EĞER HELVA YEMEK İSTERSEN!
Keban maden ocaklarında kazmacılık yapar, yörece maruf ve meşhur "Derviş" adlı bir işçi büyüğümüz vardı.
Bu şahıs zahiren gerçek bir dervişe benzerdi. Sakin hareketlerle salına salına yürür, ağzından hiç sigara eksik etmez, koca sakalını da uzun uzun kaşıyıp dururdu.
Sırtındaki abasının ceplerinde devamlı yiyecek, içecek bir şeyler bulunur ve her fırsatta da bir şeyler atıştırırdı.
Dazlak kafasını sağa sola sallayarak selamlaşır, başkalarıyla konuşmaktan pek zevk almazdı.
Bu komşumuzun kaç çocuğu olduğunu -ilçe nüfus müdürü dışında- ne bizler ne de kendisi bilirdi.
Dervişimizin yaşamakta olan çocuk sayısı bir ara on biri bulmuştu.
Bu kadar çocuktan kendisi de sıkılıyor olmalıydı ki; gece yarılarına kadar eve gitmez, kahvehanelerde dolanıp dururdu.
İlçemiz Derviş’inin emekliliği yaklaşmıştı. Maden işçilerinin çalışma koşullarının zorluğundan ve işinin tehlikesinden olacak ki; emekçi Derviş de bir an önce emekli olmak istiyordu.
Bir sohbet sırasında işçi arkadaşlarından biri emekçi Derviş’e sorar:
“Derviş Ağa emekli ikramiyenle neler yapacaksın?” Derviş derin bir ah çeker ve cevap verir:
“Kısmet olur emekli olursam, bir kilo helva alıp doyasıya yiyeceğim.”
Gerçekten de Derviş Dayı'dan "insanın hali vakti yerinde ola, sabahları aç karnına bir kilo helva yiye" sözünü duymayan Kebanlı yok gibiydi.
Komşumuz Derviş’in hikâyesini yazımızın sonuna bırakarak; klasik bir Fars kıssasını, günümüzde yaşananlara belki örnek olur diye aynen aktaralım:
*********************************************************
Kabusname'den, (Hikâyet):
Şöyle işittim ki Şeyh Şibli -Rahmetullahu- bir mescide girdi, tatavvu’ iki reka’t namaz kıla.
Meğer ol mescitte mektep oğlancıkları varıdı ve kuşluk vaktiydi; iki oğlan, şeyhe yakın oturmuşlardı.
Biri bay (zengin) kişinin oğluydu, biri bir dervişin.
Bayoğlunun zenbilinde (torbasında) bir pâre (parça) helva varıdı ve dervişoğlunun torbasında ise bir pâre kuru ekmek varıdı.
Bayoğlu helva yer idi; dervişoğlu andan bir pâre (parça) helva diledi.
Bayoğlu ayıttı:
- Eğer dilersen ki bir pare (parça) helva verem, sen benim itceğüzüm ol.
Dervişoğlu ayıttı:
- İtceğüzün oldum.
Bayoğlu ayıttı:
-Di, imdi it bigi (gibi) ür, sana helva vereyim.
Pes dervişoğlu it bigi (gibi) ürdü; ol bir pâre helva verdi.
Karşılıklı olarak biri it bigi (gibi) ürür, öteki bir pâre helva verir.
Şeyh anları denerdi ve ağlardı. (dinledi ve ağlamaya başladı)
Müritleri ayıttılar ki:
-Noldu ya şeyh ki ağlarsın? Şeyh ayıttı:
- Görür müsün ki tama’ (çıkar için eğilmek) âdeme (insana) neyler; eğer ol kendinin kuru ekmeğine kanaat etse (yetinse) âdem iken it ola mıydı?
İmdi eğer zahitsen, ya fâsık ol ya da kanaatkar, tâ ki cihanda ululuk makamında olasın.
********************************************************
Bu klasik İran kıssasının ne dediğini, ne anlattığını ve günümüzle ne ilişkisi olduğunu sanırım sizler çok iyi anladınız.
Ne yazık ki bizde de "bir parça helva" için sıraya girenleri görüyorsunuz...
Bir de komşumuz maden emekçisi Derviş’in yaşamına dönelim:
Kimseye tamah etmemiş maden emekçisi Derviş, kendi emeği ile çalışıp emekli oldu, kazandığı ikramiye ile de doya doya helva alıp yedi.
Emekli olana değin çalışıp ömrünü tükettiği maden ocağı bölgesinde bir kazada yaşamını yitirene dek de kimseye tamah etmeden yaşadı...
Allah’ın rahmeti komşumuz madenci Derviş’in üzerine; lâneti de, bir parça helva için köpekleşenlerin üzerine olsun!
Eyüp / İstanbul
(Facebook'un anımsattığı bu yazıyı 2016, 2018 ve 2021 yıllarının 9 Temmuz'unda da paylaşmıştım.)
NOT: KABUSNAME, Keykâvus, Çeviren: Mercimek AHMET
MEB. Yayını-1966 Orhan Şaik Gökyay okuması, Sayfa: 339