KEBAN KÖYLERİ: (27 ) LORİKAN - 3
Kitapçı dükkânından yayınevine
1972 yılında Aydın Doğan, Ankara'da daha önceden tanıştığı bir sahafın teklifine olumlu cevap vererek giriyor kitapçılık dünyasına. Ardından da Yaba ismiyle yayınevi, dergi ve sahaf izliyor bu serüveni.
Aydın Doğan’ın Ankara’ya taşınması ve yayıncılık serüveni, 1968 hareketinin filizlendiği ve geliştiği dönemlere denk geliyor. Doğan da bu hareketin etkisinde kalmış bir isim. Yayıncılık serüveni ve sonrasındaki kişisel hikâyesi biraz da o dönemin etkisiyle oluşuyor. Kendisini sosyalist, halkçı ve Kürt kimliği ile tanıtan Doğan’ın yayınladığı eserlerde de bunun izlerini görüyoruz. Uzun süre TİKP saflarında yer alan Doğan, 1980 yılı sonlarında partinin sosyalizmle bağdaşmayan çizgisini beğenmeyerek ilişkisini kesiyor. 1980 öncesi ve sonrası Türkiye Sosyalist Hareketi ve Kürt Hareketi’nin ilişkilerini, fikir ayrılıklarını, buluştukları noktaları, Sosyalist Hareketin “Kürt Sorunu” konusundaki yaklaşımlarını çok kez konuşur, Aydın Doğan bu konudaki görüşlerini fırsat buldukça paylaşırdı.
Aydın Doğan öykücülüğü
Aydın Doğan sadece yayıncı değildi. Ayrıca öykücüydü. Öykücülüğüne ilişkin Abdullah Rıza Ergüvan ve Mahmut Makal şu değerlendirmeleri yapıyor:
Abdullah Rıza Ergüven:“Aydın Doğan’ın öykülerini okurken olayların, olguların sergilenişinde bir Monet ustalığı gözlemledim. Biliyorsunuz EduartMonet bir ışık-gölge ustası. Bu usta ressam ışıkla gölgeyi birbirine öyle yapıştırır ki, tablolarında insan canlanıverir, devinmeye başlar. Bu öykülerde de tümcelerin örgüsü, onların birbiri ardı sıra çağımız öykücülüğünde bir yeniliği, yazınımızda yeni bir Ömer Seyfettin’i muştuladı bana.” (13 Şubat 1994, Özgür Gündem)
Mahmut Makal: “Yaşamın bir parçası olarak sokağı konuşturan Aydın Doğan, sekiz öykünün başından sonuna kadar bizi de o sokaklarda yaşatıyor, soluğumuzu kesiyor. Afişte Ölen Adam sokak sinemasının perdesinden çıkıp sokağa karışan, yaşamı yorumlayan bir kahramandır. Yaşamı sinema şeridinden alıp türküleyen bu cesur öyküler, Anadolucu yazarın pırıltılarıyla yüklü.” (Oluşum Dergisi: 1989).
Aydın Abi, Yaba Edebiyat dergisinin sayfalarını cezaevlerinden gelen yazılara da açmıştı. "İçeriden" gelen yazıların dizilmesinden yayınlanmasına kadar olan bütün süreçlerini titizlikle yürütür ve yazıların yayınlanmasını sağlardı.
Yaba Yayınları ve Yaba Dergisi'nin bir diğer özelliği de Türkçe edebiyatın pek çok isminin ilk öykülerini, yazılarını yayınladığı bir mecra olması.
Yayın hayatı boyunca dergiye Cemil Kavukçu, Şükrü Erbaş, Salih Bolat, Ferit Etgü, İsmail Beşikçi ve daha nicelerinin yolu düşecek, kimi ilk eserlerini bu dergide yayınlayacak kimi de sözlerini söyleyecekti. Shekaspeare, Enver Gökçe, Çehov, Halil Cibran, Zweig, Elia Kazan ve Nabokov onlarca yıllık yayıncılık serüveninde yayınlanan isimlerden birkaçı.
*Ferid Demirel
Kürt edebiyatını yayınlamak istiyordu
Kürt edebiyatına hem yayınevinde hem de dergide yer vermek istiyor bu amaçla kimi girişimlerde de bulunuyordu. Bu amaçla dönem dönem dergide bu konuda yazılmış yazıları yayınlıyordu. Ekim, Kasım ve Aralık ayında yayınladığı 109. sayıda Kürt şair Cegerxwîn'i sayfalarına taşımasını buna bir örnek olarak gösterebiliriz.
Kimi ziyaretlerimde benimle Kürtçe konuşurdu. Bu sohbetlerde, 1980 döneminde Kürtçe kimi yazılar yazdığından bahsederdi. O dönem bir öğrenci evinde kalıyor Aydın Doğan. Evde kalan öğrenciler bir gün evi polis basabilir korkusuyla, kitapları sobaya atıp yakıyor. O kitaplarla birlikte Aydın Doğan’ın yazdığı Kürtçe yazılar da yanıyor. “Keşke onları koruyabilseydim” derdi sürekli.
Musa Anterle yapılan bir röportajın dergide yayınlanmasından dolayı hapis ve para cezasına çarptırılan Doğan, kısa bir süre cezaevinde kalıyor.
Doğan, Anadolu, Mezopotamya ve Kürdistan coğrafyasında yaşayan bütün halkların, inançların tarihine ilgiliydi. Bu amaçla hem edebiyatlarından eserler yayınlamaya çalışıyordu hem de Mezopotamya Kitaplığı ile bu alanda bir külliyat oluşturmaya gayret ediyordu. Bu seride 20’yi aşkın kitap yayınlandı. Nusaybin Akademisi, Siirt Akademisi, Urfa Akademisi bu dizi kapsamında yayınlandı. Kürt tarihini anlatan "Şerefname" adlı kitabın François Bernard Charmoy'un katkılarıyla hazırlanan edisyonunu 5 cilt olarak yine Mezopotamya Kitaplığı kapsamında okuyucuyla buluşturdu.
Aydın Doğan ve Ayşe Aykul
*Aydın Doğan ve Ayşe Aykul
Yaba’nın serüveni aslında Aydın Doğan ve Ayşe Aykul’un da hikâyesidir. Aydın Doğan, Ankara’da kitapçı dükkanı açtığı zaman, kendisinden kitap almaya gelip gidiyor Ayşe Aykul. Sonra evleniyorlar. Ayşe Aykul, bu uzun yayıncılık yolculuğunun emekçisidir. Hem Ankara yıllarında hem İstanbul yıllarında Aydın Doğan ile omuz omuza yürütüyor bütün işleri. Son zamanlarda Aydın Abi ile biyografisini yazmaya karar kılmıştık. Ben soracaktım o yanıtlayacaktı. Demanstan kaynaklı olarak unutkanlık başladığı için de hatırlamadığı şeyleri Ayşe Abla tamamlayacaktı. Sonra pandemi girdi araya. Gerçekleştiremedik.
Aydın Doğan ve Ayşe Aykul’un bir kızı var. Şirin Doğan. Babasının bıraktığı yerden annesi Ayşe Aykul ile devam ettirecek şimdi Şirin Doğan.
Hayatında çok özel bir yeri olan annesi hayatını kaybetmeden önce kendisini görmeye giden Aydın Doğan, o yolculuğunu “7 Numaralı Koltukla Ana Yolculuğu” adlı öykü kitabında anlatıyor. Öykünün sonunda şunları yazmış Doğan:
“İkindi vaktiydi, dışarıdan keklik sesleri geliyordu. Ezelden beri Arıkayas’ında keklikler öterdi. Yaşadığım o an tümünü savuruyordu. Sanki bir şey söylüyorlardı keklikler. Ardı arkası kesilmeden söylüyorlardı belki. Hayır, doğanın doğurganlığını duyuyorlardı dağlara taşlara börtü böceklere. Doğa ölümsüzdür, diyorlardı. Sesler birbiri üzerine yineleniyordu, şu kekliklerdeki nefes nereden geliyordu onca uzun süre. Karşıdan karşıya ses alıp verircesine:
‘Bütün analar suçsuzdur’ dediklerini anlıyordum…”
Çıraklığının yanı sıra bir dönem tiyatro ile ilgilenen, muhabirlik yapan editör, yayıncı, sahaf, öykücü, ressam Aydın Doğan ardında onlarca eser, bir sürü anı bırakarak göç etti. Ruhun şad olsun “LorikanlıAdo”, yattığın yer incitmesin…
(FD/AÖ)