DİRENEN ÖĞRETMEN
Öğretmenlik mesleğinin ana amacı; cahili aydınlatmak, karanlığa ışık olmak, yeni nesle yön vermek ve kişilik kazandırmaktır; tıpkı taşa, kil’e şekil veren sanatkâr gibi, hamura şekil veren ana gibi…
Öğretmenler, Cumhuriyet’in serdengeçtileridir, bunu hakkıyla yapmak gerçek görev yükünü ifa etmektir, aydınlığın neferi olmaktır. Bunun için Anadolu’nun en ücra köşesine, Türk Bayrağı’nın dalgalandığı her yere tereddütsüzce, ardına bakmadan, ‘başıma ne gelir, nasıl yaparım, nasıl yaşarım’ demeden koşan bireydir Cumhuriyet Öğretmeni.
Cumhuriyet, bir bakıma öğretmen rejimidir çünkü onu anlatacak olanlar öğretmenlerdir. Cumhuriyetin erken dönemlerinde ve sonraki yıllarda, 1980 darbesine kadar bu işi, gerçek anlamda öğretmenliği ideal olarak seçmiş ve bu mesleğin okulu öğretmen okulunda eğitilmiş öğretmenler üstlenmiştir. Bu gerçek anlamda öğretmenliği ideal seçmiş olan bu öğretmen kuşağının yetiştiği kurumlar kurutulunca meyve veren kaynak da kalmadı. Bu öğretmen neslinin geride bıraktığı, sadece tatlı anılar ve gök kubbede bir hoş seda oldu. Diren öğretmenim, diren yokluğa...
***
Devleti için, Türk milleti için, Cumhuriyetin bekası için gençliğini, orta yaşlılığını kısaca ömrünü feda etmiş fedakâr öğretmenler, şimdilerde ak saçlı, aksakallı, beli bükük, bastonlu, elinde sıradan bir nesne ile pazar yerinde “en ucuz sebze ve meyveyi” bulabilmek için dolanmaktadırlar. Açlık sınırındaki bir maaşı onlara reva gören örgütlü kötülük iflah olmasın. Bu hal üzücü ve iç acıtıcıdır; öğretmenin devlete kırk yıllık emeğinin karşılığıdır bu, maalesef! Onlara bunu reva görenlerin eğitime verdikleri değerin seviyesini gösterir. Vasıfsız (eğitimsiz) bir işçinin aldığı ücretin sadece üçte ikisi (2/3) kadardır emekli öğretmen maaşı. Devlet, emektar öğretmenine “muhaliftir!” Emekli öğretmen yokluğa direniyor.
***
Diğer yandan öğretmenlik mesleğini “okulsuz” meslek haline getiren anlayışın suçu çoktur ve ağırdır. Şimdi de üniversite diplomalı gençleri, KPS denilen sinir bozucu sınavla “öğretmenlik” için yarıştırdılar. Bu diplomalar eğer bir başarının sonucu ise yıllarca aldığı eğitimle alay etmek demek değil midir? Yetmedi, başarılı olanları da “mülakat” dedikleri “siyasi elekten” geçirip “kul”, “tebaa”, “biat” kültürünü benimseyenleri işe alıp ‘adam kandıran partinin’ arka bahçesindeki “siyasi neferi” yapma eylemi uyguladılar. Yetmedi; öğretmeni, örgütlü cehalet sistemin çarkının bir dişlisi yapmayı amaç edindiler, bunun için de tarikat zihniyetli sorumluları iş başına getirdiler ve onlar da pervasızca öğretmenlik mesleği ile alay etmekteler!.. Siyasi parti yandaşı seçme amacıyla ısrar edilen öğretmenlik “mülakatı” karşısında öğretmen örgütleri mutlaka direnç göstermelidir.
***
Bir yaşam modeli olan öğretmenlik mesleğini özel ve özgün yapan değerlerinin büyük bir hızla kaybolduğu bir ortamda, “yeni kuşak” öğretmenlerin bu değerlere geri dönüşümünü sağlamak için ‘neler yapılmalıdır’ sorusunun kapsamlı cevabı var bizde. Bunu ayrıca konuşacağız.
Bir hususu belirtmeliyim; gerekli eğitmenlik olgunluğuna ve öğreticilik alt yapısına sahip olmayıp sırf kullandığı “akıllı tahta”, “akıllı telefon”, “web 3.0”, “bilgisayar cambazı olmak” gibi teknolojik yenilikleri bilmekle övünmek belki gerekli olabilir fakat “gerçek öğretmenlik” için, “örnek öğretmenlik” için yeterli değerler. Seksen yaşındaki bir öğretmen “web 3.1” (yapay zeka) de kullanır, akıllı telefonu da… Fakat “yeni yetme” olup da kendini “müderris” olarak gören gençlerin öğreneceği çok bilgi ve edineceği çok davranış kalıpları var
Öğretmen; çağdaş bilgisiyle, özel yetenekleriyle, sosyal hayatın kabul edilebilir kılık ve kıyafetiyle, davranışlarıyla, konuşmasıyla, dinlemesiyle, kültürüyle, bilgisiyle, adil davranışıyla rol modeldir.
Öğretmen “bilen kişi” olarak toplumun karşısına çıkar. Onun için de okumak zorundadır. Öncekiler çok az olan aylıklarıyla küçük çapta da olsa kitaplık sahibi olmalıdır. Okumamak, bilmemek “ayıp” sayıldığı bir eğitim anlayışının verdiği pedagojik ortamda, öğretmenlik mesleğini hakkıyla başaramayanlar bir şekilde elenir. Okuyan bir öğretmene verilebilecek en büyük zarar onu ya kitaplarından ya da kitaplarını ondan uzaklaştırmaktı.
***
Ne diyordu Gazi Paşa: "Öğretmenler; Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, yeni nesli sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakârlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister.”
***
Bu ifadelerin her kelimesi üzerinde saatlerce düşünmek ve tartışmak gerekir. Çünkü söylenen her kelimenin yüklendiği mesajın karşılığı olarak ne hallere düştüğümüzü tartışmak ve irdelemek şarttır. Halı altına külü süpürmekle bugünkü çıkmazdan, bataklıktan çıkamayız.
Tüm bu gerçekler ortadayken gündeme taşınan ve “yeni” denilen bir siyasi partinin amblemini taşıyan, tarikat ve cemaat soslu “müfredat programı” ile ülkemizin bu cehalet bataklığından kurtulma şansı yoktur. Her gün tahribat ve yok edilme eylemlerine devletin imkânlarıyla devam ediliyor
Buna karşı durması gereken siyasi aktörler etkili değil maalesef. Meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları de suskun! Tek çare halkın kendisidir, iktidara göstereceği demokratik dirsektir. Çocuğunu okula gönderen ve gönderecek olan “veli” faktörüdür. Ebeveyn olarak ailenin en kıymetlisi çocuğudur çünkü o canı ve ciğeridir. Neslinin devamıdır, mirasçısıdır, onun en iyi yetişmesini ve refah yüklü bir mutlu hayat yaşamasını ister. Bunlar sonuçta bireyseldir. Bir de bunun ülke yararına alınacak tavır vardır. Ülke yararına olmayan bir eğitim müfredatı bireysel temelde de anlamını yitirir.
***
Öğretmenin “öğretmen”, velinin “veli”, öğrencinin “öğrenci” olduğu bir eğitim sisteminin özlemini yaşıyoruz. Bu özlemi ancak ve ancak şimdiki gibi “at izinin it izine karıştığı” bir eğitim sistemini istemekle giderilmesi mümkün değildir.
Sunulan müfredatın temel özelliği, “öğreten-öğrenen” gerçek eğitimci Cumhuriyet öğretmenini dışlamış işi “tarikat-cemaat” soslu imama bırakmıştır.
***
Essah öğretmen zorluklar karşısında yılmaz, yıldıramaz, her şart ve ortamda iktidarların zulmünden, baskısından, engellerinden korkmaz, korkmamalıdır! Öğretmen siyasi erkin “kulu” olamaz, piyonu da, maşası da... Gerçek eğitimci iktidar gücü karşısında eğilmez, bükülmez, yıkılmaz ama kırılabilir...
Öğretmenin, memurun, işçinin sendikaları, dernekleri birer sivil güçtür, iktidarın dümen suyunda hareket edemez. Cumhuriyet rejimi de, demokrasi de, bağımsızlık da öğretmenin omuzlarında yükselir ve gelişir. Onların güç birliği ile hak taleplerini dile getirdiği zaman o iktidarın uykusu kaçar. Öğretmen hak için, hukuk için, Cumhuriyet için, demokrasi için yasal yollarla direnir, direnmelidir.
R. Demir (24 Mayıs 2024, Altınkum)