Bugun...


EĞİTİMCİ - YAZAR : MİDRAN YOKUŞ

facebook-paylas
KEBAN KÖYLERİ: (28) NİMRİ-7
Tarih: 17-07-2025 12:06:00 Güncelleme: 17-07-2025 14:39:00


KEBAN KÖYLERİ: (28) NİMRİ-7

Neşe ÖNEN

                                                   ‘Ege’de Son Söz Köşe Yazarı

                                                         ABD 28.12.2024

Kenan ağabeyim kendi yazısının yanında Nimri köyünün eski muhtarı Hasan Gökalp’ın yine 2014 yılında Nimri köyü hakkında derlediği yazısını da ekte göndermiş. Bu yazıyı da hiç dokunmadan paylaşmak istiyorum:

 

 “Köyüm Nimri

Adana, 26 Nisan 2014 -Nimri Tarih çalışması kapsamında

Köyümde altı sene muhtarlık görevi yaptım. Nimri’de gerçekleştirmek istediğim işlerle beraber bir de köyümün kuruluş tarihini ve ne zaman kurulmuş olabileceğini öğrenmek istiyordum. Nimri adının nereden geldiğini, ne anlam taşıdığını bilmek istiyordum. Bu konuda Keban nüfus müdürü İhsan Bey ile görüştüm. Ve yardımcı olmasını istedim. İhsan bey, geriye doğru dört karına (kuşak) kadar bilgi verebileceğini, daha fazlasının mümkün olmayacağını söyledi. Bunun beni tatmin etmeyeceğini, arzu ettiğim bilgiler ulaşmamı sağlamayacağından, köyümdeki yaşlılar ile ve komşu köy Bayındır’dan Mustafa Erkan ve Vahap Efendi ile konuştum. Söylediklerine göre, ilk başta “Nemrem”, yani ölmedim anlamına geliyormuş. Daha sonraki telaffuzu “Nimri” olarak devam etmiş. Bayındır köyüne ilk önceleri Barındık, Denizli köyüne ise Dehlizli denirmiş. Telaffuzlar değişerek, bugünkü isimleri ile anılmaya başlanmış. Bir de Keban’a bağlanmadan önce, bizim köylülere Arapkirliler denirmiş. Bu duyum sonucu bir de Arapkir de araştırma yapmaya yöneldim. Emekli olduktan sonra Arapkir’e yerleşen, Denizli köyü halkından, bizim de akrabamız olan Tacım Çavuş’u görmeye karar verip, Tacım emmiyi ziyaret ettim. Bizim köyde ve Bayındır’daki yaşlılardan dinlediğim tüm bilgileri ona anlattım. Tacım emmi de anlattıklarımı onaylıyordu. Tacım Çavuş Arapkir’de sevilen, saygı duyulan bir kişiydi. Onunla nüfus müdürlüğüne ve tapuya gidip bir şeyler öğrenmek istiyordum. Fakat oradaki durum da Keban’da öğrendiklerimden farksızdı. Geçmiş dönemde nüfus ve tapu idarelerinde çıkan bir yangın nedeniyle birçok evrak tahrip olduğundan, bize yardımcı olamayacaklarını ifade ettiler. Biz de geri döndük.

Tacım Emmi yaşlı ve bilgili biriydi. Ondan bildiği duyduğu bir şeyler varsa bana anlatmasını istedim. O da bana “benim bildiklerim de köydeki yaşlılardan öğrendiklerinden çok farklı değil. Fakat Göldağı, Sarıçiçek Yaylası’nda Nimri Yurdu diye bir konaklama yerinin olduğunu duydum. Eskiden yaz aylarında buralarda konaklarlarmış” dedi. Bu durum bir hayli zaman öylece kaldı. Ta ki İsmail Onarlı’nın “Ana Yurttan, Anadolu’ya” adlı kitabı elime geçene kadar. İsmail Onarlı’nın bu eseri, benim köyümdeki yaşlıların söylediklerini ve çevreden öğrendiğim bilgileri tamamen teyit ediyor ve örtüşüyordu. Bu eserdeki belge ve tarihlerden anladığım, bizim köy ve çevrede birçok köyün 1280 ve 1300’lü yıllarda buralara yerleşmiş olduklarıdır. Kitapta verilen bilgilerden anladığım kadarıyla, Nimri ve çevresindeki Bayındır, Denizli, Beğilli, Kılıçlı, Sinikli, Ballıca, Abdulvahap kale köyü ve Baskil’in birçok köyü, Bayat boyundan Şıh Hasan aşiretine mensup, Onar dede Sultan dergâhına bağlıdır. Yavuz Selim’in katliamından sonra bazı değişikliler olmuşsa da adı geçen köylerin birçoğu inançlarından kopmadan bugüne kadar ulaşmışlardır.

Bizim dedelerimiz Onar köyünden gelmekteydi. Halil Dede’nin babası, Koca Seyid’in kabri de Ağbaba’da bulunmaktadır. Mürşidimiz ise Atma Mineyik’den gelirdi. Bunları benim kadar orta yaşlı tüm köylülerimiz de bilirler. Ben bu bilgilerin bir anı olarak kalması için, bir günlük gibi satırlara dökmeyi istedim. Bu nedenle köyümüzdeki yakınlarım ve yaşlı komşularımdan sorup, araştırıp öğrenmek istedim. Bu konuda konuştuğum kişileri aşağıda belirtmek isterim: Hacı İsmail Dehmen yani Nimri Dede, Hasan Güngör, Fevzi Önen, Hasan Coşkun, Kazım Öztürk, Ali Baba ve Kara Hasan lakabıyla tanınan Hasan dayı. Bayındırlı komşularımızdan Mustafa Erkan, Vahap Celayir ve Rıza Dede. Bu kişilerden dinlediklerimi aynen aktaracağım.

Anlattıkları bugünkü duruma göre çok ilginç ve dikkat çekiciydi. Köyümüzün çevresi eskiden böyle çıplak değil, tamamen orman ve yemyeşil bir durumdaymış. Bu güzelliği eskiden Keban’da “Kalhan hane” denilen, bir tür demir eritme atölyeleri yok etmiş ve bugünkü çıplak duruma getirmiş. Yoksa Ağbaba’nın çevresi, Dalardıç, Karakuz, ve birçok yer tamamen orman ve yeşillikmiş. Anlatılanları doğrulayan bir kanıt da köyümüzdeki cem evi olan Ocak’ta ve eski yapılarda kullanılmış olan orman ürünlerinin ardıç, çam, dişbudak ve meşe gibi birçok ağaç cinsinden olmalarıdır. Ağbaba, Cıngırca, Dalardıç, Asarcık çevresi ve Bayındır meşeliği gerçek bir kanıt olarak, bugüne kadar bir nişan olarak kalmayı başarmıştır.

İsmail Onarlı’nın “Anayurt’tan, Anadolu’ya” kitabında bahsettiği şekilde köylülerimiz burayı yerleşim yeri olarak seçip, karar verdikleri zaman, buraya bir iki aile değil, birçok kabile halinde, kalabalık bir gurup olarak yöreye yerleşmişlerdir.

Tahminlere göre, ilk olarak şu andaki köyün merkezi olan yerine değil, bağ bahçe kuracakları muhtelif yerleri seçerek su sızıntısı olan yerlere yakın bölümlerde yazlak dediğimiz bahçe damları ve davarlarını koruyabilecek ağıl ve kom yapmak suretiyle köyümüzün geniş bir alanına dağılmışlardır.

Bu yapıların kalıntılarını her yerde görmek mümkündür. Bu yerleşim yaşama geçtiği zaman, buralarda birbirlerine yakın ve komşu olarak çok geniş bademlikler, üzüm bağları, dut, ceviz, armut ve daha birçok meyve türlerini yetiştirmişler, ufak ve büyük baş hayvan üretimi yapmaya başlamışlardır. Bu şekilde yaşamak için ihtiyaçları olan gıdaları üretmekle beraber, ufak çaplı dahi olsa ziraatı da geliştirme çabası göstermişlerdir.

Bahsettiğimiz yerleri, Kuyu’dan başlayıp, Arzeyim, Puvar, Keçeordun, Harmancık, Dummu, Şehin Mağarası, Genbaşı, Han, Asarcık, Karşıguz, Seydalı bağı, Geçalı çevresi, Mahmut Komu, Cüge, Ören gibi yerlerde kom, ağıl ve yaşam kalıntı emarelerine rastlamak mümkündür. Daha sonraları şimdiki köyün merkezinde toplanıp, evlerini burada yaparak, en azından kış aylarında köyün merkezinde beraber yaşayıp, yaz aylarında bahçelerine yakın yerlerde, Fırat nehri kenarlarında davarlarını daha kolay barındırabilmişler. Çünkü köyün merkezine göre Fırat sahillerinde otların daha erken yetişmesinden faydalanırlarmış.

Köyümüze yerleşen birçok kabile olduğundan, köy zamanla daha da kalabalıklaşmış. Bu arada üretmiş oldukları üzüm, pestil, badem armut, dut ve pekmez gibi kendi ihtiyaçlarından fazlasını, kuru ve yaş olarak hayvanlar ile götürüp, Arguvan ve Yazıhan yöresinde bol olan arpa, buğdayla takas usulüyle değiştirip köye dönerlermiş. Seneler geçtikçe bu durum yeterli olmamaya başlamış. Buraya yerleştiklerinde kalabalık olan köy, daha da kalabalıklaşmış ve başka geçim ve kazanç yolları aramaya başlamışlar. Bu arada köyde yaşayan kabile isimleri de büyüklüğü ve kalabalığı hakkında açık bir fikir verecektir.

Köydeki akraba ve kabile isimleri; Avşar Uşağı, Kanber Uşağı, Gögel Uşağı, Pirik Uşağı, Şavuk Uşağı, Gündoğmuşlar ve Dehmenler adlarıyla tanınmaktadırlar.

Yukarıdaki satırlarda anlattığım gibi köy ve buradaki üretim, kalabalığı kaldıramamaya başlamış, yeni imkânlar arayan köylülerimiz kendilerini gurbete yönlendirmeye başlamış ve çok eski tarihlerden itibaren İstanbul ve Çukurova’ya gitmişlerdir. Ne var ki o zamanlarda yolculuklar bugünkü kadar kolay ve rahat değilmiş. Çoğunlukla İstanbul’a giderlermiş. Yolculuklar at ve katırlarla yapılıyormuş. Onun içindir ki köyün çıkışındaki Kaş düzünden Arapkir yönüne giden patika kervan yoluna İstanbul yolu derlermiş. O yoldan Arapkir, Eğin ve Bağaçtaş üzerinden Giresun’a, oradan gemi ile İstanbul’a giderlermiş. Bazen de Samsun’a kadar kervan ile gidip, oradan gemiye binerlermiş.

Çukurova’ya gidenler de aynı durumda, günler ve haftalar boyunca yol gitmek zorunda kalırlarmış. İlk zamanlar İstanbul’a giden de Çukurova’ya gidenler de bir müddet çalışıp geri dönerlermiş. Ama kısa bir süre sonra gene ya Çukurova ya da İstanbul yolcusu olurlarmış. Yaşamları, köy ve gurbette geçermiş. Bazıları da gittikleri yerlere yerleşip kalmışlar. Bir gün yine bu konularda konuşurken, Aşır Mehmet ve Ali Rıza Coşkun emmi bana şunları söylediler: “Yeğenim şuna emin ol ki Türkiye’nin birçok yerinde, dünyanın bazı yerlerinde mutlaka bir Nimri’li vardır”. Köyümüzün yaşlılarından Kara Hasan dayı vardı. Köyümüzde çok sevilen “leblebici “ve “çini kız” oyunlarını oynar, birçok anı ve hikâyeler anlatırdı. Bunlardan bir anısını burada anlatmaya karar verdim. Hasan Emmi şöyle anlatmıştı:

“İstanbul’a gitmek üzere bir gurup köyden ayrıldık. Arapkir-Eğin-Bağaçtaş üzerinden Giresun’a doğru yol alıyorduk. İhtiyaç gidermek için kervandan biraz geride kaldım. İhtiyaç giderecek bir yer bakınırken, az ileride bana çok uzak olmayan bir davar sürüsünün otladığını gördüm. Ne var ki, sürünün yanında bulunan iki çoban köpeği bana doğru saldırmaya başladı. Ne yapacağımı şaşırmış vaziyette taş ve sopa bulma telaşı sardı. Köpekler hayli yaklaşmışlardı. Çoban da onların ardından koşuyor, bir taraftan da otur otur, bir şey atma diye bağırıyordu. Çaresiz, ister istemez oturdum. Hareketsiz beklerken, köpekler bana kavuşup, etrafımda beni koklayıp dönerken, biri de bacağını kaldırıp üzerime çişini yaptı. Bu arada çoban da gelip kavuşmuştu ama ben alacağımı almıştım. Çoban dayı “ufak bir hareket yapsaydın, seni parçalarlardı” dedi. Hasan Emmi dedi ki “işte böyle yeğenim köpek bana senin erkekliğine demişti”.

Çukurova’da çalışıp köye dönenlere Adanalı (Edeneli) derlermiş. Bir zamanlar, Çukurova Yenice civarındaki köylerde çalışıp tekrar dönen ve köyde akrabalarımızdan bir hanımla evlenen, bir daha dışarıya gitmeyip Çukurova’da öğrendiği sebzeciliği kendi köyünde ve kendisine ait olan Dummu’daki bahçesinde yapmaya karar veren biri var ki, o, İbrahim Yalçıner amcadan başkası değildir. İbrahim Yalçıner, Dummu’da oturur, sebzecilikle uğraşır ve ufak baş hayvan beslerdi. İbrahim amca yetiştirdiği sebzelerin fidelerini de kendisi yetiştirirdi. Hatta köyde kendi bahçesinde sebze yetiştirmek isteyenler de fidelerini Dummulu İbrahim amcadan alırlardı. İbrahim amcanın sebze ve yeşilliklerini, bizim köy dahil tüm komşu köyler alır ve yerdi. Şimdi daha iyi anlıyorum ki, Adanalı İbrahim amca, Çukurova’da öğrendiklerini köyümüze ve bahçesine taşımış ve kendisi de köyden uzaklara gitmeden bir yaşam yolu bulmuş, ailesinden ve çocuklarından ayrılmadan yaşamımı sürdürmüştür.

Dummu’da İbrahim amcadan başka oturanlarda vardı. Annemle beraber biz de bir iki sene İbrahim amca gile komşuluk yaptık. Bizlerden başka Bayındır köylü komşularımız da vardı. Onlar sadece davarcılık yaparlardı. İyi ve güzel bir komşuluk vardı. Herkes birbirine yardım etmeyi severdi. Yine böylesi günlerden birinde araştırmacı yazar Fikret Otyam aşağı Fırat havzası ismiyle hazırlamak istediği yazı dizisi için doğudan batıya Fırat’ı takip ederken Dummu’ya uğramış, burada Fırat kenarında, “Zeninin Suyu” dediğimiz yerde İbrahim amca ile bir söyleşi yapmıştı. Bu sohbet esnasında İbrahim amca kahvaltı türü yemek ve ayran ikram etmişti. Fikret Otyam bu sohbeti, gazete makalesinde ve “Aşağı Fırat havzası” adlı kitabında bizzat dile getirmişti. İbrahim amca Dummu’ya yolu düşen kim olursa olsun yemek yedirmeden, ayran içirmeden bırakmazdı. Bu da onun misafirperver özelliğinden biriydi.

O zamanki yaşamın da kendine göre zorlukları ve zevkli tarafları vardı. Köylü kışı köy merkezinde geçirir, kışın sonuna doğru Fırat kenarındaki Dummu, Şehin Mağarası, Enecek, Bük, Şıhlık, Karaçarkom gibi yazın konaklayacakları yerlere iner, oralarda en az altı aya yakın kalırlardı. Sebebi, Fırat kenarında otlar daha erken yetişir, davarı olanlar, havanlarını daha rahat besler, yağ ve peynir elde edebilirlerdi. Sezonluk yerleşimin bir başka faydası ise, Keban barajı yapılmadan önce, Fırat ilkbaharda, kar ve yağmur sularıyla coşup yükselir, köylü Fırat’ın, akıntısıyla koparıp getirdiği selinti ve odun parçalarını toplar, kışlık ısınma ihtiyaçlarını karşılamak için bunları köye taşırlardı. Keban barajı ile, köylülere Fırat’ın getirdiği yakacak imkânı ortadan kalktı. Köylüler Fırat kenarından köye çıktıkları zaman, köyde tarlası, ekini olanlar, bu sefer de buradaki işlerine koyulurlardı. Davarlar ise artık köyden itibaren otlatılmaya götürülürdü. Köyde birçok evin (ailenin) kendi sürüsü ve çobanı vardı. Ayrıca köyde diğer komşulara ait ufak ve büyükbaş hayvanlar için de ayrı ayrı çoban tutulurdu. Yaşam bu uğraşlar içinde akar giderdi.

Mevsim dönüp, yeniden kış yüzünü gösterip köylüler tamamen köye yerleştiklerinde, Onar köyünden dedelerimiz gelir, cem, cemaat, görgü yapılır, kurbanlar kesilip, lokmalar yenirdi. Kış bitmeye başlarken ise, herkes yeniden gideceği yerlere yönelik yolculuk hazırlığı yapmaya başlar ve bir önceki bahar aylarındaki yaşamlarının devamını tekrar ederlerdi.

Burada köyümüzün birçok değerinden bazılarını da anlatmadan geçemeyeceğim. Köyümüzde Hacı İsmail Dehmen olarak bilinen İsmail Dehmen köy dışında Nimri Dede olarak tanınırdı. Nimri Dede Kerbela’yı, Veysel Karani’yi, Hz.Ali’nin türbesini, Mekke ve Medine’yi ziyaret etmiş bir kişiydi. İsmail Onarlı’nın eserinde de ismi geçen Nimri Dede’nin, köyün dışında da Nimri Dede olarak adlandırıldığı, onun vefatına kadar köylülerimiz arasında çok fazla bilinmiyordu. Dışarıda Nimri Dede olarak tanınmasını ben vefatından önce de biliyordum. Köyde ve Elazığ’da birçok sohbetine dinleyici olarak katılmıştım. Nimri Dede’nin, VakkasBaba, Rıza dede gibi birçok kişiyle sohbetleri olmuştur. Nimri Dede din kültürü ve Alevilik konularını doyurucu, ikna kabiliyeti yüksek ve belgeler ışığında anlatırdı. Karerli Mehmet Efendi, yani Mehmet Erenler’i, Elâzığ Nail Bey mahallesinde her zaman ziyaret eder, sohbet ederlerdi. Bu sohbetler gayet yapıcı, insancıl ve insana haz veren konuşmalardı. Aynı zamanda, Nimri Dede de benim yazdığım gibi deyişler yazardı.

(Not: Yazı devam edecektir…)

 



Bu yazı 1659 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
3859 Okunma
2947 Okunma
1933 Okunma
1001 Okunma
918 Okunma
553 Okunma
529 Okunma
519 Okunma
497 Okunma
446 Okunma
435 Okunma
413 Okunma
379 Okunma
365 Okunma
317 Okunma
274 Okunma
269 Okunma
247 Okunma
5289 Okunma
4473 Okunma
4400 Okunma
4276 Okunma
4190 Okunma
4018 Okunma
3859 Okunma
3847 Okunma
3623 Okunma
2947 Okunma
1933 Okunma
1065 Okunma
1063 Okunma
1045 Okunma
1001 Okunma
989 Okunma
924 Okunma
918 Okunma
896 Okunma
890 Okunma
872 Okunma
870 Okunma
818 Okunma
816 Okunma
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI