SILA HASRETİ-2
Fırat
Fırat vadisi derindir kalakalmış sahipsiz
Bülbüller göçüp gitmiş, her yanı sessiz
Yetişeni hasretini çeker koyu bir sevdalı
Keban'ın hâli pür melal kalmış sahipsiz…(rd).
*
Kesilen Dal
Fırat dert kaynağı, söyleniyor kirlettiler
Önüne gelen teşvikli sepete yem attılar
İçme suyunu veren baraj gölü feryattadır
Ey ahali farkında ol, bindiğin dalı kestiler...(rd).
*
Düşlerindeki sılayı her andığında, Faruk Nafiz’in Han Duvarları şiiri gelir aklına. Hayranı olduğun bu ülkenin ne bir benzerini bulursun ne de eşini. Başka bir Fırat Vadisi'ni, Keban Deresi'ni, Seftil Tepesi'ni, Ziyaret Dağı'nı, Ağbaba'yı, Zerraki'yi bulamazsın. Nereye gidersen git, bu bozkırlar, dağlar, vadiler, ana-ata yurdu topraklar, ardından iz olup gelecektir. Sen yine aynı patikalardan, vadilerden geçip "gümüş madeni" sokaklarda dolaşacaksın. Ne kadar uzaklara gidersen git, ardına düşüp gelecektir bu sıla, tıpkı gölgen gibi...
*
Maden ocağının geride kalan kalıntılarını geçip sarp dağlara tırmanışın, derin vadilere inişin sürecinde ilk hamle, kuru çaydan sonra Sülbüs Yokuşu'na tırmanışın ve Banı Tepesi'ne varışın… Yorgunluk tasmadan, dinlenmeyi düşünmeden, o gençlik yıllarında saman yüklü merkebi sürüp patikaları aştığın günleri düşünürsün. Geçmişte ayak basmadığın yer kalmayan vadi ve kır bayırlarını seyredersin. Hayal mi, rüya mı ki bunlar diye düşünürsün! Buluğ çağının enerjisiyle yürüyüp aştığın dağları, vadileri şimdi tekrar hayal edebiliyorsun, yetmişlik bir genç olarak! İşte sıla hasreti…
*
Ebediyet
Gelen sekiz köşeliye bak hele, kucakla Gakgo’nu
Başkaydı hayat Zırkı’da görmelisin gün doğuşunu
Kuzular meleşir çayırda, acıkan çoban azık derdinde
An atanı, cefakâr ananın burada ebedi uyuyuşunu…(rd).
*
Alev Topu
Rostan tepesinden alev topu güneş yükselir
Seher vaktinde bülbül öter, çıngıraklar çalınır
Yalansız, hilesiz, imanlı insanlar yola revandır
Değer mi ki üzmeye, kırmaya dünya kime kalır!.. (rd).
*
Ardına düşersin ulaşmak için ama hasretine ulaşamazsın; ayrılık yine devam eder. Sıla desen de fayda vermeyecek, o hasret seni takip edecektir. Yalvarsan, “yakamı bırak” desen de, “tükendim özleminle” desen de, onsuz “mutsuz” olsan da tınmaz o sıla hasreti. Senin özlemin arttıkça, yüreğin öyle ince parçalanır ki… Sanki sen yoksun; kayan yıldıza sayar seni; gidiyorsan git o meçhule…
Evet, çok özlediğinde eski fotoğraflara bakıp sıla hasretini gideriyorsun; anılarını yeniden yaşıyorsun. Bazen bir yudum koklayıp geri geliyorsun. Kalabalıktan uzak, kendinle baş başa kalıyorsun ve her gidişinde biraz daha yabancı bularak, hissederek kendini, öyle bir hızla dönmek istersin.
*
Bırakılan Yürek
Hayal ettin geçmişi bir an, sızlattı sineni
Hiç büyütmeyeceksin çocukluk sevdanı
Toprağında yatan mütedeyyin atalarındır
Özledin yarısını bıraktığın yerde yüreğini…(rd).
*
Küllü Mağara
Selam olsun gurbetten doğduğun topraklara
Özlediğin geçen çocukluk ve gençlik yıllarına
Küllü Mağara, Garipler Çeşmesi, Ğalan Deresi
Selam; Keban’a, Nimri’ye, Zırkı’ya, Fırat’a…(rd).
*
Yazgı denilen varsayım hakkında söylenmiş ve söylenmesi gereken pek çok şey olduğu muhakkaktır. Şüphesiz ki sıla hasretini çeken fanilerin duygusallığı bireyseldir. Yaratan gücün kotladığı yaşam serüvenindeki yol haritası, ana arterlerle sınırlı olmalıdır. Bireye verdiği üstünlük vasfı olan aklını kullanma yetisi, kişiliğin gelişimiyle mümkündür. Ana arterlerden ayrılan kavşaklardaki yön tayininde bileşkeyi doğru belirlemek, bireyin görevidir. Bu tayini yaparken çoğu zaman sapmalar olur. Bunu bazen erken, bazen geç ve bazen de hiç anlayamazsınız. Ancak, içindeki iblisin ölümünden sonra mahkûmiyetin sona ermesiyle başlar nehrin akışına kendini bırakman. Bu, ata toprağına, ana kucağına, kutsal dağın eteğine yaslanma isteğidir. Debisi yüksek Fırat ve Dicle'nin akışına setler yapmak, uygarlığın gereği idi. Fırat üzerindeki gerdanlık niteliğindeki setler, onu frenledi ve bugün her alanda hayat suyu olarak akıyor mecrasında. Ama Fırat'a vurulan bu gemlerin benzerini sıla hasretine vurmak mümkün olmuyor; onun için bu satırlar, dizeler beyaz zemine “karalama” olarak akıyor.
*
Zamana Set
Fırat'a, Dicle'ye nice setler yaptın bre insan
Daha hızla geçiyor Fırat'tan soyut zaman
Gençliğine hayıflanma artık geçti o günler
Akışkan zamana set çekemedin bre insan... (rd)
*
Köyüm
Dağı, taşı, deresi, özlem dolu vadisi
Niceleri gelip geçtiler yoktur varisi
Ayağımın değmedik dağı, deresi yok
Tanrı’nın has kulu Seyyit Hasan hamisi...
*
Şendin bayramlarda bir zamanlar
Her yana dağılmıştı uydu mezralar
Birleştirici, barışçı oldun her zaman
Asaletinden hiç kayıp yok Bazyanlar...
*
Yasladın sırtını ulu Ziyaret dağına
Bülbüller, kumrular kondu bağına
Ayrık eken namertler yine olacak
Erenler konuşlanmış soluna, sağına...
*
Şimdilerde köyüm ören yerine dönmüş
Duydum ki, kışın kalan kimse yokmuş
Yolun, telin, camin, suyun, enerjin var
Varlık mutluluk demek değil vefa yokmuş...
*
Selam olsun susuz kıraç ana toprağıma
Selam olsun ilk harfi öğrendiğim okuluma
Bin dokuz yüz elli üç, Eşref öğretmenime
Selam olsun güzel diyar sevdam köyüme…