Bugun...


YAZAR : ALİ OĞUZ

facebook-paylas
KÖYÜN KUTSALIYDI GÖL
Tarih: 18-08-2025 16:27:00 Güncelleme: 18-08-2025 16:27:00


KÖYÜN KUTSALIYDI GÖL

Hemen her yıl ağustos-eylül aylarında köye gidiyordum. O yıl annemi de alıp gelmek üzere ekim ayının ikinci yarısında gittim. Köye vardığımda, ilkbaharda havalar ısınınca köye dönen emeklilerin birçoğu ve yaz aylarında gelen gençlerin tamamı ikamet ettikleri şehirlere dönmüşlerdi. Köyde sebzesi bulunan birkaç emekli aile dışında köy boşalmıştı. Köyde kalanlar da gitmek için hazırlık yapıyorlardı. Evimizin bulunduğu mahallenin ulaşım problemleri vardı, bu nedenle mahalleden bizden başka herkes evlerini yıkarak önce Aşağı veya Yukarı mahalleye, ardından da köyden göç ettiklerinden mahalle de çok uzun zamandan beri bizden bakşa kimseler kalmamıştı. Bizim evimiz de annem sayesinde ayakta duruyordu. Annem, ömrünün sonuna kadar köyün en uzak ve ulaşılması zor bu evimiz de yaşamaya devam etti. Biz çocukları da her gelişimizde şimdi olduğu gibi bu evde kaldık. Yaşamımız boyu bize yeten tarlalarımız, bahçemiz ve bağımız vardı ama köyün yeni yerleşim alanında ev yaptıracağımız bir arsamız olmadığından kalmıştık Taş mahallede...

Her köye gelişimde yaptığım gibi gelir gelmez buzdolabını temizleyerek getirdiğim yiyecekler yerleştirdim, evi süpürüp temizledim, ilaçladım ve annemle birlikte çıkıp kapı önünde oturup sohbet ederek köyü seyretmeye başladım. Kısa süre sonra güneş batmış, hava kararmaya başlamıştı; annemle birlikte yiyecek bir şeyler hazırlayıp yedikten sonra biraz televizyon izleyip yattım. Sabah uyandıktan sonra kahvaltımızı yapıp çocukluk yıllarımda zorunluktan defalarca dolaştığım dağları, dereleri, çeşmeleri, bağ ve bahçeleri gezerek özlem gidermeye çalıştım. Her gün, gün içinde gezip dolaşıyor, akşamları eve dönüyordum. Her gün ayrı bir bölgeyi dolaşarak araştırmalarda bulunuyor, yazmakta olduğum kitapta eksik ve hatalı olan bilgileri en aza indirmeye çalışıyordum. Köyümüzün geçmişinde yaşayan Gayrı Müslimlerin Kilisesinden günümüze ulaşan küçük bir iz bulurum düşüncesiyle Kilise deresini, Tepesinde kale bulunan Tümi Çarğın dağını, Fılla(1) mezarlığını ve köyümüzün mezarlıklarını, geçmişte yaşamımızın yemyeşil bahçelerini farklı günlerde dolaşarak bilgi toplamaya çalıştım.

Hayal kırıklığına uğramıştım. O yemyeşil bahçeler harabeye dönüşmüş, asırlık ağaçlar kuruyup devrilmiş veya üç beş kuruşa odunculara verildiğinden köklerinden kesilmişti. Sürekli sürülüp ekilen tarlaların birçoğu kullanılmadığından tarla vasfını yitirmişti. Çeşmeler kurumuş, arazilere su taşıyan harıklar tamamen tahrip olmuştu. Sürekli hayvanlarımızı otlattığımız dağlar ve tarlaların birçoğu kuşların ve sincapların taşıdığı badem, dağım, ardıç tohumlarıyla giderek ormana dönüşmeye başlamıştı. Define arayanlar tarafından Kale ve Fılla mezarları tamamen tahrip edilmişti. Daha da kötüsü mahallemizdedeki yarısı yıkılmış evimiz dışındaki bütün evler yıkılmış, pegleri(2) kalmıştı. Bir zamanlar gün boyu tarlasına, bağına bahçesine gidip dönen insanlar, sabahları hayvanlarını sağıp sürüye katan ve akşamları hayvanlarını toplamaya çalışanlar, bakraçlarını(3) kapıp çeşmeye giden kadınlar, çığlıkları mahalleyi dolduran çocuklar yoktu artık. Oysa geçmişte bu mahallede onlarca insan yaşıyordu. Güzel komşuluk ilişkileri oluşmuştu. Herkes birbirine güvenir; hastalıkta, sıkıntılarda birbirlerinin yardımına koşardı. Sadece mahallede değil, köyde herhangi biri vefat ettiğinde bütün köy yasa boğulur; düğünlerde, bayramlarda herkes sevinçle kucaklaşır, dargın olanlar barıştırılırdı. Hastalıkta veya sevinçte evler misafirlerle dolup taşardı. Tarlaya, bağa, bahçeye giden annelerimiz evde buldukları komşu kadınlara hiç tereddüt etmeden kundaktaki höllüklü(4) çocuklarını dahi bırakıp giderlerdi.

Bu durum mahallemizle sınırlı değildi, köyün diğer mahalleri de aynı durumdaydı. Çok değil 20-30 yıl önce herkesin kıt kanat geçinmelerine rağmen Cennet’e çevirdikleri köy terkedilmiş, evlerin çoğu ve yemyeşil bağ bahçeler kaderlerine terk edilmişlerdi. Piknik ve mesire yeri olarak Cennete çevrilecek olan Ceviz çeşmesi ve çevresi çöplüğe dönüşmüştü. 1954-55 yıllarında köy çeşmeleri yapılıncaya kadar Aşağı ve Yukarı mahallerin içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılayan Kan’ye Güze(5) kaderine terk edilmişti. Çeşmenin suyundan ellerimi ve yüzümü yıkayıp, su içtim, biriken çöp ve poşetlerin bir bölümünü topladım. Yorulmuştum, eve dönmek için inişli-çıkışlı yaklaşık beş kilometrelik yolum vardı; oradan ayrılarak ağır ağır yürüyerek eve döndüm.

Bir gün sonra sabah kahvaltısından sonra evden çıkarak Yukarı mahalleye doğru yürümeye başladım. Yukarı mahalleden geçerken birilerine rastlar, ayak üstü sohbet ederim diye boşuna hayal ettim, koca mahalle sessizliğe gömülmüştü. Yukarı mahalleyi geçerek bir dönemler tüm köylülerimizin festival havasında toplandıkları Kani’ye Pilo(6) veya yeni ismi Ziyaret çeşmesi(Göl)ne doğru yürüyerek gittim. Bu alan, köyümüzün en yüksek tepesi olan Karagöz dağının eteklerinde çıkan çeşmeye verilen isimdi. Çeşmeden akan suların toplandığı havuzdan dolay göl olarak biliniyordu. Kızıl çeşmenin kolu olduğunu sandığım ve o istikametteki dağın eteğinde çıkan sular bir havuzda toplanarak çevredeki arazilerin sulanmasında kullanılıyordu. Gölün çevresinde bulunan dut, ceviz, kavak, söğüt, kayısı ağaçları ziyarete gelenlerin rahatlıkla gölgeli yer bulmalarına, kestikleri kurbanlıkları yüzmek için asılmalarına olanak tanımaktaydı. Herkes tarafından burada çıkan suyun şifalı olduğu, tutulan dileklerin kabul edileceği söyleniyordu. Bu alanı dolaştığımda ziyaret alanı olan Göl ve çevresi içler acısı durumdaydı. Çeşmesinde kurban etlerinin yıkandığı, buz gibi sularından şifa umulan pınar; gözeden itibaren çöp ve poşetlerle bir çöplüğe dönmüştü. Çevresindeki ağaçların altları bir dönemler köylülerimizin eş, dost ve akrabalarıyla birlikte kestikleri kurbanlıkların etlerinde pişirdikleri yemekleri sundukları mekanlardı. Oysa şimdi o yerler çöplüğe dönmüş, doğanın çöpleri örtmek için yeşerttiği böğürtlenler çirkinliği daha da arttırmıştı.

Oysa köylülerimizin kutsal alanıydı göl. Her yıl hiç aksatmadan tüm köylülerimizden büyük mazereti bulunmayanların tamamı burada toplanırlardı. Ziyaret günü, haftalar, hatta aylar öncesinden belirlenirdi. Genellikle burada yapılacak toplantı; ekinlerin tarladan biçilerek harmanlara, harmanlardan da hasattın kaldırılmasından sonraki günlere planlanırdı. Toplantı Elazığ ve Keban’da çalışanların da katılımının sağlanması için ekseriyetle Ağustos ayının ortası veya son hafta sonuna denk getirilirdi. Gölün çevresinde bulunan dut, ceviz, kavak, söğüt, kayısı ağaçları ziyarete gelenlerin rahatlıkla gölgeli yer bulmalarına, kestikleri kurbanlıkları ağaç dallarına asarak yüzmelerine olanak tanımaktaydı. Ziyarette gelen herkes bir ağaç gölgesi bulur; eş, dost, akraba veya kapı komşularıyla gruplar halinde yerleşme telaşına düşerlerdi. Buldukları alanlara yerleşenler öncelikle pişirecekleri yemek kazanları için ocak yeri hazırlar, ocak yeri hazırlanırken bir yandan da yakacak çalı çırpı toplanırdı. Tüm aile fertleri kadın, erkek ve iş yapabilecek çocuklar aynı heyecanla koşuştururlardı. Bu tatlı telaş sürerken erkekler getirdikleri kurbanlıkları kesmeye başlardı. Kurbanlıklar kesilince doğranan etler çeşme başında suyun kaynağından yıkanarak doğranıp tencerelere doldurularak pişirilirdi. Yemekler hazırlanırken bir yandan da taze sebzelerden salatalar yapılırdı. Pişirilen yemekler küçük tabaklarla diğer kümelere dağıtılarak herkes birbirinin yemeğinden tatma fırsatı bulması sağlanırdı. Kurbanlık olarak kimi kuzu, kimi oğlak, kimi horoz veya tavuk getiriyordu. Getirmeyenler de davet edilerek toplu olarak yemekler yenir, sohbetler yapılır ve akşama doğru herkes kendi evine dönerdi. Gelemeyenlere, yaşlılara ve hastalara ise kurbanların bir bölümü ve pişirilen yemeklerden gönderilirdi. Gençler ve kendi güçlerine güvenenler Karagöz dağının tepesindeki darık olarak isimlendirilen ulu ağacı ziyaret etmek için dağa tırmanırlardı. Bu ziyarete tüm köylü katılmaya gayret ederdi. Daha önemlisi tüm köylü bir araya gelerek dostlukları pekiştiriyor, kırgınlıklarını bir yana bırakırlardı. Büyükler kadar, gençlerin ve çocukların kaynaşması sağlanıyordu.

O yıllarda yaz boyu herkesin kendi ekini, harmanı, sebzesi peşinde koştururken oluşan kırgınlıklar, dargınlıklar burada yeni dostluklara dönüştürülürdü. Bir yıl boyunca birbirlerini görmeyenler burada karşılaşınca sarılıp kucaklaşır, Yeni dönemin bolluk ve bereket getirmesini, yoksullukların son bulmasını dileyerek ayrılırlardı. 1960’lı ve 1970’li yıllarda köy dışında iş imkanı bulanlar çalıştıkları şehirlere ailerini götürmeye başladılar. Bu yıllar köyde göçün başladığı dönemdi. 1980-1990 yılları arasında 12 Eylülün baskıcı tutumu nedeniyle köyde can ve mal güvenliği yok olmaya başlayınca kısa sürede köy boşalıverdi. O  yıllarda ertelenen ziyaret geleneği sonraki yıllarda tamamen yok oldu. 2000’li yıllarda başlayarak kış mevsiminde boş olan köye yaz aylarında dönenler eski örf, adet ve gelenekler sürdüremeyince ziyaret geleneği ortadan kalktı, gölün çevresindeki arazi sahipleri de suya ihtiyaç duymadıklarından bu alan kendi kaderine terk edildi. Son yıllarda köye dönüşlerle birlikte yaz aylarında emeklilerin yanı sıra öğrenciler de köyde tatilerini geçirmeye başladılar. Yaz aylarında köy nüfusunun artması eski geleneksel ziyaret toplantılarının gündeme getirilmesini sağladı. Artık Göl ziyaterinin Köy parkında veya Ceviz Çeşmesinde yapılması gelenek olarak benimsendi. Şimdi her yıl Temmuz ayında köy parkında, Ağustos ayında Ceviz Çeşmesinde kesilen kurbanlar köyde bulunan herkesin katılımıyla devam etmektedir.

-

  1. Fılla: Gavur, Gayrımüslim
  2. Peg : Ev yıkıntıları
  3. Bakraç : Saplı bakır kova
  4. Höllük: Çocuk bezi yerine kullanılan, elenmiş kurutulmuş toprak. Bu toprak çocuğun altına konmadan önce ateşte bir sac üzerinde iyice kurutuluyordu. Ateş üzerinde alınan toprak, ılık hale gelinceye kadar soğutuluyor, höllük bezinin üzerine serilen toprak bebeğin altına yerleştirilerek kundaklanıyordu. Bebek çişini ve kakasını bu toprağın üzerine yaptıkça, çişi ve kakasını höllük toprağı emerek çocuğun poposu ve apış arasının kuru kalmasını sağıyordu
  5. Kan’ye Güze: Ceviz çeşmesi
  6. Kani’ye Pilo: Pilo’nun çeşmesi

 



Bu yazı 1014 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
5282 Okunma
1451 Okunma
1327 Okunma
622 Okunma
617 Okunma
483 Okunma
438 Okunma
419 Okunma
402 Okunma
312 Okunma
300 Okunma
295 Okunma
279 Okunma
246 Okunma
242 Okunma
241 Okunma
5282 Okunma
4561 Okunma
4452 Okunma
4304 Okunma
4160 Okunma
3927 Okunma
3898 Okunma
3237 Okunma
3143 Okunma
3083 Okunma
3007 Okunma
1451 Okunma
1327 Okunma
1261 Okunma
1111 Okunma
1059 Okunma
922 Okunma
898 Okunma
846 Okunma
811 Okunma
795 Okunma
746 Okunma
721 Okunma
716 Okunma
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI