KEBAN KÖYLERİ: (28) NİMRİ-4
Dr. Kenan Öztürk
Tarihçi- Ayvalık Karagöz Sanat Evi Kurucusu
Nimri Kullukları Proje yürütücüsü
Nimri Köyü’ne dair anekdotlar:1 (15 Nisan 2021)
“KAZIM ÖZTÜRK’ÜN EVİNDE İKİ MİSAFİR
ANDİRİ’Lİ YAHYA AYDOĞDU VE SARACIK'LI HALİL KOÇER
Nimri’deŞavukuşağı sülalesi aileleri köyün aynı alanında, birbirine değen ya da yakınında olan evlerde oturuyorlardı. Burada bizim ailenin yan yana üç evi vardı. Üstteki ev Kazım dedemin evi olmasına rağmen, dedem bizlerle birlikte yaşardı. Onun evinde daha çok dışarıdan gelen yatılı misafirler kalırdı.
Dedemin evinin girişinde bir hayat, hayatın sol kapısında ahır, ahırın arkasında merek, sağ kapısında oturma odası ve oturma odasına açılan bir yatak odası vardı.
Yakın zamanda ağabeyim Kemal Öztürk’ten, ahırın arkasındaki saman konulan merek içinde gizli bir tünel olduğunu öğrendik. Aldığımız bilgiye göre, Ağın’ın Andiri köyünden Yahya Aydoğdu ve Saracık köyünden yörede namı Kel Hasan olarak bilinen Hasan Koçer’in oğlu Halil, firar dönemlerinde dedemin evinde korunmuşlar ve köye jandarma baskınları olduğunda merekteki bu tünelde saklanmışlardır.
(14 Nisan 2021 tarihinde Aynur Yüksel Öztürk’ün söyleşisinden)
ANDİRİ’Lİ YAHYA KİVRE
Yahya dayı, ailemizin, Ağın ilçesi Andiri köyünde yaşayan kirvesidir. Andiri şimdi Ağın’ın mahallesi olmuştur. Yahya dayı ve oğlu Remzi sebze ve meyvecilikle geçinirlerdi. Nimri’ye katırları ile ürünlerini satmaya gelirler ve bizim evde konaklarlardı. Baba oğul her ikiside oldukça iriyarı, uzun boylu, güçlü kişilerdi.
Nimri ile Andiri arasında bilemediğimiz bir tarihe dayanan ilişki bulunuyor. Eski bir dönemde Nimri’den gelen ailelerin bu sokakta yedi ev kurdukları söyleniyor. Bunlardan birine sahip olan Yahya kirvenin evinin mimari yapısı birebir Nimri evlerine benzemektedir. Andiri’nin bir sokağı hâlâ Nimri Mahallesi olarak biliniyor.
Yahya dayı, Kazım dedemin ahbabıdır. Dedem Andiri’ye ev için meyve sebze almaya hep Yahya dayıya gidermiş. Ondan katır, at satın aldığı da olmuş…
Bir gün Yahya dayı ile kardeşi bahçelerinde tartışmaya tutuşuyorlar. Kardeşi silah sıkınca, Yahya kardeşini uyarıyor ve münakaşa büyüyor. Yahya’nın sıktığı kurşun kardeşinin kalbine rastlıyor. Yahya daha sonra olayı anlatırken, “Tanrı şahidim olsun ki ben nişancı değilim, zarar vermek istemedim” diyor. Sonra tüfeği yere atıp firar ediyor.
Saklanmak için arkadaşı olan dedemin evine sığınıyor. Kazım dedem, Yahya'yı kırk gün kadar kendi evinde ve gizli tünelde saklıyor. Jandarma Yahya’yı sürekli arıyor, ailesine baskı yapıyor. Evlerindeki un bulgur ambarındaki erzaklarını döküp zarar veriyor. Baskılar artınca aile dedeme haber gönderip, Yahya’yı teslim olması için ikna etmesini istiyor. Yahya ikna oluyor ve dedem onu götürüp jandarmaya teslim ediyor. Yahya kirve 15 sene hapis yattıktan sonra af ile cezaevinden çıkıyor. Kirvelik bu yakın ilişkiden itibaren başlıyor. Sünni inanca sahip Yahya dayı ile Alevi Kazım dedem arasındaki arkadaşlık, dostluktan daha ileri olan bir kirvelik bağına dönüşüyor. Bu gelenek, günümüzde de Yahya dayının torunları ile ailemiz arasında sürmektedir.
Daha sonraki yıllarda, köyümüzün ilk Üniversite okuyan kuşağı arasında yer alan Veysel ağabeyim, bu kirvelerimizin evinde kalıp ortaokulu Ağın’da bitirmiştir.
SARACIK'LI HASAN AĞA’NIN (KEL HASAN) OĞLU HALİL KOÇER
Hasan Ağa - Kel Hasan bölgemizdeki köyler ve kasabalar tarafından sayılan ve biraz Yaşar Kemal’in İnce Mehmet’ini anımsatan bir kahramandır. Döneminde civarlarında yaşayan bir Ağa ailesinin baskılarına karşı koyar ve onlarla çatışmaya girer. Kel Hasan’ın oğlu Halil daha çocuk yaşta babasının yolunu izler ve Ağanın oğlunun üzerine Nimri topraklarındaki Ağapuvarı denilen yerde kurşun yağdırır. Saracık köyüne komşu; Nimri, Denizli ve Bayındır köylüleri firar eden Halil’i saklayıp, korur.
Halil, Nimri’de Kazım Öztürk’ün evinde ve Nimri dağlarındaki mağaralarında saklanmıştır.
Halil’in, dedemin evinde saklanma hatırasını ağabeyim Kemal Öztürk şöyle anlatıyor:
“Jandarma Halil'i bulmak için köyün her tarafını sarmıştı. Günlerce evleri aradılar. O dönem dedem evine girmeyelim diye kapısını kilitliyordu. Dedemin evinde ahırdan sonra bir merek ve daha sonra dört, beş metre uzunluğunda, Yeter halanın evine doğru bir tünel vardı. Bu durumlarda tünelin ağzını ot ile kapalı tutuyordu. Tünelin önüne yem koyduğundan giriş belli olmuyordu. Hayvanlara aşağı evin mereğinden ot getirmemizi istiyordu. Ayrıca yemek getirmemizi istiyordu. Hayvanlara getirdiğim yemi ve otu tünelin ağzına koymasından orada birini sakladığını sezinliyordum. Dışarıya haber sızmasın diye bunu bizlere belli etmezdi. Halil ne kadar burada saklandı bilmiyorum. Nimri’nin dağlarında saklanmak da kolaydı, mağaralar vardı. O zamanlar dağlarda davarı olan birçok aile vardı; bizim de vardı, sıkıntı çekmemiştir. Yiyeceği içeceği buralardan sağlanmıştır. Dedemin evindeki bu tünelde daha önce Yahya kirve de saklanmıştı ». (Söyleşi ; Aynur Yüksel Öztürk, 14 Nisan 2021)
Ağabeyim Kemal Öztürk'ten edindiğimiz bu anıdan sonra, Halil’in kardeşi Vahap Koçer’in bilgisine başvurduğumda, Vahap bey bize babası Hasan Ağa ve ağabeyi Halil’in aşağıdaki değerli hikâyesini yazılı olarak gönderdi. Bunu sizlerle paylaşıyorum.
HASAN AĞA’NIN YAŞAMINDAN BİR KESİT
Ağın ilçesi Saraycık köyü nüfusuna kayıtlı Haliloğlu Hasan KOÇER 01.07.1902 tarihinde doğmuş, 11.05.1979 tarihinde vefat etmiştir. Yaklaşık 77 yıllık hayat mücadelesinde Hasan Ağa veya Kel Hasan lakabıyla anılmıştır. Bu lakaplarıyla anılması hem kendisinin hem de tüm ailenin gurur duyduğu ve onurlandığı yiğitlik lakaplarıdır. Ağın, Keban, Arapgir, Arguvan ve Baskil ilçeleri ile Elazığ ve Malatya illeri dahil olmak üzere bölgemizde isminden en çok söz edilen kişi olarak anılmıştır. Mertlik, yiğitlik ve cesurluk başta olmak üzere olağanüstü misafirperverliğiyle tanınmaktadır. Yörede sözü dinlenen ve sözünün üzerine söz söyletmeyen, akıllı ve zeki bir insan olarak bilinmektedir. Çevrede herhangi bir sorunu olan ve başına sıkıntı gelen insanların sorunlarını çözebilen akil insan olmuştur. Kendisi İnönü’ye karşı aşırı sevgi ve hayranlık duyup, yörede Cumhuriyet Halk Partili olarak bilinmektedir. Söz konusu partinin özellikle Elazığ bölgesi milletvekili ve senatörleri Hasan Ağa’yı (Kel Hasan’ı) almadan yöreyi gezmezlerdi.
Onun bu lakaplarla anılması kendiliğinden olmamıştır. Onun hayat mücadelesinin sonucudur. 1920 ve 1960 yılları arasında bölgemizde ve hatta köyümüzde; tarihte feodal düzen olarak bilinen, insanlara zulmeden, yaşamları yörenin ağalarının talimatlarına bağlı olan bir düzeni varmış. Yöremizde bu düzenin temsilcileri köyümüze yakın bir mezrada ağa olarak bilinen insanlarmış. Söz konusu ağaların isimleri bu yazıda zikredilmemiştir. Bu ağalar köyümüz başta olmak üzere çevre köylerde ve yörede çok yoğun baskı oluşturmuşlar. Bu baskılar zaman zaman zulüm derecesine varmıştır. Zulmün derecesini anlamak için şu birkaç rivayete göz atmak yeterlidir.
Kendi mezrasında zamana göre özellikli saray olarak adlandırılan evi yapan ustanın başka yerde aynı binayı yapmaması için inşaat bitiminde kolu kesilmiştir. Zamanın Arapgir yöresi ünlü kabadayısını evlerine davet ederek davar kesip ağırlamışlar, ancak yemekten sonra kendi evlerinin merdiveninden aşağı inerken arkasından mavzerle öldürüldüğü rivayet edilmektedir.
Söz konusu saray gibi yapılan evlerde gizli bölmeler ve silahlı insanlar hep bulunmuş, yukarıda kısmen anlatılan rivayetlere benzer örnekler hep yaşanmıştır. Bu şahısların hiçbirisi günümüzde hayatta değildir.
Rahmetli Hasan KOÇER, bahsedilen yıllarda yörenin ağalarına teslim olmamış, itaat etmemiş ve onlarla uzun yıllar yiğitçe mücadele etmiştir. Tabiatıyla bu mücadele kolay olmamıştır. O, ağaların birinin oğlunu, 1948 yılında atın üzerinde mavzerle vurmuş ancak şahıs ölmemiş, yaralı olarak kurtulmuştur. Bunun üzerine Hasan Ağa (Kel Hasan) firar etmiş ve yıllar sonra kendisi teslim olmuş ve hukuki duruşmalar sonunda hapis cezası almıştır. (Öyküler kısa izah edilmektedir. Sadece sonuçları yazılmıştır.)
Hapis cezasının açıklandığı gün, hüküm süren ağalar keyif çatıp umumi ilçe aracıyla Saracık köyümüze doğru güle oynaya gitmeye hazırlanırken, o zaman ortaokul öğrencisi olan Hasan KOÇER’in oğlu HALİL de babasına verilen cezaya karşı ağaların keyif muhabbetini içine sindirememiş ve aynı araca planlı ve silahlı olarak binmiştir. (Onun yaşının küçük olması nedeniyle ciddiye alınmamıştır.) Ancak araç Keban’dan çıktıktan sonra Nimri Köyü’nün Ağapuvarı (pınarı) denilen çeşmesinde mola verdiği esnada üzerinde taşıdığı silah ile ağaların gözde oğullarından birisini vurmuştur. Ancak yaralının annesi üzerine atlamış ve araçtaki diğer şahıslarda araya girince Ağa'nın oğlu kurtulmuştur. 1950 yılında meydana gelen bu olaydan sonra Halil firar etmiştir. Halil’in yakalanması için hüküm süren ağalar bütün nüfuslarını kullanmış, her türlü şiddet ve baskıyı uygulamışlardır. Çünkü Halil’in firarda olması onları korku ve endişeye sevketmiştir. Baskıyı o kadar çok artırmışlarki Koçer ailesinin evini jandarmalar aylarca ablukaya almış ve Halil’in yakalanması için tüm aile fertlerine baskı uygulamışlardır. Eşine rastlanmayan baskıya rağmen güvenlik güçleri (başta jandarma olmak üzere) Halil’i yakalayamamış ve teslim alamamıştır.
Oğlu Halil’in yakalanmaması Hasan KOÇER’in, Denizli, Bayındır ve Nimri köyündeki yakın dostları sayesinde olmuştur. Bu üç köydeki dostları Halil’i her türlü korumuş, kollamış ve saklamışlardır. Zamanın güvenlik güçleri jandarma bu üç köye de yoğun baskı uygulamıştır. Nihayetinde bu köylerdeki dostlarından birisi jandarma komutanına “Halil burada yok ama burada olsa bile onun canlısını değil ölüsünü bile vermeyiz” demiştir. Bu nedenle, bu üç köyle Hasan KOÇER yaşadığı sürece hep dost olarak kalmıştır. Bu dostluk Koçer Ailesiyle birlikte halen devam etmektedir.
Oğlu Halil’in yıllar süren firarı devam etmiştir. Ancak babasının talimatına istinaden jandarmaya değil Elazığ Savcılığı’na teslim olmuştur. Hem Halil hem de babası Hasan KOÇER birkaç yıl sonra zamanın affıyla hapisten çıkmışlardır. Ancak 1932 doğumlu olan oğlu Halil firar süresince çok zor şartlarda kalmıştır. O süreçlerin birisinde jandarma kendisini görmesin diye kış olmasına rağmen dere suyunda saklanarak jandarmanın gitmesini beklemiştir. (Bu onun çok ciddi üşüterek ileride verem hastalığına yakalanmasına sebep olmuştur.). 1960 yıllarında verem tedavi edilemeyen bir hastalık olduğundan, Halil 1965'de 33 yaşında ölmüştür.
İşte Hasan KOÇER zamanın zulmeden ağalarına karşı hep mücadele etmiştir. O ağalar baş edemeyeceklerini anlayınca Hasan KOÇER’i parayla satın almaya yönelmişlerdir. Çeşitli imkân ve para sunan teklifler yapmışlardır. Ancak Hasan KOÇER bu tekliflerin hepsini elinin tersiyle itmiş, mücadele yolunu seçmiş ve pes etmemiştir. Hatta onları dize getirmiştir. Hasan KOÇER’in Hasan Ağa ve Kel Hasan lakaplarını alması ağalık düzenine karşı olan mücadelesinin sonucudur. Yani Hasan Ağa zulmeden zalim ağa değil, haksızlıklara karşı çıkan, düşkünlerin yanında olan ve yiğitliklerinden dolayı Hasan Ağa (Kel Hasan) olarak bilinmektedir. Vefatından bugüne kadar 40 yılı aşkın süre geçmesine rağmen isminden söz edilen saygıdeğer bir ağa olarak anılmaktadır.
Hasan Ağa’nın oğlu
Vahap KOÇER”