’dan dilimize geçmiş deyim.
[3]Çakılcı: Yer altında mağaralardan elde edilen cevheri torbalarla yeryüzüne çıkarmak ve cevher biriktirme yerine kadar taşımakla görevli kişilere verilen isimdir. Çakılcıların genel olarak Samsun/Lâdik ve Gümüşhane’den Keban ve Ergani madenlerine gelen gayrimüslim Osmanlı tebaasından 9-15 yaş arası çocuk işçi oldukları bilinmektedir.
[4]Bıyığı terlemek: Bıyığı yeni çıkmaya başlamak anlamında deyim.