HARMAN
Çocukluk yıllarımızda köy nüfusunun tamamına yakın bölümü kendine ait arazileri ekip biçerek, ahırında beslediği birkaç küçük ve büyük baş hayvanını besleyerek geçinmeye çalışıyordu. Aile yapısı: anne, baba, büyük anne, büyük baba ve çocuklar geniş aile yapısı içende yaşamlarını sürdürüyorlardı. Aile bireylerinden biri hastalandığında ailesi bakar, yaşlandığında ailesi destek olur, geçimini ve bakımını çocukları sağlardı. Aile bireylerinin en küçüğünden en yaşlısına yapılacak işlerde herkes birbirine yardımcı olmak zorundaydı. Köyde günün 24 saati boş geçmezdi; kimi bağda, bahçe de, tarladaki işlere koşarken kimi, su sulardı. Sulama suyunun sınırlı olması nedeniyle gece su nöbeti olanlar sabahlara kadar ekinini, pamuğunu, sebzesini veya bahçesini sulamaya çalışırlardı. Gün ağarmadan her evde bir hareketlilik başlar, sesler birbirine karışır, herkes sürülecek tarlasında çift sürmeye, ekin biçilecek tarlasında ekin biçmeye, düven sürülecek harmanına koşardı. Mal davarıyla, ev işleriyle uğraşırlardı. Ben burada köyde hemen her ailenin, her yıl önemli uğraşlarından biri olan ve bir yıl boyunca uğraşıp didinerek geçimini belirleyecek harman uğraşını anlatmaya çalışacağım.
O yıllarda hemen herkesin evine en yakın alanda bir harmanı bulunuyordu. Ekinler biçilip tarlalardan harmana taşınmadan önce harman yeri hazırlanırdı. Harmanın yüzeyi temizlenerek samanla karılan çamur ile düzeltildikten sonra loğlanarak(1) temiz ve düz bir satıh oluşturulurdu. Bu işlem bittikten sonra ekinler biçilmeye başlanır, biçilen buğday sapları uzak tarlalardan eşeklerle taşınarak harmanın çevresine yığılırdı. Tarlalardaki buğdayların tamamı biçilip harmana taşındıktan sonra sıra sapların ezilmesine gelirdi. Bir yıl önce işi bitince mereğin bir köşesine götürülüp konan düven harmana getirilir, düvenin altında bulunan sert ve keskin çakmak taşlarından eksik olanların yerine yenileri çakılarak düven hazır duruma getirilirdi. Düven kullanılır hale getirildikten sonra harmanın çevresindeki yığılı sapların bir bölümü dirgenle(2) harmanın yüzeyine serilirdi. Bu işlem bittikten sonra öküzlerin boynuna takılacak boyunduruk(3), düven oku harmana getirilerek hazır bekleyen öküzlerin boynuna takılırdı. Boyunduruğun orta bölümündeki nir(4), ona bağlanan düven oku ve düveni, düven okuna bağlayan çengel takıldıktan sonra düveni çeken öküzler harmanın yüzeyine serili sapların üzerine sürülür; düvenin üzerine çıkan biri elindeki masatla(5) öküzleri dürterek, hoo... hoo.. deyip düveni sürmeye başlardı.
Sabah gün ağarır ağarmaz düvene bağlanan öküzler, düvenin üzerinde bulunan kişinin yönlendirmesiyle gün boyu harmanın ortasına serilmiş yığının üzerinde dönmeye devam ederdi. Düvenin üzerinde bulunan kişi aile bireyleri tarafından belirli aralıklarla değiştirilir, bu değişikliğe ailenin farklı yaşlardaki çocukları da katılırdı. Düvenin üzerinde bulunan kişi öküzleri yönlendirerek sapların değişik yerleri üzerinde düveni dolaştırarak tüm sapların ezilmesini sağlardı. Düvenin üzerindeki kişi bu işi yaparken bir yandan da öküzlerin arkasını kollamak zorundaydı, öküzler dışkılarını yapmak üzere kuyruklarını kaldırdıkları anda yanında bulundurduğu bir kabı tutarak öküzlerin dışkılarının sapların üzerine dökülmesini önlerdi.
Düvene bağlanan öküzler düveni çekerken bir yandan da üzerinden geçtikleri sapları yiyerek karınlarını doyurmaya çalışırlardı. Bazı aileler öküzlerin harmandan yem yememeleri için ağızlık takarlardı. Düveni sapların üzerinde dolaştıranlar, harmana serili sapları ezmek için günlerce bu işlerle uğraşmak zorundaydılar. Düven sapların üzerinde dolaştırılırken biri ezilmekte olan sapları dirgen veya yabayla(6) birkaç defa alt üst ederek tüm sapların tanelerden ayılmasını sağlardı. Saplar tamamen ezildikten sonra öküzler çözülerek harmanın dışına, düven ve bağlantıları harmanın bir köşesine alınarak ezilmiş saplar harmanın ortasına toparlanan Çec(7) harman savurmaya hazır hale getirilirdi.
Bizden önceki nesil harman savururken günlerce rüzgarın çıkmasını bekler, özellikle geceleri havanın serinlemesi sonrasında çıkan hafif esintiyi değerlendirirlerdi. Bazen rüzgarın çıkması için günlerce beklendiği söyleniyordu. Rüzgar çıktığında kalburlara doldurulan saplar savrulur, samanlar rüzgar istikametine doğru uçuşurken taneler giderek ayrışırlardı.
Köyümüzde harman savurma makinası bulunduğundan düvenle ezilmiş yığın bulunan harmana taşınırdı. Savurma makinesi harmana getirildikten sonra bir kişi makinenin kolunu çevirirken bir kişi de düvenle ezilmiş olan yığındaki sapları dirgenle makinaya atmaya başlardı. Makinenin kolu çevrildikçe taneyle saman birbirinden ayrılırdı. Makineye takılı eleklerden geçen taneler makinenin önüne, samanlar ise arkasına doğru savrulurdu. Makinenin önünde taneler biriktikçe bir kişi taneleri öne çekerek makinenin önünü açardı. Makinenin işi bitince saplarından tutan dört kişi makineyi alıp başka harmana taşırdı.
Kalan sapların harmanın yüzeyine serilmesi için harmanın temizlenmesi gerekiyordu. Önce tanelerin kaç kile(8) geleceğini hesaplamak üzere tenekeyle ölçülerek çuvala doldurulur, doldurulan çuvallar ambara taşınır. Harmandaki taneler taşındıktan sonra sıra samanlara gelirdi. Hararlara(9) doldurulan samanlar mereğe taşınmaya başlardı. Harman temizlendikten sonra kenarda yığılı duran sapların kalan bölümü harmana serilerek düvene yeniden öküzler bağlanarak aynı işlemler tekrarlanırdı.
Harman işi biter bitmez bir yıl sonra ekilecek tohumluk buğdaylar ayarlanarak çuvallara doldurulup ambarın bir köşesine yerleştirilirdi. Ardından değirmenlere götürülecek unluk, bulgurluk, dövmelik buğdaylar çeşmeye taşınır, yıkanıp temizlendikten sonra damlarda serili savanların(10) üzerinde kurutularak değirmene götürülüp una dönüştürülüp getirilirdi. Bulgur yapılacak buğdaylar çeşmeye taşınarak yıkanıp temizlendikten sonra çeşme başında oluşturulan ocakların üzerindeki koca kazanlarda kaynatılarak çuvallara doldurulup damların üzerindeki savanlarda serilip kurutulurdu. Damlarda serili bulgurluk buğdaylar kururken tekrar gözden geçirilerek içinde kalan yabancı artıklar ayıklanır, çuvallara doldurularak değirmenlere götürülürdü. Değirmenlerde de birkaç işlemden geçtikten sonra bulgur olarak evlerimize dönerdi.
Köyde bir yıl boyunca çalışıp didinen insanlar çoğu kez istediği ürünü elde edemezlerdi. Bu nedenle ekini bol olan ailere giderek bir yıl sonra ödenmek üzere bir veya iki kile buğdayı borç isterlerdi. O yıllarda şehire vasıta olmadığından eşekle gidip gelmek çok zor işti, gidebilse dahi istediği ürünü alacak parası olmazdı. Bu koşullara rağmen herkes ekip biçtiği ürünlerini harmana taşır, günlerce harman işleriyle uğraşırdı.
1970’li yıllarda başlayarak köyümüzde yaşam koşulları tamamen değişmeye başlandı. Hemen herkes köyden koparak ekmeğini tarım dışındaki işlerde kazanmaya başladı. Bu değişim, köyde tarım ve hayvancılığın yok olmasına neden oldu. Değişimle birlikte geleneksel aile ve topluluk bağları da giderek kopmaya başladı, geçmişteki güçlü aile ve topluluk bağları zayıflayarak önce komşuluk, ardından akrabalar birbirlerine yabancılaşmış bireyler haline geldiler. Bağ ve bahçelerin çoğu yok olurken, ekilen tarlalar ekilmez oldu ve harmanlar birer birer yok oldular.