EKSİK YANLARIMIZ VE BAYRAM
Uyku tutmadı yine. Geceyi yarıladık. İnsan yükü ağırlaştıkça uyku ile arası daha bir açılıyor. Anacığım düşer aklıma uyuyamadıkça. Yükü ağırmış demek ki. Bir türlü hafifleyip uyuyamazdı. Çocuk aklımızla bunu anlayamazdık. Hatta içten içe kızardık. Uyanacak korkusuyla konuşamazdık, televizyonu da en kısık sesle dinlerdik.
İnsanın aklına neler gelmiyor ki, nerelere gitmiyorsun ki. Sonra sustuklarını konuşturuyor, eksiklerini bir bir diziyor, haksızlıklara iç çekiyorsun. Gidenler üşüşüyor başına, hangisine yanacağını şaşırıyorsun uykusuz gecelerinde.
Bak yine aynı şeyler oluyor bana.
Kalk hadi sahurda geldi sayılır, çayın altını yak. Emekliliğin bir güzel tarafı, uykusuz nasıl ders anlatacağım stresinden kurtulmak oldu. Uykusuz kalmışım ne gâm… Gidenlerden öyle azalmışız ki varsın uykusuz da kalayım.
Bir ramazana daha kavuştuk şükür.
Tadı hiçbir zaman çocukluğundaki gibi olmasa da insanın içi kıpır kıpır oluyor. Manevi bir iklimin içine giriyorsun.
Tuttuğumuz tekne oruçları tadından yenmezdi. Erkenden bakkaldan atıştırmalıklar alınır,dolaba dizilir. Beş dakika da bir de açılıp bakılırdı.
Sonrası Ramazan benim eksik yanım oldu.
Hastasın denilip tutmama izin verilmeyen seneler geldi.
Asla beni sahura kaldırmazlardı. Bir de sanırdım ki sahurda en güzel yemekleri yiyorlar.
Birgün balkonda sahura kadar oturdum. Uyku bastırdı, karşıda Fikri amca bir şeylerle uğraşıyordu. Sırf uykum kaçsın diye onun yanına gittim, lafladık biraz.
Tekrar döndüm balkona, gözlerimi açamıyorum artık.
Bir baktım mutfağın ışığı yandı. O kadar sevindim ki uyanık kalmayı başardığım için.
Sessizce bekleyişim devam etti. Heyecandan içim içime sığmıyordu, arkadaşlarıma ben de orucum diyebilecektim.
Sofra hazırlandı. Kapıyı vurdum, annem beni görünce kızdı tabii ki.
Ama umursamadım, uyanık kaldım ya.
Ne mi oldu? Zırıl zırıl ağlamama rağmen annem beni o sofraya oturtmadı. Odaya gönderdi uyumam için. Ve benim her ramazanda tazelenen çocukluk anım bu. Tazelendikçe de sızlatan…
Ne zaman aileden ayrıldım, zorlansam da oruç tutmaktan vazgeçmedim. O günün acısını çıkarmak ister gibi.
Ooo anılara daldım çayı demlemeyi unuttum. Zaten bir köroğlu bir ayvaz kaldık, hafif bir kahvaltı ile geçiştiririz
Bir de neyi özlüyorum biliyor musunuz? Sahurda davul klarnetin sokak sokak gezmesini. Gençler halay çekerdi. Hoş hâlâ da var galiba. İş en uzun halayla rekora kadar gitmiş. Memleket havaları dinlemek en çok gurbette olanların gönül teline dokunuyor. O kadar çok dinlemişim ki instagramda sürekli memleket havaları karşıma çıkıyor.
Yok olan değerlerimiz gibi Ramazan kültürü ve coşkusu da eskisi gibi değil.
Çocuk yaşlarda asla zorlanmadan keyifle heyecanla tutulan oruçlar, Allah ne verdiyse sofralarına iştahla oturmalar, teravih namazına koşturmalar…
Anadolu nun küçük şehirlerinde yine bir nebze bunu hissediyorsunuz. Kıyı illerimiz, büyük şehirlerimiz bu güzellikleri çoktan yitirmiş gibi.
Her geçen gün biraz daha uzaklaşıyoruz bizi biz yapan değerlerden. Estetikten tanınmaz hale gelen suretimiz gibi siretimiz de yabancılaştı kültürüne, inancına. Zaman boşluğumuzu büyütüyor sürekli. Bizler o boşluğun içinde neye tutunacağını bilmeyen, benliğine secde eden nesiller olduk.
Yaş kemale erdiğinde hoşça hatırlanan çocukluğunuza dair güzellikler. İnsan ne zaman ki büyüyor, hüsranla yüzleşiyor.
Hadi bir yer sofrası kuralım. Etrafında toplaşalım. Aynı tabaklara kaşık sallayalım. Davulcu memleket havalarını çaladursun. Anayurdum olan çocukluğuma da selam olsun.
Sahurda ne mi var? Bildiğiniz kahvaltı. Çoluk çocuk dağılınca insanın kendine özenesi gelmiyor.